Dün itibariyle bu yılki İstanbul Film Festivali'ni başlatmış oldum. Festivalde izleme fırsatı bulacağım bir sürü heyecan verici filme karşın kendi programımda izleyeceğim ilk film, aynı zamanda festivalin açılış filmi olan Lean On Pete'di. Bu filme giderken kafamda "eğlenceli olacak, kendisini izlettirir ne de olsa" gibi düşünceler vardı. Fakat bu filmin ne kadar iyi olacağını ben bile tahmin edemezdim. Lean On Pete, inanılmaz bir sinema deneyimiydi. Son zamanlarda üzerinde düşünmeyi en çok sevdiğim filmlerden birisi olduğunu söyleyebilirim. O halde lafı fazla uzatmadan, film hakkında konuşmaya başlayalım.
Filmin ilk sahnesinde siyah bir silüetin arkasında duran Charley ile tanışıyoruz. Onun yaptığı uzun bir koşunun ardından da aile hayatına dair ufak bir şeyler öğreniyoruz. Annesi onu terk ettiği için Charley, babasıyla yaşıyordur ve hayatı ile ilgili bir şeyler yapmayı istiyordur. Charley'in babası ile kahvaltı yaptığı bölümde evin duvarlarının kadrajın yarısını kaplaması ile Charley'in içine kapanık yapısını, kapana kısılmışlık hissini görüyoruz ayrıca. Bu sahneden sonra Charley, bir at çiftliğinde çalışan Del ile tanışıp işe giriyor. Bu esnada da eski gücünü yitirmiş olan Lean On Pete adlı bir at ve Del'in uzun yıllardır görüştüğü jokey Bonnie ile tanışıyor. Filmin ilk yarısının tamamı Charley'in Lean On Pete adına bir şeyler yapmak istemesi ve Bonnie ile Del ile yaptığı konuşmalarla ilerliyor. Yalnız bundan sonra yaşanacaklar hakkında fazla detaya girmek istemiyorum, sadece hikayenin Charley ve Pete'in olduğu bir yol filmine dönüştüğünü bilmeniz yeterli.
Lean On Pete, diğer filmlerden tanıdık bir sima uyandırabilecek bazı konulara sahip: Bir çocuk ile evcil hayvanı arasındaki dram, bir gençlik filmi, baba ve oğul arasındaki ilişki, bir yol hikayesi. Fakat Lean On Pete'ı bu tarz konuları içeren filmlerden ayıran en önemli özelliği, anlatım dilinde yatıyor. Daha önceden 45 Years'ı yönetmiş olan Andrew Haigh, bu filme eşsiz sinema dilini getirmeyi başarmış. Haigh, hikayesinin merkezine ters köşeler veya peş peşe sıralanan tesadüfi olaylar koymayı değil, film başlamadan önce ve bittikten sonra bile gerçekçiliğini koruyan gerçekçi karakterlere odaklanmayı tercih eden bir yönetmen. Bu yüzden Lean On Pete, bir sinema filminden ziyade tıpkı Charley'in yaşadıkları gibi, uzun bir yolculukmuş gibi hissettiriyor. Ve bu yolculuk tıpkı hayatın kendisi gibi, risklerle ve ileride neyin olacağını tahmin edemeyeceğimiz olaylarla dolu.
Ayrıca filmin anlatım diline hayran kalmamak da elde değil. Bu filmde karakterlerin neler düşündüğünü anlamak için arka planda olan bir sesli anlatım veya kendisinden sesli bir şekilde bahsederek aslında kendisine değil, seyirciye bilgi vermek için olan kişiler veya sahneler bu filmde yer almıyor. Bunun yerini ise uzun ve sessiz ilerleyen sahneler ve mimikler alıyor. Bu yüzden sadece ana karakter değil, filmdeki bütün kişiler gerçekmiş gibi hissettiriyor. Bu sayede karakterlerin yaptığı şeyi neden yaptığını rahatlıkla anlıyorsunuz. Üstelik bu karakterler hakkında Haigh'in filme yerleştirdiği ve keşfedilmeyi bekleyen veya asla cevaplanamayacak sorular ise Lean On Pete'i daha da ilgi çekici bir hale getiriyor.
Fakat Andrew Haigh'in bu filmde yapmaya çalıştığı şey, karakterlerin yaptıkları şeylere karşı empati kurmak değil, onları gözlemlemek hakkında. Özellikle de Charley için. Filmin ikinci yarısında Charley'in davranışları ve kişiliği öyle tahmin edilemez bir hale bürünüyor ki, onun yaptığı seçimlere tam olarak siz katılmasanız bile neyi başarmaya çalıştığını anlıyor ve başına gelenlere karşın yaşadığı duygu karışımını hissedebiliyorsunuz. Benim için filmin en sürükleyici ve tahmin edilemez tarafı da buydu, Charley'i gözlemlemek.
Lean On Pete, eşsiz bir sinema deneyimiydi. Film esasında tam olarak nasıl olduğunu anlayamasanız bile karakterler hakkında bir şeyler hissetmenizi sağlayan ve uzun bir yolculuğa çıkacağınız bir filmdi, Lean On Pete. Şahsen bu yolculuğa bir kereliğine çıkmış olmak benim için yeter de artar olsa da, bu film kafamda uzun bir süre boyunca oynamaya devam edecek. Charlie Plummer başta olmak üzere oyuncu kadrosunun döktürmüş olduğunu ve Andrew Haigh'in yönetmelik koltuğundaki sıra dışı etkisini gösteren bir çalışma olmuş. Hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeden ve en beklenmedik şekilde etkilenmek istediğiniz bir film arıyorsanız, Lean On Pete'i sakın kaçırmayın. İyi seyirler.
PUANIM: 8.6/10