Yok Artık dedirten hikayelerde ikinci perde!
Yazar: Başak BıçakKendi yapım şirketini kurduktan hemen sonra, ilk olarak kardeşi Alper Özyurtlu ile birlikte çektiği Ev (2010), ardından da Yok Artık! ile yönetmenliğe soyunan Caner Özyurtlu, üçüncü sinema filmiyle rüşdünü ispat etmeye hazırlanıyor. Yok Artık! 2, bazı açılardan ilkinin gerisinde kalsa da, hemen her hafta izlediğimiz sulusepken komedi filmlerinin çok ilerisinde işçiliğiyle övgüyü hak ediyor.
Sizi bilmem ama ben, mütemadiyen izlediğimiz birbirinin muadili, zekâdan yoksun, bel altı esprinin mizah olduğunu düşünen, bir “saf” karakter, güzel bir kadın ve mafyatik maceralardan ibaret olup seyircisini de kendi zekâsıyla eşdeğer sanan yerli komedi filmlerinden epey bunalmış durumdayım. Bir gazetenin, haftalık vizyon filmlerini yazan bir sinema yazarı olarak dahi, bu salt ticaret odaklı, sinemaya ve seyircisine en ufak bir katkısı bulunmayan filmleri izlemekten imtina etmeye başladım. Zira artık şu soruyu soruyorum; sinema gibi büyülü bir dünyada izlenecek binlerce olağanüstü hikâye varken neden bu filmlerle ve onların sevimsiz, pek çok insanın bile kendisini özdeşleştiremeyeceği karakterlerinin manasız maceralarıyla vakit kaybedelim? Eminim, yapımcıların ve yönetmenlerin de buna bir cevabı yoktur. Çünkü Türkiye’de sinema -iyi işler çıkaranları tenzih ediyorum-, ekseriyetle ticaret için yapılıyor; sinema için değil.
İşte böyle zamanlarda bir film çıkageliyor ve türünün örnekleri arasından sıyrılıp 2015 yılı için hazırladığım “En İyi Yerli Filmler” listesine giriveriyor. Evet, Yok Artık! geçtiğimiz sene Bodrum Film Festivali esnasında denk geldiğim ve hayranlıkla izleyerek farklı olma çabasını takdir ettiğim filmlerden… Erkan Kolçak Köstendil’in, bir meddah edasıyla anlattığı birbirinden eğlenceli ve hayatımızın içinden hikâyeler öylesine güzel bir fikirle bağlanmıştı ki, fabrikasyon üretim yapan senaristler arasında Serkan Altuniğne ve yönetmen Caner Özyurtlu pırıl pırıl parlıyorlardı. Şimdi bu ikiliden, ikinci bir halka geldi ve en az ilk kadar başarıyla kotarılmış hikâyelerle!
Bir kere Yok Artık! 2, öykü bakımından ilkine nazaran çok daha zekâ içeren ve taşlama yüklü bir anlatıma sahip. Gündelik hayatımızın bir parçası olan durum, olay, kurum ya da insanları nokta atışı tespitlerle hicvederek, haklı eleştiriler getiriyor. Bir mahalle berberinin anlattığı dedikodular çerçevesinde şekillenen hikâyesiyle film, mahallelinin başına gelen trajikomik öyküler üzerinden evlilik kurumunu, kadın-erkek ilişkilerini, meşhur “beyaz yakalı”ları, İstanbullu olma hallerini, sosyal medya çılgınlığını ve daha pek çok şeyi eğlenceli bir dille anlatıyor. Erkan Kolçak Köstendil’in ilk filmdeki performansından sonra Yok Artık! 2’de benzer bir rolde izlediğimiz Şahin Irmak yetersiz gibi görünebilir fakat bu durum daha ziyade Köstendil’in, Irmak’a göre karakterini parlatabilmiş olmasıyla alakalı…
Yine de ilk filmin de yapımcılarından olan Şebnem Bozoklu’nun varlığı, Zafer Algöz’ün usta oyunculuğu ve bilhassa “Maşrumiye” öyküsüyle Yok Artık! 2, bahsi geçen açığı kapatmayı ve seyircisinin ilgisini anlattığı hikâyelere odaklamayı başarıyor. Bir parça hayal kırıklığı yaratan final tercihi bile ezber bozması sebebiyle göze batmıyor.
Son kertede Yok Artık 2, başından sonuna eğlenerek izleyebileceğiniz, sıra dışı mizah anlayışıyla her hafta maruz bırakıldığınız “komedi filmi” algısından çok farklı bir noktada konumlanıyor. Bunu dikkate alarak izlerseniz, sevebilirsiniz; ancak zihninizi içi boş yapımlarla doldurmak istiyorsanız seçenek çok, tercih sizin.
basakbicak@gmail.com
https://twitter.com/BasakBicak