Av eleştirileri

Senaryosunu da, Deniz Cuylan ile beraber kaleme alan Emre Akay'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Av: The Hunt"; benzeri bir ilişkiyi, evli bir erkek bir başka kadınla yaşasa...

Aynen Ertem Eğilmez'in "Aşık Oldum" (1985) filmindeki, Şener Şen'in canlandırdığı Şakir Bostancı karakterinde olduğu gibi gülünüp geçilirken...

Eğer topluma...

Kadını, sahibi olduğu cinsel obje olarak görenlerin dayattığı erkek egemen kurallar hakimse...

Ve de ne yazık ki bunu...

Kadın nüfusunun önemli bir kısmı da, neredeyse içselleştirerek kabullenmişse...

Ortaya...

Kurulu düzene baş kaldıran kadının cezalandırılacağı, böylesi bir gerilimin çıkması da kaçınılmaz olmaktadır...

***

Gelin isterseniz, 3 Temmuz 2020 tarihindeki dünya prömiyeri; Neuchâtel Uluslararası Fantastik Film Festivali'nde yapılan ve "Yoksa artık mevzunun tamamen kanıksandığından mıdır?" diye sorabileceğimiz bir şekilde değerinin, ülkemizde yeterince anlaşılamadığını düşündüğümüz bu filme biraz daha yakından bakalım...

***

Polis memuru Sedat (Ahmet Rıfat Sungar) ile evli olan Ayşe (Billur Melis Koç) kocasını...

İtfaiyeci Fırat (Kenan Acar) ile aldatmaktadır...

***

Durumun farkına varan Sedat...

Karısı banyoda duşunu yapmaktayken, üzerindeki resmi üniforması ve elindeki beylik tabancasıyla...

Fırat'ın evinin kapısına dayanıverir...

***

Fırat'ın uyarısı üzerine...

Hızlıca iç çamaşırlarını giyinen Ayşe...

Yatak odasındaki kıyafetleriyle çantasını da kaptığı gibi kendini balkona atarken...

***

Çaresizce olan biteni izlemekte olan Fırat'da...

Sedat'ın, "Açın ulan şunu!" diye bağırarak dövmekte olduğu kapıyı açar...

***

Derken...

Aralarında yaşanan bir arbede esnasında...

Silahına sarılan Sedat, iki el ateş ederek kanlar içinde yere serdiği Fırat'ı öldürürken...

Sıranın kendisine gelmekte olduğunu fark eden Ayşe...

Yaralanmayı da göze alarak...

Can havliyle balkondan aşağıya atlayarak...

"Antalya plakalı" araçların park etmiş oldukları kentin sokaklarında...

İç çamaşırlarıyla koşuşturmaya başlar...

***

Atlarken duvara çarpması nedeniyle, bacağında dikiş gerektiren derinlikte bir kesik de oluşmuş olan Ayşe'nin aklına gelen ilk isim...

Yakın arkadaşı Neslihan (Ayşe Özköylü) olsa da...

Kocasından çekinen Neslihan, bir geceliğine de olsa evine kabul edemediği Ayşe'nin yarasını sarıp...

Üzerine birebir oturmasa da, giyebileceği bir kıyafet temin edip...

Cüzdanındaki paraları, çıkartıp vermekten çok da öteye gitmeyecek...

***

Böyle olunca da...

Sokaktaki ankesörlü telefonlardan birine sarılarak...

Salya sümük ağlamaklı bir biçimde...


"Ne olur Hatice abla... Gidecek başka hiçbir yerim yok..." diyerek...


Yanına sığınmak gayesiyle aradığı...

***

Ancak...

Telefonu suratına kapatacağı, İstanbul'daki akrabası Hatice (seslendiren Aslıhan Çetin) ablasından da...


"Ayşe... Biliyordum bak böyle olacağını... Boşanmak istediğinde ne oldu, unuttun mu? Oturacaksın evinde, katlanacaksın hepimiz gibi... Neriman'ı gördün ne oldu... Ta nereye kaçtı... Yine gidip buldular... Vurdular alnının ortasından...

Namus kızım bu... Kaçış yok bundan...

Bak son kez söylüyorum... Gelme buraya...

Bu herif, kuzen kardeş ne varsa; hepsini toplayıp peşine düşer... Önüne çıkanı da, ezer geçer... Kendini yaktın, benim başımı da yakma... "


Sözlerini işitir...

