Hesabım
    Kings
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Kings

    Kuşatma altında aşk!

    Yazar: Banu Bozdemir

    Bir önceki filmi Mustang ile izleyicileri ve sinema yazarlarını ikiye bölen Deniz Gamze ErgüvenKings filmiyle daha güvenli sularda kulaç atıyor diyebiliriz. Bu kez Karadeniz’den ve hikayenin yarattığı fantastik ortamdan bir hayli uzaklaşan yönetmen 1992 yılında Los Angeles’da yaşanan gerçek bir olayın arka plan atmosferini kurmaya çalışıyor ve nispeten kuruyor da…

    Afrikalı kökenli Amerika vatandaşı Rodney King’i darp eden polislerin serbest bırakılmasıyla başlayan olaylar sırasında sokak çocuklarına bakan ve onları koruma altına alan Millie’nin etrafında dolanıyor hikaye. King hikayenin eksenini oluştursa da filmin içinde yer almıyor. Ailelerinden bir şekilde kopuk yaşayan çocukları, imkanları olmamasına rağmen bağrına basan Millie rolüyle Halle Berry  iyi bir iş çıkarıyor. Hem koruyucu anne, hem siyahi olmanın zorluklarını bize nispeten hissettiriyor. Ama ailenin dışarıdan gelen etkiler dışında kendi içinde de sorunları var, bu hal tam bir karmaşa yaratıyor. Tabii Millie bu kadar ekonomik zorluk içerisinde bu kadar çocuğu nasıl sahiplenebiliyor orası da biraz muamma kalıyor. Yine de Ergüven’in bu karmaşanın üstesinden iyi bir biçimde geldiğini söylemek mümkün.

    Film trajik kurduğu anlara iyi bir pansuman aracı olarak ironi ve mizahı katıyor ama bu anlar mahallenin asi, sinirli ama bir anda boyut değiştiren abisi, beyaz adamı Obie ve Millie arasında yaşanacak olan bir aşkın temelleri için yaratılmış görünüyor ki süpermarketin önünde yaşananlar bir hayli absürd bir boyut yaratıyor. Film olumluluk, bir iyilik hali yaratmaya çalışıyor, ama bir yandan kamerayı ana caddeye çevirdiğinde hala kan gövdeyi götürüyor.

    Film akıp giden çatışma konusunun içine bir de ergen aşkı ve ulaşılamazlık gibi bir kavram ekliyor ki, hikaye biraz daha tökezliyor. Zaten zayıf olan karakterler ifade bulamamış bir patlamanın karmaşasında iyice geri planda kalıyor. Ortaya Millie ve Obie çıkıyor. Ama yine de dediğim gibi Ergüven sahiplendiği konuyu sorunsuza yakın bir biçimde sona doğru ulaştırmayı başarıyor. Her ne kadar 1992 yılında yaşanan olayların uzağında kalıp, biraz daha kendi hikayesinin derdine düşmüş olsa da… Toplumsal bir olayın arka planında kalan hayatların izini süren yönetmen, Mustang’teki uzak ve mesafeli tavrının aksine daha sıcak, daha olağan ve ayakları yere basan bir hikayeye imza atıyor. En azından nerede başladığı ve nereye gittiği belli. Tabii kariyerini kurma noktası olarak ‘dışarıyı’ tercih eden Ergüven’in bundan sonra nasıl ve nerde geçen bir hikayeyle karşımıza geleceği de merak unsuru…

    twitter.com/banubozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top