İçerde miyiz?
Yazar: Misafir KoltuğuBaşarılı bir kaçış planı yerleşim, rutin ve yardıma bağlıdır. Peki, herkes dışarı çıkmayı başardı diye bu plan gerçekten başarılı sayılır mı?
Kaçış Planı'nın ilk filminde Sylvester Stallone'nin zekasını ve yumruklarını verdiği Ray Breslin, hayatını hapishanelerden kaçarak kazanan biridir. Tüm hapishanelerin sistemini çözmek, açığını bulmak ve kaçmak üzerine kurulu hayatı tabii ki zorlu bir hapishane ve Ray'e kurulan tuzaklar yüzünden tepetaklak bir hal alacaktır. Ama Breslin'in her şeyi tamamdır: Yerleşim planını, hapishanenin rutinini ezbere biliyor ve yardımı da sağlam yerlerden alıyordur. Tüm bunların üstüne bir de Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger'i bir arada görmek izleyici için nimet gibi bir şey. Her şey tamam, peki sorun nerede? Kötü adamlarda. Kötü adam denildiği zaman insan sarrafı olmuş, iyilerin akıllarının labirentlerini çoktan çözmüş ve onlardan bir adım ötede olan insanlar gelir. Ne kadar zorlu kötü adamlar olursa o kadar da etkileyici “iyiler” olur. Ama Kaçış Planı'ndaki kötü adamların dünyadan haberi yok gibi görünüyor. Eğer ki izleyiciyi kendinize bağlamak istiyorsanız biraz aksiyon, biraz zeka, biraz da farklı bir senaryo popcorn filmleri için çoğu zaman yeterli olur. Anlatmak istediğim üzere, bu üçüncü filmi de gelecek olan iki filmlik seride kuralların ikisi var olup, diğerinin esamesi okunmuyor.
Kaçış Planı'nda her ne kadar bazı şeyleri konuyla ya da birbiriyle bağlayamasanız da artıları eksilerinin çoğunu götürüyor ve geriye izlerken eğleneceğiz bir yapım ortaya çıkıyor. Ama asıl konu olan “Kaçış Planı 2: Hades”e gelirsek, durum tamamen değişiyor. İlk filmin akıcılığı ve merak uyandırıcılığından uzaklara savrulup gidiyoruz. Çünkü bir yandan aklımızdaki soruları durdurmaya çalışırken, diğer yandan filme odaklanmak imkansız.
Ray Breslin'in artık kendi ekibi ve ekibin başında da dünyadaki en iyi güvenlik uzmanlarından biri olarak kendisi vardır. Bu yeni ekip ile birlikte bir anda kendimizi yepyeni bir tuzağın içinde buluruz ve o sırada ne olduğunu anlamamız mümkün değildir. İzleyicinin biraz düşünerek rahatlıkla çözebileceği sırlara sahip olan ve yalnızca "teknolojik" demekle yetinemeyeceğimiz bir hapishanenin metalik duvarlarına kısılırken, bir yandan da aklımızdaki "Acaba şöyle mi? Yoksa böyle mi? Yok, yok kesin başka bir şey var." sorularıyla boğuşuyoruz. O da ne? Birden duraklıyoruz: Bir dakika! Süre ilerledikçe filmin izleyiciye ikna edici argümanlar vermediğini fark ediyoruz. Üstelik ikinci filmin, ilkinin devamı niteliğinde olması için çok az bağlantı bulunuyor. Bir devam filminde illa ki aynı karakterler üzerinden devam etmek zorunda olmayabilirsiniz. Ama oyuna yeni birilerini katıyorsanız, onların neden orada olduğunu, kim olduklarını anlatmak zorundasınız. Eğer anlatmazsanız, izleyicinin filme devam etmesindeki en önemli etkenlerden biri olan kendilerini filmin karakterlerine yakın hissetmelerini engellemiş olursunuz! Bu durumda karakterlerin yaşamaları ya da ölmeleri izleyici için pek bir şey ifade etmez. Senaryo, karakterleri anlatmıyor değil; ama ikna edici olmayı başaramıyor, hatta ekibin her bir üyesinin gökten zembille indiğini düşündürmekten kaçamıyor. Üstelik, Kaçış Planı'nın başrolünü Ray Breslin'den alıp Shu karakterine vermek için birilerinin gelip "Bu adam efsane" deyip parmakla işaret etmesi yeterli değil. Senaryonun da bu adamın efsane olduğunu anlatması ve açıklaması gerekir; olayların bu adamı efsane yapması gerekir. Ama, film boyunca Shu'yu direkt olarak statü çöküşünün içinde görüyoruz. Yükselmiş halini göremedik ki, düşüşü etkileyici olsun!
Kaçış Planı 2: Hades'te bazı karakterlerin neden var olduklarını dahi bilemeyebilirsiniz. Jaime King, diğer kadın oyunculara göre biraz daha ön planda olsa da, onu da tanıyamadan film elimizden kaçıp gidiyor. King'in ön planda olmasını da Sylvester Stallone'nin yanındaki kadın kontenjanının boş olmasına bağlamamak elde değil. Akla gelen bir diğer soru da, elinizde Guardians of the Galaxy’den Dave Bautista gibi inanılmaz eğlenceli ve popüler bir oyuncu varken, neden en iyi kozunuzu kullanmak yerine onu kenara itersiniz? Bautista film boyunca tam olarak kenara saklanmıyor, ancak ana karakterlerle onun arasında bağ kurma konusunda izleyiciyi zorluyor.
Karakter sorununu aşıp kendinizi aksiyona mı bırakmak istiyorsunuz? Bırakın film akıp gitsin. Hiçbir soru sormayın, tüm mantığı bir kenara bırakın, hapishanenin hareketli labirentlerinde kaybolun, yumruklar sağa sola isabet etsin ve bunun keyfini çıkarın. Hades sizi hem heyecanlandıracak, hem merak ettirecektir. Durun bir dakika! Gözüm bir yere takılıp duruyor; acaba nereye? Efektlere! Sanki, eski kafayla çalışan Breslin'in elinden çıkma gibi bir teknoloji ve görsellikle karşı karşıyayız. Bir diğer deyişle, hayal gücünde biraz eksiklik var gibi! "Umarım yeterli bütçe olmaması yüzündendir, umarım bu çizgi filmvari CGI kullanımı bilinçli değildir" derken film bitiyor. Hem de bir anda bitiyor. Bir "hoşçakal"ı hak ediyorduk oysa ki. Bu filmde merak ettiğimiz şeylerin sorumluluğunu gelecek filme atıp kaçmak işte bu kadar kolaymış. O anda, yüzünüzde oluşacak anlamsız ifadeyi hayal etmek çok da zor değil.
Özetlemek gerekirse Kaçış Planı 2: Hades, akıllıca oynanması ve kazanılması gereken bir Go oyunu olabilecekken, yavaş yavaş sönmekten kendini alamıyor. Ama bıraktığı açık kapılarla, karakterlerimizi üçüncü filmde daha büyük bir olayın içinde bulacağımız gerçeğiyle birlikte, daha iyi manevralar yapan bir film beklemekten kendimizi alamıyoruz.
Özlem Yenilmez