Norman Bates Yaratmak
Yazar: Misafir KoltuğuGenç yönetmen Erhan Tuncer’in son ve ikinci uzun metrajlı filmi Ağustos Böcekleri ve Karıncalar, ölüm döşeğindeki bir babanın son günlerinde evine toplanan çocuklarının açmazlarını anlatırken, bunu kısıtlı mekânda ele almayı seçerek diyaloglara ve oyunculuklara dikkat çekiyor. Bu nedenle de bir tiyatro oyunu atmosferinde geçiyor.
Tuncer’in yazıp yönettiği filmin başrollerinde Macit Koper’in oğlu olarak tanıdığımız Gün Koper, Erdem Akakçe ve Bennu Yıldırımlar yer alıyor. Bennu Yıldırımlar 7 yıl aradan sonra rol aldığı sinema filminde bildiğimiz gibi, çok başarılı. Kendisi ile alakası olmadığını belirttiği Selma karakterinin altından ustaca kalkmış. Selma’nın geçmişi ile yüzleşmeyi reddederek günlük hayat dertlerinden kurtulma çabası Yıldırımlar’ın film boyunca yüzüne yansıyor. Erdem Akakçe ise tüm filmi neredeyse sırtlıyor ve karşımıza üzülerek tanıdığımız biri olarak çıkıyor. Akakçe’nin deneyimi ve yeteneği her sahnesinde göze çarpıyor. Ortaya çıkardığı karakter Metin’in inişleri çıkışları seyirciyi yakalıyor ve yer yer güldürürken yer yer tiksindiriyor. - Karakterin karikatürize olduğunu düşünenler de olabilir tabii. - Daha sonra Metin’in de geldiği noktanın tamamı ile kendisinin suçu olmadığını öğreniyoruz. Akakçe’nin performansının yardımı ile Metin'in hikayesi aslında kendi içinde filmin söylemek istediği cümleleri taşıyor. Gün Koper ise babasından devraldığı karakteristik görünüşü ve mimikleri ile filme çok yakışıyor. Kemal karakterinin oyuncu seçimi kesinlikle tam isabet. Umarız daha sık beyaz perdede izleriz. Tüm bu roller kesilmemiş, uzun, hareketsiz, bol monologlu sahnelerle sınanıyor ve hepsi başarı ile sonuçlanıyor film boyunca.
Hikayeye gelecek olursak Ağustos Böcekleri ve Karıncalar’ın asıl değinmek istediği konu baş karakter Kemal’in de köşe yazısında değindiği “iletişimsizlik”. İletişim çağında yaşadığımıza bakmayın bundan bahsetmiyor film. Biz film ile bir sonucu izliyoruz. İletişimsizliğin, sevgisizliğin büyük sonuçlarını izliyoruz. Film bunu anlatırken de araya geçmişten gelen acı tatlı anıları yerleştirerek, Kemal'in iç dünyasından kesitler sunan kurgusu ile bir bütüne ulaşıyor.
Ailenin en küçük oğlu Kemal’in doğumu sırasında annenin ölmesi, bazı aile bireylerini dile getirmeseler bile içten içe Kemal’i suçlar hale getiriyor. Kemal ise hayatı boyunca suçlayan gözleri üzerinde hissederek büyüyor. Annenin ölümünden sonra ailede hiçbir şeyin yolunda gitmemesi de bu hissi besliyor. Kendisine gelen ilk görücü ile evlenerek evden kaçan abla, özgür bir çocuk iken dine sıkıca bağlı biri tarafından baskılarla, dayaklarla yetiştirilen büyük ağabey ve küçük kardeşine bakması için okuldan alınan, sonrasında evden kaçıp sefil ve yalnız bir hayat yaşayan Aziz. Ailenin tüm bireyleri Kemal’in röportajında bahsettiği “toplumdan önce ailede kurulması gereken iletişim”den nasibini alamadan kendi yolunu çiziyor. Sonuç tabii ki bir patlamadan farksız. Miras derdine düşen çocukların toplandığı evde yıllardır konuşulmayanlar konuşulur, havadan sudan gergin konuşmaların yerini duygusal boşalmalar alır. Tüm bu buzdağının görünmeyen kısmı Kemal’i bulur. Aslında hayatı boyunca bu görünmeyenlerle büyüyen Kemal filmin sonunda Psycho’nun Norman’ının bir yorumu olarak karşımıza çıkıyor. Koper’in oyunculuğunun da bu benzetmemde katkısı büyük tabii.
Film ayrıca izleyiciyi sıkça şaşırtarak filme bağlıyor. Değindiği konular da izleyiciye önemli detaylar düşündürtüyor hayatla ilgili ki sinemanın önemli nimetlerindendir bu güç. Filmin karelerinden, ışığından, renginden bahsetmeye pek gerek yok. Sinematografi filmi olmadığı açık. Ama hiç kusuru yok mu? Var. Filmin süresini Aziz’in tiradından keserek kısaltmak iyi bir fikir olabilirmiş. Bir de babanın sonradan ortaya çıkan kızının bölümü tamamen hikayeden çıksa…
Sonuç olarak, yalnızca 5 salonda vizyona giren Ağustos Böcekleri ve Karıncalar, önce parmak bastığı konular sonra oyuncu performansları ile önemli. Büyük bütçelerle çekilip salondan çıktıktan sonra kaybolan filmlerin arasında tavsiyedir.
Manolya Akdemir