En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Mert H
Takipçi
1.356 değerlendirmeler
Takip Et!
1,5
4 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
Bu filmi serinin son filmi olarak lanse etmişlerdi ancak son sahneden anladığıma göre devamı gelecek gibi görünüyor. Burayı birileri okursa; lütfen gelmesin. Gerçekten olmamış ve gerilim-korku filminden ziyade drama dönüşmüş bir film izledim. Çok boş vaktiniz var ve bir şeyler izlemek istiyorsanız değerlendirilebilir.
Yeterince “özgün” olan senaryosunu, Specs karakterini de canlandıran Leigh Whannell’ın yazdığı “Insidious: The Last Key”, Adam Robitel’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, önceden tahmin edilmesi asla mümkün olmayan sırlarla dolu bir korku – gerilim filmi…
Serinin bu son filminde de yapımcı Jason Blum, Oren Peli ve James Wan yerlerini korurlarken, bu kez kendilerine Leigh Whannell’da katılmış…
Ve tabii böylelikle 10 milyon dolarlık yapım bütçesini finanse etmek suretiyle brüt 167,9 milyon dolarlık bir hasılatı ceplerine indirmeyi de ihmal etmemişler…
Korku ve gerilimin yanı sıra içinde pek çok “duygusal” anı da barındıran bu filmin hikayesinin merkezine doğrudan Elise Rainier (Lin Shaye) ve ailesi oturtulmuş…
Yıl 1953…
Elise’in (Ava Kolker) babası Gerald’ın (Josh Stewart) gardiyan olarak çalıştığı Dewbend Eyalet Hapishanesinin bulunduğu Five Keys (Beş Anahtar), New Mexico’dayız…
Wayne Fisher’ın (Josh Wingate) idam cezasının infazı gerçekleştirilmekte olduğu için elektriklerde dalgalanma olan evde, Elise’in annesi Audrey (Tessa Ferrer) ve erkek kardeşi Christian’da (Pierce Pope) yaşamaktadır…
Annesi Elise’in, son derece” özel yeteneklere” sahip olduğuna tüm kalbiyle inanırken anlattıkları karşısında korkuya kapılan babası ise öfke nöbetleri geçirmektedir…
Anneleri iki kardeşi odalarına götürerek yatırır…
Ama Elise’in annesine sözünü ettiği “küçük çocuk” gelerek onları yataklarından kaldırdığı gibi onlarda anne ve babalarını yerlerinden zıplatırlar…
Hayalet gördüm diyen Elise’i fena halde hırpalayan Gerald, bununla da yetinmeyerek cezalandırmak amacıyla kızını evin bodrumunda kilit altına alır…
Oradaki “kırmızı” bir kapının ardında gördükleri karşısında Elise donup kalırken, kendisine yardıma gelen annesi de hayatını kaybeder…
Yıl 2010 ve Kaliforniya’dayız…
Elise, Specs ve Tucker’dan (Angus Sampson) oluşan hayalet kovucu ortaklar, Elise’in evinde birlikte ikamet etmektedirler…
Bir gün Ted Garza (Kirk Acevedo) adında biri Elise’i arar ve ondan kendisine musallat olan bir hayalet konusunda yardım ister…
Tabii bu talep anında reddedilir…
Zira telefondaki Ted Elise’i, kötü çocukluk anılarıyla dolu olan Five Keys (Beş Anahtar), New Mexico’daki adresten aramaktadır…
Tam da bu esnada Elise’in sırtındaki, babasının işkencelerinin neden olduğu ürpertici yara izlerini görürüz…
Ancak bir süre düşündükten sonra Elise, Ted’e yardımcı olmaya karar verir…
Yalnız resmi kıyafet takıntısı olan Elise, Specs ile Tucker’a ölmüş olan kocası Jack’in gömlek ve kravatlarını giydirir…
Ted’in evine girdiklerinde Elise, “anılarla dolu” eski eşyaların çoğunun yerli yerinde durduğunu fark eder…
Ted’in ifadesine göre “doğa üstü olaylar”:
Kilitleyerek önüne de üstü İnciller ile dolu bir masayı destek olarak koyduğu, Elise ile Christian kardeşlerin yatak odalarında meydana gelmektedir…
Kapısı açıldığında odayı dolanmaya başlayan Elise, yıllar sonra babasının kendisini dövmek için duvara koydurttuğu ellerinin izlerini görünce bayağı bir duygulanır ve gözleri nemlenir…
O odada tek başına seansa başlayacak olan Elise’e Ted İncillerden birini uzatır fakat hiçbir faydasının dokunmayacağını bilen Elise kibarca kardeşiyle altlı üstlü yattıkları ranzaya bırakır o kitabı…
Ki, sadece bu sahnedeki örnekten de anlaşılacağı gibi James Wan’ın yaratıcısı olduğu (şu ana kadar) sekiz filmlik “The Conjuring Universe – Conjuring Evreni” nin de yapılanların tersine, bu dört filmlik seride din sömürüsüne “asla ve kata” yeltenilmiyor olması en çok takdir ettiğimiz hususlardan birisi oldu…
Neyse devam edelim…
Specs ile Tucker’da olan biteni kamyondaki monitörlerinden takip etmektedirler…
Elise ranzanın altında, korktuğunda çalarak çağırması için annesinin verdiği ve kardeşinin de altı yaşındayken kaybettiği düdüğü bulur…
Aynı anda Elise, henüz on altı yaşındayken (Hana Hayes) gördüğü ve babasının kendisini döverek cezalandırmasına izin vermeyerek evi terk etmek zorunda kaldığı:
“Ona yardım edin” diye seslenerek henüz biraz önce bulduğu düdüğü boynundan çıkartıp alan bir hayalete rastlar…
Bu yoğun gece mesaisinin ardından kahvaltı için gittikleri küçük kasaba kafesin de Elise’in yeğenleri Melissa (Spencer Locke) ve Imogen (Caitlin Gerard) ile karşılaşırlar…
öncelikle filmi beğenmedim.. seriler uzadıkça çitayı her geçen gün aşağılara çekiyor.. sadece ilk filmini çok beğenmiştim, diğer serileri malesef beğenemedim.. uzun zamandan beri bir korku filminden bu derece sıkıldığımı hiç hatırlamıyorum.. aşırı derecede sıkıldım.. artık daha fazla uzamasın lütfen yeminle gına geldi, hep aynı konu, hep aynı işleyiş, hep aynı hikaye..
