Bu parkta ölüm bir eğlence değil, gerçek.
Yazar: Burçin AygünBelli türlerin, belli zamanlarda vizyonu işgal ettiği dönemler vardır. Örneğin Amerika genelinde kutlanan ve öncesinde bütün ay boyunca heyecan yaşatan Halloween gibi. Cadılar Bayramı olarak bilinen 31 Ekim, yüzyıllar önce ölüler ve yaşayanlar arasındaki perdenin kalktığı, kötü varlıkların dünyada özgürce dolaştıkları gece olarak bilinirken, günümüzde - pek çok özel günde olduğu gibi- ticari forma dönüşmüş hali. Bu ürkütücü gecenin getirisi de tahmin edeceğiniz gibi ay boyunca salonları (ve bazen gişeleri) yıkıp geçen korku filmleri. Bu yılın dikkat çeken Cadılar Bayramı dönemi yapımlarından biri de Cehennem Festivali. Taze bir yönetmenin, ilginç bir temayı kullanarak türün hayranlarına hediye ettiği bir korku. Aslında benzerlerine tanık olduğumuz gerçek ile kurgunun iç içe geçtiği, sıradan bir etkinliğe katılan bir grubun başından geçen gerçek olamayacak hayatta kalma maceralarından bir tanesi.
Projenin sorumlu ismi, yönetmen koltuğundaki Gregory Plotkin şimdiye kadar önemli filmlerde farklı görevler üstlenmiş bir isim. Örneğin ödüllü korku - gerilim Kapan'da genel yayın yönetmenliği yapmışken, Ölüm Günün Kutlu Olsun'un en kritik görevini başarıyla tamamlamış, seyir zevkini yükselten kurguyu hazırlamış. İlk yönetmenlik denemesini ise serinin finali Paranormal Activity 5: Hayalet Boyutu ile gerçekleştiren Plotkin'in ikinci uzun metrajlı çalışması da bu döneme uygun şekilde Cehennem Festivali oluyor. Yazın sıcaklığının geriye çekildiği, havaların soğumaya başlayıp, günlerin erken karardığı sonbahar mevsimine uyacak, ürperten bir hikaye.
Natalie (Amy Forsyth) en yakın arkadaşı Brooke (Reign Edwards)'a sürpriz yaparak, kasabaya dönüp karşısına dikiliyor. Hafta sonunu beraber geçirmeye karar veren ikiliye, Brooke'un isteğiyle, aslında Natalie'nin pek de yakın olmadığı Taylor (Bex Taylor-Klaus)'da eşlik ediyor. Sonrasında platonik aşık Gavin (Roby Attal)'in ayarladığı özel biletler sayesinde kendilerini Cehennem Festivali etkinliğinde buluyorlar. Görevlilerin korkutucu kostümler ile ziyaretçileri kovaladıkları, her an bir köşeden fırlayarak yerlerinden zıplatmayı garanti ettikleri, bir bakıma kurgu bir dehşet yolculuğu. Ancak bilmedikleri şey, bu büyük eğlencenin içerisinde gerçek bir katilin de serbestçe dolaşıp, kimseyi şüphelendirmeden avlandığı. Rahatsız edici bir maske, kapşonlu bir ceketle etrafta gezinip can alan, bu esnada etraftaki ziyaretçilere "her şey bir şov" yanılgısı yaşatan, kimliği belirsiz bir avcı. Kendisi için kusursuz bir av alanı bulan bu kişinin hedefinde üç kız ve haklarında bir şeyler öğrenme şansına erişemediğimiz "varlıkları mecburi" oğlanlar var.
Cehennem Festivali işte bu kurgu deneyimin içinde, aslında gerçek bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını bilmeyen gençlerin hayatta kalma serüvenlerinden ibaret. Bildiğimiz, alıştığımız ve her şekliyle sevip, kabullendiğimiz ürkütücü bir formül. Korku hayranları için heybesinde kanlı ölümler ve finaldeki şaşırtıcı sürpriz ile keyifli zaman geçirtmeyi hedeflemiş bir film. Yani inanılmaz oyunculuk performanslarına sahne olacak, derin alt metniyle farklı başlıkları sorgulatacak dolgun bir yapımdan öte, sadece eğlence ve gerilim isteyen kitleyi tatmin etmek amacında bir koşuşturmaca. Bunu da yeteri kadar yerine getirmeyi başarıyor. Koca bir insan denizinde, herkesin güvenli sularda yol aldığını sandığı ancak köpek balığının tam diplerinde dolandığı, bize de bunu göstererek, her şeyden bir haber kahramanlar için endişelendiğimiz "bizim mahalleden" gelmiş, bizlik bir film.
Daha en baştan söylediğim gibi, Cehennem Festivali size mucize vaat eden ve türe yepyeni bir soluk getirerek yıllarca hatıralarda kalacak bir yapım değil. Öte yandan tema parkındaki bir hayatta kalma macerasını sahneleyen, beyazperdedeki bir tema parkı. Kanlı, merak unsuru belki biraz noksan ama sürprizleriyle heyecanı diri tutmayı beceren, dikkate değer sonbahar işlerinden. Kısacası bu tarife yabancı olmayan sinemaseverlerin açlığını öteleyecek bir atıştırmalık.
Not: The Killing ve Scream: The TV Series'de izlediğimiz, yetenekli ve önü açık bir aktris olan Bex Taylor-Klaus'un performansını da artı haneye eklemiş olalım.
burcinaygun@gmail.com