Senaryosunu, Shrabani Basu’nun, Kraliçe Victoria ve Hintli Müslüman hizmetlisi Abdul Karim arasında yaşanmış olan gerçek olayları anlattığı aynı isimli kitabından (2011) uyarlayarak Lee Hall’un yazdığı “Victoria & Abdul”, “iyi – kötü” ayrımı yapmaksızın imzasını attığı bütün filmleri muhakkak izlediğimiz Stephen Frears’ın yönetmen koltuğunda oturduğu biyografik bir drama…
Hikâye, 24 yaşındaki genç hapishane kâtibi Abdul (Ali Fazal) ile talihsiz bir biçimde seçilmiş olan Mohammed’in (Adeel Akhtar), Kraliçenin (Judi Dench) 20 Haziran 1887 tarihindeki 50. Yılının kutlanacağı “Altın Jübilesine”, Hindistan adına katılmak üzere yaklaşık iki ay kadar sürecek olan bir deniz yolculuğuna çıkmaları ile başlar…
50 Avrupalı kraliyet ailesinin de davetli olduğu Buckingham Sarayındaki bu kutlamada Abdul, İngiliz egemenliği altındaki Hindistan’da (1835 ve 1862 tarihlerinde Victoria’ya ithafen iki kez) basılmış olan “mohur” isimli çok özel bir altın parayı, Kraliçeye takdim edecektir…
Bunu yaparken de Addul’ün uyacağı tek kural, Kraliçe ile kesinlikle göz göze gelmemektir sadece…
Ama böyle olmaz ve Abdul ile Kraliçe, uzunca bir süre bakışırlar…
Ki, kimyasal bir etkileşime de yol açan bu durum aslında, 22 Ocak 1901’de Kraliçe Victoria’nın 82 yaşında hayatını kaybettiği güne kadar sürecek olan son derece “sıra dışı” bir dostluğun başlangıcı da olacaktır…
Kraliçenin kendine, öğretmen ve sekreter anlamına da gelen “Munshi” olarak atayacağı Abdul ona, Urduca öğretirken, bir yandan da Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye ait sözleri de içermek üzere İslamiyet’e dair bilgiler de verecektir…
Bu durum, yılların yorarak yıpratmış olduğu “Victorian” dönemin Kraliçesi açısından, kendisini rahatlatan bir terapiye dönüşmüşken, Lord Salisbury olarak da bilinen Başbakan Robert Gascoyne-Cecil’in de (Michael Gambon) dâhil olduğu çevresindeki aristokratlarca ise, çok tehlikeli bir gidişat olarak görülerek eleştirilmektedir…
Özellikle de annesinin ölümünün ardından “Kral VII. Edward” adı ile tahta çıkacak olan Galler Prensi Bertie’nin asabı, olanlar karşısında pek fena halde bozulmakta ve Abdul’a fena halde bir “süt oğlan” muamelesi yapmaktadır…
Hele bir de Abdul’un burkalar içindeki karısı ile kayınvalidesi de Hindistan’dan gelerek saraya yerleşince ve üstelik Kraliçe, Abdul’a “şövalyelik unvanı” vereceğini de açıklayınca, çadır tamamen karışacaktır…
Filmin konusu adına, bizden bu kadar…
Her zaman ki gibi artık, oldukça dramatik olay ve görüntülere tanık olacağınız gerisi tamamen sizlerde…
Elbette bitirmeden, filmde makyaj ve kostüm tasarımlarına gösterilen titizlik ile Judi Dench’in performansına da işaret etmekte fayda olduğunu düşündüğümüzü belirtmek isteriz…
Zira çok iyiler…
Keyifli seyirler,