Korkutuyor, ama...!
Yazar: Burçin AygünJames Wan’ın açtığı yeni yol sayesinde, korku türü için adeta yeni bir nefes alma aralığı doğmuştu. Korku Seansı ve Ruhlar Bölgesi öncesinde pek tabii ABD dahil olmak üzere farklı ülkelerden, iyi örnekler türü sevenlerin karşısına çıkıyordu ancak Wan’ın bu alandaki yeteneği küresel pazarda büyük bir tazelenmeye sebep oldu. İlk Ruhlar Bölgesi filmi 2011’de, Ruhlar Bölgesi Bölüm 2 ise 2013 yılında yine aynı yönetmenin kanatları altında vizyona buyur edildi. Ana hikaye diyebileceğimiz konu ikinci filmde sonuçlansa da (ki cesur bir karardı), Ruhlar Bölgesi Bölüm 3 bizi “her şeyin öncesi” diyerek kandırmayı başardı.
Leigh Whannel’ın yönettiği ve serinin en zayıf halkası olarak görülen Bölüm 3 aslında “o kadar da öncesi değil” diyerek biraz moral bozunca, başarının tadını alan yapımcılar bu kez Son Anahtar ile korku aşıklarının kalbini çalmaya uğraşıyor. Ruhlar Bölgesi: Son Anahtar filmi, serinin en sevilen ve gerçek kahramanı olarak görülen paranormal olaylar konusunda uzmanlaşmış psişik Elise Rainier’in sırları üzerinden gitmiş. Birinci ve ikinci filmin arasındaki sürece davet eden Son Anahtar, bahsini ettiğimiz ‘bir ileri bir geri’ anlayışından nasibini almış kısacası.
Elise (Lin Shaye), kısa süre önce zorlu da olsa üstesinden geldiği son doğaüstü davanın ardından yardımcıları Specs (Leigh Whannell) ve Tucker (Angus Sampson) ile birlikte sıradaki mecarayı beklemeye başlar. Ted (Kirk Acevedo) adlı bir müşteri adayı tarafından aranan Elise, verilen adresi duyunca yardımı reddeder ancak kendini geride tutmayı başaramaz. Çünkü kötü bir varlık tarafından yeni satın aldığı evde sürekli tehdit altında olduğunu söyleyen Ted, Elise’in çocukluğunun geçtiği evi tarif etmiştir. Yardımcıları ile New Mexico’daki eve giden Elise, bu evdeki kötülüğün aslında çocukluğunda başlayan kabusun da yaratıcısı olduğunu görür.
Ruhlar Bölgesi: Son Anahtar açık bir şekilde aklı karışık bir film. Bolca güzel fikre sahip, Lin Shaye gibi bir yeteneğin tekrar kendini kanıtladığı, atmosferi oldukça sağlam ama ne anlatacağını bir türlü kesinleştirememiş bir yapım. Bir yandan Bölüm 3’ün yapamadığını yapıyor ve hikaye bazında bir prequel (öncül) film hissi yaşatıyor, diğer yandan da ‘ben kendi başına da durabilen bir projeyim’ demek isterken dağılıyor. Elise karakterinin aslında neler çektiğini paylaşan süreçte, günümüz (birinci ve ikinci filmin arası diyelim) ve 1950’ler arasındaki geçişler bir süre sonra ilginçliğini yitiriyor. Shaye’in en iyi şekilde sunduğu karakterin trajedilerle geçmiş çocukluğu ve ergenlik günleri, sağlam korku sekansları ile dolu anılarına kendinizi kaptırmışken, herkesi şaşırtmak için olan biteni ‘şimdi’ye bağlama gayreti tadı kaçırıyor. Daha doğrusu o gizemli, korkutucu ve acı dolu geçmiş bir anda ilginçliğini yitiriveriyor. Bunda Specs ve Tucker adlı yancı kahramanların yersiz espirilerinin de katkısı büyük.
Elise’in nice yıldır görmediği erkek kardeşi ve yaşlı kadının hiç karşılaşmadığı iki güzel yeğeni de olan bitene dahil olunca odak noktası kaçırılıyor, hikaye birden fazla noktaya ulaşayım derken dağılıyor. Önceki üç Ruhlar Bölgesi’nin senaryolarını yazan ve Specs karakterine de can veren Whannell, Son Anahtar’da maalesef ki biraz çuvallamış. Nitekim daha önce The Taking of Deborah Logan adlı korku filmindeki performansı ile hatırlanan Adam Robitel, bu filmde yönetmen olarak kolaya kaçmayı tercih etmiş. Olmadık anda oradan buradan fırlayan kişiler ya da nesneler, sık sık başvurulan yüksek seviyedeki ses efektleri ve benzeri numaralar “eh, artık eskimedi mi?” dedirtebiliyor. İşin üzücü yanı, yönetmen Robitel aslında atmosfer yaratma ve oyuncu yönetiminde başarılı bir isim. Nitekim film bu açılardan da oldukça başarılı. 1950’lerdeki sahneler, oyuncuların birbiri ile olan uyumu, tempo tam düşüyor derken cepten bir anda çıkan sürprizler ismin bu konuda dikkatli olduğunu da gösteriyor. Ancak daha derli toplu bir yapım yerine, sahip olduğu potansiyeli kullanmamış bir filmle karşılaşıyoruz.
Ruhlar Bölgesi: Son Anahtar filmi rahatsız edici, korku seviyesi yüksek enteresan sahneler ile heyecanı yüksek tutmayı başaran, oyunculardan yana (Lin Shaye sağolsun) tatmin eden ancak tam olarak ne anlatacağına karar verememiş bir yapım. Korkutan, meraklandıran ama titretmeyen örneklerden.
Unutmadan; kötülük ve dehşet sadece öte dünyada değil, burada ve her daim yüzümüze bakıyor.
burcinaygun@gmail.com