Hesabım
    Aşkın Algoritması
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Aşkın Algoritması

    Sev beni, seveyim seni… / Yazı, mecburen spoiler/sürprizbozan içermektedir

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Birtakım bilim insanlarının yalancısıyız; sevdiklerinize sıkı sıkı sarılmak oksitosin hormonunu, aşık olmak ise vücutta endorfin hormonunu salgılanmasını sağlıyormuşmuş. Bu haftanın kalabalık vizyonunun da gösterime giren Aşkın Algoritması (Zoe) filmi, ‘aşkın özüne’ bilim ekseninden bakmayı hedefleyen, bu yapıyı da yapay zeka olgusu üzerinden kuran bir yapım.

                                   

    Çok da uzak ve imkansız olmayan bir gelecekte geçen senaryo, sentetik robot teknolojisinin insanlardan neredeyse ayırt edilemeyecek derecede hem dış görünüş hem yapay zeka düzeyinde ilerlediği bir düzeni merkezine alıyor. Yapay zekanın duygusal açıdan geliştirilebilmesine ve insanların ilişkilerdeki hormonal yapısını çözmek için AR-GE’ye odaklanan bir ilaç (ve ilişki danışmanlık) firmasında çalışan bilim insanı Cole (Ewan McGregor), tasarladığı her yeni sentetikte aslında, insani ilişkilere dair yeni bir detayı daha keşfeder. Zoe (Lea Seydoux) ise firmanın daha bir dışa dönük yüzü, müşteri ilişkilerini yöneten kişisidir. Bir anlamda Cole tasarlar, Zoe pazarlar. Öte yandan, Cole’un artan başarısı Zoe için ayrı bir çekicilik unsuru olur. Senaryonun yavaş yavaş düğümlendiği climax noktası da Zoe’nun hislerini -artık dayanamayıp- Cole’a açtığı andır. Spoiler/sürprizbozan’a girecek olan gerisiyse, aşkın birden çok bakıştan sorgulandığı üst üste binen katmanlardan ibaret…

    İkili insan ilişkilerini nasıl kurarız? Arkadaşlıktan dostluğa, oradan da sevgililik aşamasına nasıl geçeriz? Nasıl severiz, neden kıskanırız? Sevdiğimizin üzüntüsünden neden üzülürüz? Ve bütün bu duygu dünyasının hormanlarla nasıl bir ilişkisi olabilir? Esasen bu soruların üzerine kurulan senaryonun elindeki ‘bilimsel’ malzeme aslında gayet çekici, bilimkurgu yönü iyi işlendiğinde iddialı bir film gayet söz konusu olabilir. Bakınız Spike Jonze imzalı Aşk (Her) filmi bu açıdan En İyi Orijinal Senaryo Oscarına uzanmış bir örnek. Fakat künyesinde ‘bilim-kurgu’ türüne ait olduğunu yazan Zoe maalesef  bu noktada fena çuvallıyor. Evet, Türkçe adı çok yerli yerinde film aşkın algoritmasını çözmeye çalışıyor ama işin ‘Sci-Fi’ kısmı romantizme kurban ediliyor. Oysa yine 2014’e tarihlenen Ex-Machina gibi muhteşem bir örnek varken elimizde, yapay zekanın yapabilecekleri çok bizden, çok insani sınırlarda kalıyor filmde. Keza ilk görüşte aşkı yeniden yaşatan hormon hapının ‘mucizeviliği’ de, sadece 2 saatlik cinsel ilişki açlığına kurban gidiyor.

    Başrol Ewan McGregor’un kendisini yeniden hatırlattığı Trainspotting 2’den sonra ortalama bir oyunculuk ortaya koyduğunu, yine romantik-bilimkurgulardan olan Yeryüzündeki Son Aşk filminden aşağı bir performans seyrettiğini belirtmek gerekiyor. Fransız oyuncu Léa Seydoux’un ise tüm bu karmaşa içerisinde kendisinden isteneni verdiği bir oyunculuk sergilediğini söyleyelim. Esas sorun senaryo ve oyuncu yönetiminde Drake Doremus’un tüm ibreyi romantizm göstergesine kırmasından kaynaklanıyor.     

    Ez cümle, elimizde bilimkurgusu aşındırılmış biçimde aşkın ve sevginin özüne dair varoluşsal sorular soran bir film var; keşke yapısı daha az dağınık olsaydı. Filmden bağımsız olarak siz yine de sarılmaktan ve sevmek vazgeçmeyin…

    twitter.com/duygukocabayli

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top