Bu kadar berbat bi korku filmi ömrü hayatımda görmedim.Artık salondakilerle izlemeyi bırakıp filmle dalga geçmeye başladık bi yerden sonra.Tamamiyle PARA KAYBI
Serinin ilk filmi işlenen konu bakımından bir marjinalliği vardı.astral seyahatte sıkışan bir çocuğun kurtarılması hikayesiyken hikaye hayalet avcısı elisenin filmine devrildi ve bu da ilk filmin tadını vermeyen filmler kervanına katılmış oldu..filmi ilk çeyreğinde sıkıldım tipik kötü ruh teması stage 6 son zamanlarda BKM gibi çalışmaya başladı
Insidious serisinin ana karakteri olan Elise'in geçmişine odaklanan The Last Key, şimdiki zamanda yaşanan bir perili ev vakasının aslında Elise'in çocukluk evinde yaşandığını gösteriyor. Burada yaşanan olayları incelemeye giden Elise, geçmişinde yaşadığı korkuların üzerinden gelmeye çalışıyor.
Daha önce Insidious filmlerinin hiçbirini izlememiş ama hikayesi ve karakterleri hakkında yeterince bilgi bilen birisi olarak, The Last Key'i izleyerek bu seriye bir şans vermek istedim. Ve korku filmlerinin en büyük hayranı olmayan birisi olarak, The Last Key'i izledikten sonra "Ben son 8 yıl boyunca neleri kaçırmışım?" gibi bir his doğmadı içimde. Ama eğer Insidious serisini şu ana kadar severek izlediyseniz, bu film de bir istisna olmayacak.
Öncelikle bu film hakkında iyi bulduğum bir sürü şey var. Mesela Lin Shaye'in performansına bayıldım. Daha önceden Ouija'da izleyip hoşuma giden Shaye, bu filmde gerçekten parlama fırsatı bulmuş. Üstelik oldukça popüler bir korku filmi serisinin başrolünde 74 yaşındaki bir kadının oluşu fikri gerçekten de hoşuma gitti. Çünkü bu film, sırf gençlere yapılmış ucuz bir jump-scare festivalinden ibaret değil. Mesela ana karakterler yetişkin sorunlarıyla uğraşıyor ve filmde jump-scare'in olduğu sahnelerse sırf seyircinin dikkatini dağıtmak için değil, gerçekten de ürkütücü sahneler.
Bunun dışında film çok da sıkıcı değildi, hikaye biraz yavaş başlasa da ortalara doğru atmosfer gerici bir hal almaya başlıyor. Genel olarak ben bunların tam olarak içine giremesem de, korku filmi hayranlarının oldukça eğlenceli bulacağına şüphem yok.
Filmin benim için en zayıf noktası senaryoydu. Çünkü senaryo, ana karakterler hakkındaki önemli gelişmeleri çok hızlı geçiştirmiş ve her şeyi filmin finaline saklamış. Ve her şey finale saklanmış olduğundan, bu bölüme kadarki karakterlerin bulunduğu sahneler sırf zaman öldürmek için varmış gibi hissettiriyor. Ayrıca Elise'in yardımcılarını canlandıran Tucker ile Specs karakterlerini, özellikle de yersiz espri anlayışlarını fazlasıyla gereksiz buldum. Onlar bu filmden çıkarılsaydı ortaya ne olmak istediğini çok iyi bilen, daha etkili bir korku filmi çıkabilirdi.
Bu yazının biraz kısa sürdüğünü biliyorum ama büyük bir korku filmi hayranı olmadığımdan, aklıma başka söyleyebileceğim bir şey gelmiyor. Insidious: The Last Key, türüne yeni bir şey kazandırmayan ama yine de zararsız, eğlenceli bir korku filmi olmuş. Ben şahsen yan karakterlerin bu hikayede daha önemli bir yere sahip olmasını ve esprilerin her sahneden ziyade daha uygun yerlerde yapılmasını isterdim. Insidious serisindeki materyallere ve filmlerin kalitelerine bakılacak olursa, The Last Key kesinlikle serinin en zayıf filmi. Ama bu The Last Key'i kötü bir film yapmıyor. Tıpkı bu hafta vizyona giren The Commuter gibi, The Last Key de türünün hayranlarının izlerken keyif alacağı ama film bittikten sonra hemen unutacağı bir iş. Sinemada kafanızı dağıtacağınız bir korku filmi arayanlara izlemenizi ama serinin hayranlarının beklentilerini biraz düşürmesini tavsiye ederim. İyi seyirler.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.