Hesabım
    Deli ve Dahi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Deli ve Dahi

    ¨Her şeyin fazlası zarar, zekanın bile...¨

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Salona girip iki saat boyunca bir film izliyor ve sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz ama işte o iki saati bizden ödünç alan filmlerden bazılarının doğum süreci pek sancılı oluyor. Deli ve Dahi de o filmlerden biri... Mel Gibson , 1999'da Simon Winchester’ın yazdığı "Crowthorne Cerrahı" kitabının haklarını satın aldı ama projenin pişip film olarak karşımıza çıkması için aradan 20 yıl geçmesi gerekti. Peki, bu sabırlı çabaya değen bir işle mi karşı karşıyayız? Emeğe saygı düsturunu bu kez bir kenara bırak/a/madan bakalım...

    Filmin yönetmeni Farhad Safinia’yı egzotik bir kabus olan Apocalypto’nun senaristi olarak hatırlıyoruz. Dinamik kurgusuyla ve doz aşımı şiddet gösterimiyle hatırlanan film, bu sinemacı için sıkı bir başlangıçtı ama o zamandan bu yana çok verimli olduğu söylenemez. Out of the Box adında bir kısa filmi yönetti ve bazı dizilerin senaryosunu yazdı, hepsi bu... Şimdi sene olmuş 2019 iken yine bir Mel Gibson projesinde ve bu kez yönetmen koltuğunda oturuyor. Bu filmde imzası olan bir yönetmenden çok Mel Gibson’ın kararlarının uygulayıcısı olarak oturduğu da belli. Mel Gibson ve yapım şirketi arasındaki kavgada tarafını hemen belli etti.

    Deli ve Dahi aynı zamanda iki büyük yıldızın, Mel Gibson ve Sean Penn’in birlikte oynadıkları ilk film. Hollywood evreninde, ışığı sönen büyük yıldızların birleşmesine ilk kez rastlamıyoruz. Üstelik Sean Penn’i oynamayı iyi bildiği türden bir rolde seyretmek gayet zevkli ama cepten oynar mı diye de korkmadan edemiyor insan. Neyse ki Sean Penn gibi oyuncular aynı performansı birden fazla kez tekrar ederek tipleştirmek gayretinde değil.

    Gelelim filme... Film, lise yıllarında elimizden düşürmediğimiz Oxford sözlüğünün nasıl ortaya çıktığını oldukça dramatik bir hikaye ile göstermenin derdinde. Mel Gibson, İngilizce bir sözlük hazırlamanın peşindeki James Murray karakterine hayat verirken Sean Penn de ona yattığı akıl hastanesinden ¨al sözlükte lazım olur¨ diyerek 10 bin kelimelik bir çalışma gönderen William Chester Minor’ı canlandırıyor. Yani filmin başrolünü...

    Mel Gibson her ne kadar görkemli oyunculuğuyla ve afiş ismi ile öne çıksa da filmi sürükleyen karakter Bay Minor oluyor ki kendisi günümüz beyaz yakalıları gibi pazartesi sendromundan sebep delirmiş biri değil. Amerikan iç savaşında cerrah olarak ABD ordusuna kabul edildi ve Mayıs 1864'te Wilderness Muharebesi'ne gönderildi. Bu çok kanlı çarpışmada sadece hayat kurtaracağını düşünürken ordu tarafından İrlandalı bir kaçak askere cezalandırma görevi verilmiş ve askerin alnına İngilizcede deserter yani kaçak anlamına gelen kelimenin baş harfi olan D harfini dağlamış. Bu da onun akıl hastanesinde sonlanacak yolculuğunu başlatan şey olmuş ama zeka hapsedilemez! Minor çalışmalarına burada da devam ediyor ve hapishane koşullarını aratmayan tecritten uzaklaşıyor. Ha bu arada, kendisi o kadar da masum değil. Hapishaneye ve oradan da deli olduğu için akıl hastanesine tıkılmasını sağlayan asıl şey paranoya anlarından birinde girdiği bir evde zavallı adamın birini, eşini ve 6 çocuğunu geçindiren George Merrett’i vurmuş ve öldürmüş olması! İşin daha da tuhaf tarafı o akıl hastanesindeyken onu en çok ziyaret eden ve aklını beslemesi için ona sürekli kitaplar getiren kişinin dul bıraktığı Eliza Merrett olması ki onu da akılda kalan Game of Thrones kadınlarından biri olan Natalie Dormer canlandırıyor.

    İşte Sean Penn ilerlemiş yaşında karikatüre düşmenin tehlikelerini de bertaraf ederek böyle bir karakteri canlandırmayı başarmış. Filmi izledikten hemen sonra William Chester Minor’ın hayatını merak ettim ve araştırdım. Eliza Merrett’in film için uydurulan bir kurgu karakter olduğunu düşünürken okuduklarım beni filmdeki dramatikleştirmenin gerçek hayattakine yetişemediğine ikna etti. William Chester Minor gerçekten de tanışmakta geç kaldığımız bir figür. Açıkçası 80’ler-90’lar sinemasında daha özgür ve coşkun bir kurgu ile karşımıza çıkabilirdi. Abarttığımı sanıyorsunuz ama burada kafası bozulunca kendi penisini kesen entelektüel bir adamdan bahsediyoruz.

    Uzun lafın kısası; Deli ve Dahi iki güçlü başrolü ve Hollywood standartlarındaki işçiliği ile başından sonuna ilgiyle izlenen bir yapım. Hikayesi yüzünden biraz erkek filmi gibi duruyor ve bunu hissettirmemek adına onların dünyasında günümüz şartlarına uygun bazı güçlü kadın profilleri yaratmaya çalışıyor. Filmin tökezlediği yer burası ancak sinema herkesin ve sinemacılar herkese bilet aldıracak kurgulara yöneliyorlar. Beyazper dedeki kadın temsilinin yükselişinden dolayı ben de mutluyum.

    İşte bu ve başka birkaç sebep yüzünden keşke çekilmeyi düşünüldüğü zaman kotarılıp karşımıza çıksaydı dedirten bir iş Deli ve Dahi... Mel Gibson, romanın haklarını aldığı yıl filmi çekip karşımıza çıksa şimdi IMDB listelerinde demir atmış halini görürdük ancak günümüz sinemasında bir miktar modası geçmiş durduğunu düşünüyorum. Öte yandan filmi çok sevdim ve modası geçmiş yerine eski usul demeyi tercih ederim. Deli ve Dahi, içinde özellikle oyunculuk anlamında pek çok ödül anı barındıran güçlü bir film. İyi seyirler...

    murattolga@gmail.com

    Sosyal medya: @murattolga

     

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top