Hesabım
    İstila Altında
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    İstila Altında

    İstila Altında: Uzaylılar, Pek Hoş Gelmediniz!

    Yazar: Fatih Yürür

    Ana akım sinema, son birkaç yıldır, “uzaylı istilası” geleneğini unutmuş gibi görünüyor. Muhtemelen bunun en önemli sebeplerinden biri, Marvel ve DC alemlerinin “devler ligi” kıvamına geldiği şu günlerde, “istila” temasına sıklıkla maruz kalmamız olabilir. Yani çok da farkında olmadan bu alt türün aperatifleriyle bünyelerimizi o kadar şişirdik ki; daha yeni daha taze istila filmi arama gereği de pekala duymuyoruz.

    Her ne kadar, sinefillerin bünyesinde, aynı hazım kabiliyetine sahip olmasa da; Jonathan Glazer’in “Under the Skin” güzellemesi, Abrams’ın bol yağlı viral salatasının zeytin yağı takviyesi kıvamındaki “10 Cloverfield Lane” halkası, Doug Liman’ın, bol aksiyonlu “Edge of Tomorrow”u ve Ryan J. Condal ile Calton Cuse ikilisinin ortak yaratımı olan “Colony” dizisi dışında; uzaylı istilası konseptine dair gerçekten de masadan doymuş kalkabileceğimiz örnekler izleyemedik!

     Özellikle Maymunlar Cehennemi: Başlangıç filmi ile birlikte adını devler ligine yazdırmayı başaran, Rupert Wyatt’ın, Erica Beeney ile birlikte senaryosuna imza attığı ve bizzat kamera arkasına geçtiği İstila Altında, büyük oranda bu eksikliği doldurmayı hedefleyen; bir tarafıyla şatafatlı, öbür yanıyla da ekonomik olma çabası arasında ilginç bir denge tutturan bir istila filmi örneği.

    Bu sefer istilanın asıl adresi Chicago! Şehir yaklaşık 10 yıldır uzaylıların istilası altında. Öyle ki bu sürecin sonunda işgal, neredeyse alt sınıfın yaşam standartlarına eklenmiş bir normalliğe kavuşmuş. Elbette çok hızlı gelişen bu işgal sürecinin sonunda da, eyalet sakinleri ikiye bölünmüş. Uzaylılar ile iş birliğine gidenler ve işgale karşı ayaklananlar… Bu noktaya kadar, öykü herhangi bir istila filminin satirik tonlarına sahipmiş gibi görünebilir. Aslında pek çok şey yine büyük oranda göründüğü gibi. Hatta Wyatt’ın konsept çizgisinin Neill Blomkamp ile ne kadar benzeştiğini söylemenin; herhangi bir tespit değeri bile yok!

    Tüm bu saydıklarımla birlikte, Wyatt ve Beeney ikilisinin senaryosu, kemiksiz bir epik serüven sunma iddiası da taşımıyor. Tamam, İstila altındaki Chicago’nun, altın tepsiye kurşunlar sererek Orta Doğu’ya barış iteleyen Batı cenahının tacizine uğrayan ülkelerden farkı yok. Bu çeyrek alegori, türün meraklılarını ufak ufak baymış olabilir fakat İstila Altında’nın bir eğlence sineması örneği olarak, söylem dengesini tutturabildiğini iddia etmek hiç de yanlış değil!

    Nihayetinde manzara da, o manzaranın özneleri de pek çoğunuza tanıdık gelecektir. Anarşi ve terör ile burun buruna kalan bir dünya, uzaylılar tarafından getirilen sert dirlik ve düzen… İstilanın, doğrudan doğruya “hamilik” adı altında yumuşatıldığı bir ur-faşizan distopya ve etki ile tepkinin kaçınılmaz meyvesi: devrim hareketi. Bu sebeple, ur-faşizme hizmet etmeyen hemen hemen herkes, doğrudan doğruya Anka Kuşu adı verilen devrim hareketinin bir mensubu haline geliyor.

    Bütün bu çatışmanın özeti ise kahramanımız Gabriel. Kendisi, dirliğin tasması ile devrimin kıvılcımı arasında kararsızlığını bir süre devam ettiriyor. Her ne kadar bütün bu çatışma nihayete ermeden, hangi tarafı seçeceği açık bir biçimde belli olsa da; onun bu iki kutup arasındaki tehlikeli yolculuğu; sistem – isyan mekanizmasının hangi edimlere göre hareket ettiğini daha net bir biçimde anlamamızı sağlıyor. Nihayetinde isyanı, toplumsal gözetimi ya da bu gözetim ile beraber gelen nizamiyeti kimlerin, hangi amaçlarla talep ettiğini öğrenmemizle birlikte aslında tarafların kaygılarını da ikna edici bulmaya başlıyoruz.

    Filmin en cazip tarafı hiç kuşkusuz konsepti. Yukarıda da belirttiğim gibi, Blomkamp estetiğine komşu bir hibrit distopya işçiliği bulunuyor karşımızda. Hatta listeye, Cuaron’un “Children of Men” incisini, William ve Caryle Eubank ikilisinin “The Signal” filmlerini de rahatlıkla etkilenim listesine dahil edebiliriz. Özellikle araç ve yapı tasarımlarında bu tesiri daha fazla hissediyoruz. Gel gelelim, konu diğer teknik detaylara geldiğinde İstila Altında’nın irtifası hızla düşüyor. Tabi 25 milyon dolar gibisinden epey düşük bir bütçeyle kotarılmış olmasının, görsel katmanlarda hissedilen ucuzluğun doğrudan sebebi olduğunu biliyoruz. Fakat Wyatt, pek çok defa, bu bütçe işe altından kalkılması zor mizansenlerin hayaline kapılmış ve kaçınılmaz olarak da, filme yerleştirmek istediği fikirlerin altında kalmış gibi görünüyor.

    İstila Altında’nın puslu, kirli, desatüratif dünyası ve bu dünyayı paylaşanların kaygıları elbette emsaline sık rastladığımız stereotiplerle sunuluyor bizlere. Bu bakımda 60 yıl önce görücüye çıkan atalarından, çok da keskin bir farkı yok! Zaten “inovatif olma” gibisinden bir iddiası da yok. Biraz daha özetleyip, preslemek gerekirse; türün meraklısı olup da, türden radikal yenilikler beklemeyen ya da bu zamana kadar fantastik bir şekilde türün uzağında kalmış izleyiciler için sağlıklı bir tercih diyebiliriz.

        

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top