Uzun Yolculuğun Sonu
Yazar: Ali ErcivanOrta yaşlı bir adam, ailesinin evine gelip onları bulamadığında paniğe kapılır. Çünkü yaşlı anne ve babası, emektar karavanlarını alıp sırra kadem basmıştır, telefonlarına da ulaşılamıyordur. Söz konusu çift, Ella ve John, geçmişte yaptıkları gibi bir seyahate çıkmıştır. Florida’ya doğru, Güneyli Ella’nın memleketine ve edebiyat profesörü John mutlu olsun diye oradan Ernest Hemingway’in müze-evine kadar uzanacak bir seyahat... Fakat John’a sorsanız, bu durumun ne kadar farkında? Çocuklarını endişeye düşüren de budur işte. Alzheimer hastası, çoğu zaman nerede olduğunun bile farkına varamayan John’un kullandığı karavanla başlarına kimbilir ne işler açılacaktır... Ancak Ella için vazgeçilmezdir bu son yolculuk. Çünkü kendisi de kanser hastasıdır, tedaviyi reddetmiştir ve bir daha ellerine böyle bir fırsat geçmeyeceğini biliyordur. Ve bu yolculuğun nasıl tamamlanacağına dair de planları vardır.
Karavan (The Leisure Seeker), iki usta oyuncunun, Helen Mirren ve Donald Sutherland’in performanslarına sırtını yaslayan bir yol filmi. John’un gitgide yitirdiği hafızası, trajikomik durumlara yol açarken, Ella’nın kocasıyla ilgili hiç bilmediği şeyleri de öğrenmesine sebep oluyor. Böyle bir çiftin yolculuğunun getirdiği klişeleri kullanıyor ama içlerinde fazla kaybolmamaya çalışıyor film. Demanslı bir adamla gerektiğinde onun altını bile değiştiren eşinin ilişkisi, ailesinde böyle hastalar bulunan herkesin yakından tanıdığı bir durum. Film, hastalıkların etkilerini tatlı bir dille, fazla derinine inmeden, daha ziyade gülümseten yanlarıyla işliyor. Karanlık sulara girmekten kaçınıyor. Bu yüzden de ister istemez önemsiz, en iyimser yaklaşımla şeker bir yol filmi olmakla yetiniyor.
Paolo Virzì, İnsan Sermayesi (Il Capitale Umano) ve Deli Dolu (La Pazza Gioia) gibi İtalyan sinemasından son yıllarda çıkan bazı kayda değer, haysiyetli dramaların yönetmeni. (Bizde bir karşılığını arasak, en yakını Çağan Irmak olurdu herhalde...) Karavan da sinemacının Amerika’ya geçiş yönündeki ilk gayreti. Geçtiğimiz sene Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında yer alan yapım, Helen Mirren’a da Altın Kürelerde Komedi kategorisinde En İyi Kadın Oyuncu adaylığı getirmişti.
Virzì burada pek risk almadan, oyuncuları parlatan, temiz bir film yapmakla yetinmiş. Çocukların yan hikayelerine yüzeyselce eğilmiş. Halbuki Ella’nın oğluyla aralarında hiç konuşulmamış sırları açma gayreti; hiçbir zaman yeterince sevilmediğini düşünmüş ve kendini hep geri çekmiş bir adamla annesinin geç de olsa kucaklaşmasının öyküsü, devamı getirilse dokunaklı olabilirmiş. Virzì, sadece Ella ve John’a odaklı kalmayı tercih ediyor bunun yerine ama şu soruyu sormamak mümkün değil: Anne babalarının her zamanki tatil rotalarını takip ettiğini bilen çocukları, özellikle oğulları, onların sağlığı için bu denli endişeliyken, neden peşlerinden gidip onları bulmaya çalışmıyor da atıl bir vaziyette evde oturup bekliyorlar? Bu aslında filmin en temel problemi çünkü tüm öykünün inandırıcılığını sorgulatıyor.
Karavan, Virzì’nin Hollywood sistemine rüştünü ispat etmesi için yeterli olabilir belki ama neticede sıradan, düz, yeni öyküler vaat etmeyen bir film. Tartışmaya açtığı en büyük soru, filmin finalinde geliyor. Onu da burada filmin gidişatını açık etmeden konuşmak mümkün değil. Fakat Virzì bu önemli ve tartışmalı mevzunun üzerinden de yine kimseyi irkiltmeden, yumuşakça ve hızlıca geçmeye gayret etmiş, o kadarını söylemek mümkün.
Twitter: aliercivan