Senaryosunu da, David Branson Smith ile birlikte yazan ve bu vesileyle de kendi ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Matt Spicer'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Ingrid Goes West”; son derece çarpıcı bir "kara mizah (dark comedy)" olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz; düşük bir bütçeyle kotarıldığı her halinden belli olan ve elinden telefonu düşürmeyen insanların sosyal medyadaki bağımlılıklarıyla her türlü görgüsüzlük ile kendini beğenmişliğin ciddi anlamda "tiye" alınmak suretiyle eleştirildiği bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Sosyal medyada şöhrete ulaşmış insanlara karşı, fena halde takıntılı olan Ingrid Thorburn (Aubrey Plaza); bunlardan Instagram fenomeni Charlotte Buckwald'ın (Meredith Hagner) düğününü basarak, suratına biber gazı sıkar...
***
Ardından da...
Gözetim ve tedavi amaçlı olarak sevk edildiği bir akıl sağlığı kliniğinden, taburcu edilmesine yakın...
"Sevgili Charlotte, tüm yaşananlardan dolayı ne kadar üzgün olduğumu bilmeni isterim... Sanırım ayrı kaldığım bu zaman, bana iyi geldi... Anı yaşamayı, kendim olmayı, dinlemeyi öğreniyorum... Bazen bana, seni anımsatan bir şaka duyuyorum ve üzülüyorum... Çünkü sana, bunu anlatabileceğim bir yol yok... Ama böylesi, belki daha iyidir... Belki bir süre yalnız kalmam gerekir... Gelecekte beni, nelerin beklediğini bilmiyorum... Tek bildiğim, her şeyin farklı olacağı... Ve sanırım, sana teşekkür etmek istiyorum... Annem öldükten sonra bana, elini uzatan bir tek sen oldun... Bunu asla unutmayacağım... Ve umarım bir gün sen ve ben, tüm bu yaşananlara bakıp güleriz... Daima dostun Ingrid..."
Şeklindeki bir mesajı, Charlotte'a Instagram üzerinden göndermeye kalkışsa da; Charlotte'un, kendisini takip etmesine izin vermemesi sebebiyle iletemez Ingrid...
Zaten bu iki kadın arasında, herhangi bir tanışıklık da söz konusu değildir...
Charlotte bir defasında; Ingrid'in Instagram fotoğraflarından birine, bir yorum yazmıştır hepsi o kadar...
***
Derken...
Ingrid'in banyo küvetindeyken karıştırmakta olduğu bir dergide gördüğü, "En yeni kız arkadaşınız Taylor Sloane (Elizabeth Olsen) ile tanışın..." başlıklı; "Dünyanın her yerinden arkadaş edinmeyi seviyorum" diyen Taylor'ın, Los Angeles'ın Batı bölgesinde yer alan Venedik Sahilindeki evini de tanıttığı bir makale dikkatini çeker...
Artık Ingrid'in yeni takıntısı, kendisine arkadaşlık isteği de gönderdiği Taylor ve onun kocası Ezra O'Keefe (Wyatt Russell) ile köpekleri Rothko'dur...
***
Neyse...
Kötü geçen günün sonrasında, akşam saatlerinde Taylor'dan gelen yanıt mesajıyla biraz rahatlayan Ingrid; ölen annesinden kendisine miras kalmış olan 60 bin küsur doları, ertesi sabah nakit olarak bankasından çeker...
Ve...
Bir çanta dolusu parayla, Batıdaki Venedik Sahiline giderek, evcil hayvan kabul edilmeyen bir pansiyondan; kendine kafasını sokabileceği bir oda kiralar kiralamaz Ingrid'i, söz konusu pansiyonun işletmecisi Dan Pinto (O'Shea Jackson Jr.) Instagram hesabında takibe alır...
***
Ingrid'in Venedik'teki ilk icraatı da; Taylor'ın yemeklerini öve öve bitiremediği, "Grateful Kitchen" restoranına gitmek olacaktır...
Ki, masasına hizmet için gelen garson Eden'dan (Jay Speedy Weingarten) aldığı bilgiye göre; daha bir saat önce, Taylor'da öğlen yemeğini orada yemiştir...
Bunun üzerine Ingrid, Taylor'ın yediği yemeğin aynısını sipariş ederek fotoğrafını çekip Taylor'a yollar...
Ancak damak tadına pek de uymayan bu özel yemek "Cauliflower Samosa" yerine Ingrid; yanında Cola da yudumlayabildiği, abur cuburu tüketmeyi tercih edecektir...
***
Şimdi sırada...
Taylor'ın Venedik'teki kuaförüne giderek saçlarına, onunkisine benzer bir biçim verdirmek bulunmaktadır...
Yetmez...
Onun kullandığı çantadan bir tane de kendine edinen Ingrid; Taylor'ın "Yaşamak için birbirimize hikayeler anlatırız" dediği, Joan Didion'ın "The White Album" (1979) isimli kitabını satın alarak oturduğu kafeler de okumaya da başlar...
***
Çok geçmez...
Bir mağazada tesadüfen rastladığı Taylor'ın, gizlice peşinden evine kadar peşinden giden Ingrid; kendisini kapıda karşılayan köpeği Rothko'yu, ne kadar sevdiğini de görür...
Elbette bu Ingrid için; Taylor ile kocasının dışarıya çıktıkları bir akşam saatinde, Rothko'yu kaçırmasına da vesile olacaktır...
Böylelikle de, saplantıları uğruna her türlü çılgınlığı yapabilecek bir karakter yapısına sahip olan Ingrid; varlıklı çiftin köpeklerini bulan genç bir kız olarak onlarla tanışarak, hayatlarına dahil olabileceğini ummaktadır...
Dakika 20...
Şamatanın hız kesmeden devam edeceği filmin geriye kalanında sinemaseverleri; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 78 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,