Bugüne kadar, “Little Miss Sunshine” (2006), “There Will Be Blood” (2007), “Prisoners” (2013), “12 Years a Slave” (2013), “Youth” (2015) ve “Swiss Army Man” (2016) gibi filmlerdeki performansı ile oyuncu olarak tanıdığımız Paul Dano’nun senaryosunu, Richard Ford’un 1990 yılında basılan aynı isimli romanından Zoe Kazan ile birlikte uyarlayarak yazdığı “Wildlife”, onun aynı zamanda yönetmen koltuğunda oturduğu ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmi…
Prömiyeri, 20 Ocak 2018’de Sundance Film Festivalinde yapılan ve 19 Ekim 2018 tarihinde vizyona giren filmin, 6.8/10 (26.158 oy) ve 3.6/5 (1.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.7/10 (215 yorum) ve 80/100 (41 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, yeterince iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de gelin isterseniz, gerçekte neler olup bittiğini anlayabilmek için, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmimize biraz daha yakından bakalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi paylaşalım:
Karşımızdaki “Wildlife”, iyi film çekmek için, eğer elinde iyi bir hikâye ve o hikâyeye hayat verecek kadar iyi oyuncular varsa illa da büyük bütçeler gerekmiyor dedirten filmlere gösterilecek en güzel örneklerden biri…
Zira bu ilk yönetmenlik denemesinde Paul Dano, gerçekten de son derece sade ama bir o kadarda rafine bir işe imza atmış…
On dört yaşındaki bir ergenin gözünden, küçük bir Amerikan kasabasında yaşayan kendisi ve ebeveynlerinden oluşan ailesinin dağılış hikâyesinin anlatıldığı filmde, baba Jerry’i oynayan Jake Gyllenhaal ile anne Jeanette’i oynayan Carey Mulligan’ın kaliteleri elbette tartışılmaz…
Fakat bize göre bu filmin asıl yıldızı, ilk kez bir M. Night Shyamalan filmi olan "The Visit" (2015) ile radarımıza takılan on yedi yaşındaki genç yetenek Ed Oxenbould…
Eminiz yakın gelecekte, bu çocuğu çok daha büyük projelerde de göreceğiz…
Filmin işlenişi, özellikle de 1960 yılına uygun araç gereç, dekor ve kostüm tasarımları oldukça iyiydi…
Kostüm denilince de, o yıllarda oldukça moda olan paçası dışa katlanmış blue – jean pantolon görmenin bizi, annemizin, babamızın ve kardeşimizin hayatta oldukları Ankara’daki çocukluk yıllarımıza götürdüğünü söylemeden de geçmek istemedik…
Belki konuyla doğrudan bir alakası yok…
Ama 60’lı ve 70’li yılların Ankara’sını bilenler, o yıllarda bu filmdekilere benzer orijinal blue – jean pantolonların Kızılay’daki Kocabeyoğlu Pasajı ile İtfaiye Meydanındaki birkaç dükkânda aynen kaçak Amerikan sigaraları gibi tezgâh altından satıldığını hemen anımsayacaklardır…
Çok daha fazla dağılmadan toparlayacak olursak…
1984 doğumlu Paul Dano’nun elindeki kısıtlı bütçeye rağmen 1960 yılında geçen bir hikâyeyi yeterince net bir biçimde sinemaya aktardığı bu film için puanımız 3,5 önerimiz ise, nitelikli film meraklısıysanız olumsuz eleştirilere aldırmadan “mutlaka izleyin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,