Gül diyorsun bana ama ...
Yazar: Burçin AygünTürk sinemasının son dönemdeki bitmek bilmeyen çalkantısı artık tür aşığı seyirciyi de rahatsız etmeye başladı. Yeşilçam'ın o kendine has, genellikle harika senaryolara sahip ve en güçlü yanı olan sağlam oyuncuları ile taçlanmış komedi filmleri, yaklaşık olarak 15 senedir ciddi bir düşüş yaşıyor. Bu gerileme işin niceliğinde değil de, niteliğinde oluyor. Evet, sinema dünyası da pek çok sanat dalında olduğu gibi temelinde ticarete dayanıyor. Pek tabii işin sadece sanatsal kısmına haiz olan, ya da bu dala olan aşkın bir meyvesi olarak doğmuş yapımlar da var. Lakin işin toplamına baktığımızda, dünyanın önde gelen büyük yapımcı şirketleri doğal olarak her şeyden önce ticari başarıya odaklanıyor. Söz konusu durum Türk film piyasasına geldiğinde ise durum çok daha beter hale geliyor.
Bahsini ettiğimiz ortalama 15 senedir süren gerilemenin en büyük sebebi de bu maalesef. İşin sanatsal kısmını bırakın bir tarafa, hem yaratıcı ekibi hem de izleyiciyi tatmin etmesi çok zor projelerle savaşı halen devam ediyor. Bu örneği vermek belki fazlaca kolaya kaçmak gibi olacak ama zincirleme reaksiyonu başlatan Recep İvedik serisi ve benzerleri ile başlayan düşük bütçe, düşük prodüksiyon, sıfır hikaye ve sağlam gişe anlayışı Kemal Sunal, Adile Naşit, Münir Özkul ve nicesinin taçlandırdığı klasikleri hüzünle anmamıza sebep oluyor.
İşin tabii bir de korku kısmı var. Hollywood'un onlarca yıldır sarılıp da bırakmak bilmediği kötü ruhlar masalı, yerli korku sinemasının da temelini oluşturdu. ABD'nin sinema merkezi artık çok daha yaratıcı içerikler üretmeye çabalarken, bizler ise ne yazık ki yıllar öncesinin formüllerinin peşinden gidiyor. Bir başka deyişle, ister korku olsun, ister komedi, Türk sineması (Sarmaşık filmi gibi) çok özel örnekler haricinde kendini tekrar ediyor ve git gide nitelik bazında çamura saplanıyor. Bu moral bozucu girişi yapmamızın sebebi, geçtiğimiz gün itibariyle vizyona giren ve benzerlerine değil onlarca, belki de yüz küsür kez denk geldiğimiz "yap - yapıştır - komedi" projelerinden bir tanesi. İçerisinde sinemamızın birbirinden değerli isimlerini de barındıran Saftirikler filmi, vermeye çalıştığı mesajı, güldürmek için denediği yolları ve hikayesi ile tam da bu yapımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Dört sıkı dostun hem kendilerini bu hayattan çekip çıkarabilmek, hem de çok daha ulvi bir amacı hizmet etmek için çıktıkları yolculuğu perdeye yansıtan yapım, iyi niyetli olsun ya da olmasın, nihayetine baktığınızda yetersizliği ile üzüyor. Genç yönetmen Ali Erşen'in kanatları altında hayata geçirilen Saftirikler, gerek Hollywood, gerekse 50 yıl önce bile benzerlerini gördüğümüz Yeşilçam komedilerinin yolundan gitmeye çabalayan, yer yer güldürmeyi başarsa da, işi daha çok "oldu bittiye getiren" vasat bir iş. Bunun en büyük sebebi, yerli yabancı, korku - komedi, dram - müzikal fark etmeksizin türü ne olursa olsun bir filmi vezir de, rezil de edebilen şey: senaryosu!
Durumu kötü yakın dostların, mahallelerindeki MS (Multipl Skleroz) hastası bir çocuğa destek için çıktıkları yolun eğlenceli hikayesini paylaşmak isteyen Saftirikler, artık kullanım tarihi geçeli iki nesil olmuş şaka ve göndermeleri ile attıkları taşı hedefe ulaştıramamış. Aslında bu korkunç rahatsızlığa dikkat çekmek, biraz da toplum bilinci oluşturarak farkındalık yaratmak isteyen film, dakikalar geçtikçe bunun ardına sığınıyor, yapabileceği nice numara varken, "işimi yapar, mesaimi bitirip giderim" diyor.
Oyuncu ekibi bazında tecrübeli sinema ve tiyatrocuları bünyesinde bulunduran Saftirikler, işin mutfağını çok iyi bilen Metin Zakoğlu'nun keyifli performansı ile çıtayı biraz olsun yükseltmeyi başarmış. Bunun yanında Tuncay Bayazit ve hepimizin kalbinde yeri ayrı olan Selahattin Taşdöğen de seyri bir hayli eğlenceli hale getiriyor. Bunun yanında Erman Toroğlu ve Yılmaz Vural gibi Futbol dünyasının önde gelenlerini konuk oyuncu olarak ağırlayan serüven, bu kozunu hem ilgi çekmek hem de MS hastalığına işaret için kullanmayı tercih etmiş. Hem akıllıca, hem de olabildiğine yerinde bir karar.
Oyuncu kadrosuyla fazlasıyla tatmin eden Saftirikler, bildiğimiz bir hikayeyi, yine çokça bildiğimiz bir üslupla işliyor. Kötü durumu düzeltmek için çözüm ara, olası bir deva ayağına dolaylı olarak gelsin, bunun peşinden koştur ve ardı arkası kesilmeyen irili ufaklı şakalar ile güldür. Ancak bu espirilerin büyük kısmını zaten çok önceden görüp, duyduğumuz için etkisi pek kuvvetli olmuyor. Komedi seyircisi olarak sıkmayan, hatta sürükleyici diyebileceğimiz bir maceraya dahil oluyor, gülümsüyor ancak vaat edilen kahkahalara doyamıyoruz.
Proje daha önce denenmemişi denemeyen, güvenli sulardan ilerlemeyi tercih etmiş lakin salondan hafif bir gülümseme ile sizi yolcu eden filmlerden. Kısacası sağlam oyunculuk ancak yavan hikaye ile kavrulmuş, seyir tercihi tamamen size bırakılacak bir film Saftirikler.
burcinaygun@gmail.com