Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Janus Metz imzalı yapımın bence en önemli artısı, bu soluk kesici final maçını eski nesillere hatırlatması, yeni nesillere de sanki o an oynanıyormuş şeklinde bir sürükleyici anlatımla ve atmosferle sunması olmuş. Örneğin ben tabii ki yaş itibariyle sonucu biliyordum ama zihnimin bir köşesinde kalmış geçmiş zaman parçalarını çıkarana kadar maçı, neticesini hiç bilmiyormuş türünden bir heyecanla izledim ve kendimi filme böyle kaptırdığımı fark ettim. Björn Borg’u İsveçli aktör Sverrir Gudnason’un, John McEnroe’yu Shia LaBeouf’un canlandırdığı, Borg’un hocası Bergelin’de de Stellan Skarsgard’ı izlediğimiz bu özel çalışmayı kaçırmayın derim.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Star
Yazar: Serdar Akbıyık
Filmin yönetmeni Janus Metz’in ilk uzun metrajlı sinema filmi. Ama kariyerine belgeseller ile başlamış bu yönetmenin biyografik bir filmi anlatma yeteneği tartışma götürmez. Yönetmen aslında hikayeye hiç müdahale etmemiş ama Borg ile McEnroe’nun hayat hikayelerinin derinliklerine inebilmiş. Böylece bu efsane rekabetin gerçek sebeplerini tenisçilerin kimliklerinin ayrıntılarında bulabiliyoruz. Oyunculuklar ise 10 numara. Bjorn Borg’u canlandıran Sverrir Gudnason hem Borg’a benzerliği ile hem de kuzey ülkelerinin verdiği o sessiz patlamaları doğal olarak üstünde taşımasıyla başarılı bir performans göstermiş. John McEnroe ise bence daha zor bir karakter. McEnroe’yu canlandırın Shia LaBeouf böyle taşkın bir karakteri canlandırırken karikatürize bir performans gösterebilirdi. Ama bu hataya düşmemiş.
Eleştirinin tamamı için: Star
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Film her iki tenisçinin oyun esnasındaki artı ve eksileriyle kazanma hırslarını derinlemesine işlemeyi ve bizi final maçının heyecanına hazırlamayı başarıyor. Danimarkalı yönetmen Janus Metz, tenis sahnelerindeki çekim açıları ve kurgusuyla sağlam iş çıkarıyor. Ama filmin “keskin rekabetin güzel bir dostluğa dönüşmesi” dışında tatmin edici bir hikâyesi olduğu söylenemez. McEnroe’nun geçmişine ve özel hayatına Borg’a oranla daha az yer verilmesi de bir dezavantaj. Film karakterlerin iç dünyasına sızamıyor. Çocuklukları ve maç heyecanı dışında her ikisine de uzağız. Yine de tenis sahneleriyle dahi vasatın üstünde bir spor filmi olduğu kesin.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Janus Metz imzalı yapımın bence en önemli artısı, bu soluk kesici final maçını eski nesillere hatırlatması, yeni nesillere de sanki o an oynanıyormuş şeklinde bir sürükleyici anlatımla ve atmosferle sunması olmuş. Örneğin ben tabii ki yaş itibariyle sonucu biliyordum ama zihnimin bir köşesinde kalmış geçmiş zaman parçalarını çıkarana kadar maçı, neticesini hiç bilmiyormuş türünden bir heyecanla izledim ve kendimi filme böyle kaptırdığımı fark ettim. Björn Borg’u İsveçli aktör Sverrir Gudnason’un, John McEnroe’yu Shia LaBeouf’un canlandırdığı, Borg’un hocası Bergelin’de de Stellan Skarsgard’ı izlediğimiz bu özel çalışmayı kaçırmayın derim.
Star
Filmin yönetmeni Janus Metz’in ilk uzun metrajlı sinema filmi. Ama kariyerine belgeseller ile başlamış bu yönetmenin biyografik bir filmi anlatma yeteneği tartışma götürmez. Yönetmen aslında hikayeye hiç müdahale etmemiş ama Borg ile McEnroe’nun hayat hikayelerinin derinliklerine inebilmiş. Böylece bu efsane rekabetin gerçek sebeplerini tenisçilerin kimliklerinin ayrıntılarında bulabiliyoruz. Oyunculuklar ise 10 numara. Bjorn Borg’u canlandıran Sverrir Gudnason hem Borg’a benzerliği ile hem de kuzey ülkelerinin verdiği o sessiz patlamaları doğal olarak üstünde taşımasıyla başarılı bir performans göstermiş. John McEnroe ise bence daha zor bir karakter. McEnroe’yu canlandırın Shia LaBeouf böyle taşkın bir karakteri canlandırırken karikatürize bir performans gösterebilirdi. Ama bu hataya düşmemiş.
Habertürk
Film her iki tenisçinin oyun esnasındaki artı ve eksileriyle kazanma hırslarını derinlemesine işlemeyi ve bizi final maçının heyecanına hazırlamayı başarıyor. Danimarkalı yönetmen Janus Metz, tenis sahnelerindeki çekim açıları ve kurgusuyla sağlam iş çıkarıyor. Ama filmin “keskin rekabetin güzel bir dostluğa dönüşmesi” dışında tatmin edici bir hikâyesi olduğu söylenemez. McEnroe’nun geçmişine ve özel hayatına Borg’a oranla daha az yer verilmesi de bir dezavantaj. Film karakterlerin iç dünyasına sızamıyor. Çocuklukları ve maç heyecanı dışında her ikisine de uzağız. Yine de tenis sahneleriyle dahi vasatın üstünde bir spor filmi olduğu kesin.