Hesabım
    The Children Act
    Ortalama puan
    2,9
    3 Puanlama
    The Children Act hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.106 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    22 Haziran 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosunu, aynı isimli kendi romanından (2014) uyarlayarak Ian McEwan’ın yazdığı “The Children Act”, yönetmen koltuğunda Richard Eyre’in oturduğu bir drama…

    Prömiyeri, tüm dağıtım hakları A24 ve DirecTV Cinema9 tarafından üstlenildikten sonra Eylül 2017’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 24 Ağustos 2018 tarihinde İngiltere’de vizyona giren filmin, 6.7/10 (11.815 oy) ve 3.6/5 (500 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.7/10 (112 yorum) ve 62/100 (28 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamaya katılan sayıları çok yüksek olmasa da, orta karar bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…

    Yine de isterseniz bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…

    Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, sadece 2 Academy, 2 Golden Globes, 1 Primetime Emmy ve 3 BAFTA ödüllü Emma Thompson ile ona başarıyla eşlik eden Fionn Whitehead’in performansları nedeniyle bile ilgiyle izlenebilecek bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Zira Emma Thompson, bu filmde de o hep bildiğimiz Emma Thompson…

    Bu kez de içine, gözü işinden başka hiçbir şeyi görmeyen ve bu yoğun çalışma temposu içindeki tek kaçamağı piyano çalmak olan Yargıç Fiona Maye karakteri kaçmış gibi oynamış rolünü…

    Elbette ilk çıkışını “Dunkirk” (2017) filmiyle yapan ve bunu “Black Mirror: Bandersnatch” (2018) ile de sürdüren Fionn Whitehead ve 2 Golden Globes ve 3 Primetime Emmy ödüllü usta aktör Stanley Tucci’de başarıyla eşlik etmişler kendisine bu rolde…

    Yani filmin oyuncu kadrosu ve bu kadronun sergilediği performans için söylenebilecek tek bir olumsuzluk dahi söz konusu değil…

    Aslında işin dekorlarından mekân seçimine, kostümlerinden makyajlarına, ışıklardan kulaklarımızın pasını silen müziklerine, kamera çekimlerinden kurgusuna kadar olan teknik kısmında da herhangi bir sorun yok…

    İşin o kısmında da her şey tamamen yolunda gibi görünüyor…

    Doğrusunu isterseniz başlangıçta filmin hikâyesi de gayet iyiydi…

    Ta ki, belirli bir süreye kadar…

    Fakat ne oldu nasıl olduysa yağmur yüklü gri bulutlu hava birden yoğun kar yağışı olarak değişmeye başladı…

    Odak noktasını yitirdiği için yolunu kaybeden film, bu haliyle, bir süre sonra neredeyse aynı oyuncuların oynadığı üç farklı kısa hikâyenin iç içe geçtiği uzun metrajlı bir dramaya dönüştü…

    Bu arada bazılarının, “Hangi üç farklı hikâye?” dediklerini duyar gibi oluyoruz…

    Ama ne yazık ki, bu filmi henüz izlememiş olanların ağzının tadını kaçırmak istemediğimiz için bu konuda ayrıntıya girmeyecek yalnızca filmdeki ana tema olan (ya da olması gereken) inanç sistemleri ve gerçek yaşam arasındaki çelişkileri anlatan senaryoya biraz daha yakından bakmaya çalışacağız…

    Çünkü bize göre filmin en havada kalan kısmı burası…

    Türkçe ’ye de “Çocuk Yasası” adıyla çevrilerek basılmış olan romanı okumadığımız için Ian McEwan romanın kendisini yazarken mi yoksa bu romanı sinemaya uyarlarken mi elini biraz korkak alıştırmış bilemiyoruz…

    Zira dinlere ilişkin görüşleri ve bu görüşler nedeniyle aldığı tehdit ve maruz kaldığı eleştirileri de yakından bildiğimiz gerçek Ian McEwan bu değil…

    Sanki ortada bilinçli bir biçimde törpülenerek yumuşatılmış bir senaryo ve / veya artık mücadeleden yılıp usanmış olan bir Ian McEwan var gibi…

    O nedenle de, yukarıda da değindiğimiz (ikisi detay) üç hikâyenin içine sıkışıp kalmış olan film, yutkunmaktan son sözünü de söyleyememiş…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; bu türden filmlere imza atan sinemacılara, “Korkunun ecele faydası yok… Nihayetinde, tarihteki yüzlerce örnekte olduğu gibi su akar yatağını bulur” diye seslenerek kullanmış olalım…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, halen izlemediyseniz “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler…

    Son bir not:
    Farkındayız, yorumlarımız için “uzun” diyorsunuz…

    Ama emin olun, profesyonel bir yorum için bu yazdıklarımız fazlasıyla kısa sayılır…

    Zira “spoiler” vermiş olmamak için daha fazla ayrıntıya hiç girmiyoruz…
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top