***

Son bir çare olarak...

Herkesin uyumakta olduğu gecenin bir yarısı...

Hem bir kutunun içine zulalanmış para tomarlarını hem de kapının önündeki otomobilin anahtarlarını almak amacıyla babası Osman Özkan'ın (Yılmaz Erdem) evine gizlice giren Ayşe...

İşini halledip, tam sıvışacakken...

Birden, buzdolabının başında atıştırmakta olan Almanya'daki ağabeyi Ahmet (Yılmaz Adam Bayraktar) ile burun buruna gelmesin mi...

***

Neyse...

Biraz zorlukla da olsa Ahmet'in elinden kurtulan Ayşe...

Sıvışarak kaçmayı başarır...

***

Ertesi sabah...

Durduğu bir benzin istasyonunda, aracın yakıtını doldurup alışverişini de yapan Ayşe...

Bacağındaki yaranın bandajını değiştirmeyi de ihmal etmez...

***

Ve...

Böylelikle de...

Gönül rahatlığıyla, İstanbul'a doğru yola koyulmuşken...

Kullandığı aracın, ön plakası düşmüş olduğu için kendisinden ruhsat ve ehliyetinin de isteneceği bir trafik çevirmesine takılır...

***

Ki...

Hatırlanacak olursa...

Ehliyeti ile nüfus cüzdanının da içinde bulunduğu çantasını Ayşe...

Fırat'ın evinin balkonunda bırakarak atlamış ve canını da öyle kurtarmıştı...

***

İşte böyle olunca da...

Ayşe'nin sadece, torpido gözünden çıkartarak verebildiği ruhsatı alan trafik polisi (Sercan Soydan)...

Ekip aracına gidip durumu...

Daha yaşlıca olan memur arkadaşına (Ararat Mor) izah ettiğinde...

***

Kontak anahtarına el konulan Ayşe'ye...

Gerek kendisine ve gerekse de kullandığı araca ilişkin kimlik bilgileri doğrulanana kadar...

Ekip aracının arka koltuğunda konuk edileceği belirtilmiş olsa da...

***

Çok geçmeyecek...

Bütün bu resmi prosedürlere ilaveten...

Yanına Ayşe'nin ağabeyi Ahmet, "uyuşturucu hap müptelası" Çetin (Yağız Can Konyalı)...

Ve...

Yaşının küçüklüğü sebebiyle, işlenecek suçun hukuki sorumluluğunu üstlenmesinin kendisinden talep edileceğinin apaçık ortada olduğu görülen Engin (Baki Rıdvan Kaymaz) ile pitbull cinsi bir köpeği de yanına alarak...

Zaten peşine düşmüş olan kocası Sedat'a da haber uçurulduğu ortaya çıkacaktır...

***

Oldukça zor durumda kalan Ayşe...

İçinde oturtulmakta olduğu ekip otosunun direksiyonuna geçerek oradan topuklarken...

Onun celladı olmayı akıllarına koymuş olan dört kişi de...

Ardından yola koyuluvereceklerdir...

***

Ta ki...

Yoğun sis yüzünden...

Görüş açısını tamamen yitiren Ayşe...

Takla atarak içinde bulunduğu aracı devirip, yoluna yayan ve o anki telaş ile...

Babasının evinden aldığı parayı koyduğu, aracın bir köşesine sıkışan çantayı da bırakmak mecburiyetinde kaldığı için beş parasız olarak devam edene kadar...

Dakika 31...

***

Billur Melis Koç'un performansına ilaveten, görüntü yönetmeni Barış Özbiçer'in kamera arkasındaki ustalığının da dikkatlerden kaçmadığı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; av ve avcıları arasındaki takip sırasında, bol miktarda küfür ve argo konuşma da duyacakları...

55 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

***

Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...

"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...

Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...

25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...

Keyifli seyirler,

töre cinayetinden kaçmaya çalışan kızın hikayesi. Türk sineması için orijinal denemelerden denebilir. Kaçma kovalama filmi. Sürükleyicilik iyi. Oyunculuklar iyi denebilir. Sonu havada kalmış devamını çekeceğiz diye filmi bildiğin sonunu bağlamadan bitirmişler. gene de ortalama üstü denebilir film için