“Ad Astra”, senaryosunu da Ethan Gross ile birlikte yazan James Gray’in yönetmen koltuğunda oturduğu “değişik” bir drama…
Dünya prömiyeri, 29 Ağustos 2019’da Altın Aslan ödülü için yarıştığı Venedik Film Festivalinde yapılan ve 20 Eylül 2019 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 6.5/10 (200.676 oy) ve 2.9/5 (10.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.5/10 (383 yorum) ve 80/100 (56 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, orta karar ile iyi arası bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Ama biz yine de insana, 2010 yılında Discovery Channel'a konuşan Stephen Hawking’in, o ünlü:
• "Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse Kristof Kolomb'un Amerika'ya ayak basması gibi olacaktır. Bu yerli Amerikalılar için hiç iyi olmamıştı. “
• "Akıllı varlıkların tanışmak istemeyeceğimiz türden şeylere nasıl dönüşebileceğini görmek için kendimize bakmamız yeterli."
Biçimindeki uyarı amaçlı sözlerini de anımsatan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun içinde, 100 milyon dolarlık oldukça sağlam bir bütçeyle çekilen ve takılıp kaldığı 127,4 milyon dolarlık hasılat rakamıyla da umduğunu pek de bulamamış olan filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, Brad Pitt’in başrolü Moving Picture Company, Method Studios, Mr. X, Weta Digital, Brainstorm Digital ve Capital T gibi görsel efekt firmalarının teknisyenleri ile paylaştığı teknoloji ürünü bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Elbette filmde anlatılan pek çok şeyin bilimsel gerçeklerle örtüşür hiçbir tarafı yok…
Hani neredeyse senaristler, o an akıllarına ilginç olabileceğini düşündükleri ne geldiyse tıkmışlar hikâyenin içine…
Fakat yine de yorumumuzda, “Anlatılanların ayakları yere basıyor muydu yahut da mantık hatası var mıydı?” tarzındaki soruların yanıtlarına hiç girmeyeceğiz…
Zira izlediğiniz, bir bilim – kurgu filmi ise, yapmanız gereken tek şey, bu tür soruları kafaya takmadan koltuğunuza kurulup size sunulanların tadını çıkartmaya çalışmak olmalı…
(Yeter ki içinde, aşağıda kısaca değineceğimiz türde gerçekleşmesi “imkânsıza yakın” bir absürtlük bulunmasın…)
Doğrusunu isterseniz bu kez bizde öyle yaptık ve (iki) sonraki paragrafta değineceğimiz “o absürtlük” dışında bakın filmde nasıl bir hoş sürprizle de karşılaştık:
Tabii ki de o, kısa bir rolde de olsa, “Space Cowboys” (2000) filminin yıldızlarından Academy ödüllü Tommy Lee Jones ile Golden Globes ödüllü Donald Sutherland’ın ikisini birden benzer temalı bir filmde, yeniden birlikte görmek oldu…
Bunun bizi, yeniden o yıllara geri götürdüğü harika bir duygu olduğunu belirtmek isteriz…
Tabii (2017 yılında çekilen filmde, biri 71 diğeri de 82 yaşında olan) bu oyuncuların her ikisi de o günlerde, bu kadar bitkin ve harap bir görüntü de sergilemiyorlardı…
Filmde fazlasıyla eğlenmemize neden olan “o absürt” sahne ise, Brad Pitt’in, “Yetersiz Bakiye” muhabbetine muhatap olmamak için belediye otobüslerine orta kapıdan dalanlar (veya bir başka ülkeye iltica etmek amacıyla uzun yol gemilerine gizlice binenler) gibi Mars’tan Neptün’e giden Cepheus isimli uzay aracına, (hem de roketler tam da ateşlenmişken) fırlatma rampasına tırmanarak kapıyı açıp rahatça binmesi oldu…
İnanın işte o an, resmen koptuk ve bir yerde de filmin bizim açımızdan, “The Jetsons / Jetgiller” (1962 – 1963) (1985 – 1987) isimli ve Hanna-Barbera Productions markalı çizgi dizisinden pek de bir farkı kalmamaya başladı…
Hele de Metacritic’deki elli altı yorumdan dokuzunun oylarının 100 üzerinden 100, ikisinin 91, beşinin 90, diğer beşinin 88, ikisinin 83, dokuzunun 80 ve on üçünün de 70 – 75 aralığında olduğunu görünce, (daha sonra sizlerle paylaşmak üzere) filme dair notlar almayı da bırakıp “kuzu kuzu” izlemeye koyulduk…
Peki, tek eğlenceli sahne bu muydu filmde?
Olur, mu öyle şey…
100 milyon dolarlık bütçeyi de arkalarına alan (biri de yönetmenin bizzat kendisi olan) senaristlerin yazdığı hikâyenin de gazıyla, hiçbir fedakârlıktan kaçınılmadan daha neler yapılmış neler filmde… Ancak geriye kalan o “acayiplikleri” keşfetme işini, yorumumuz sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar verenlere bırakalım istedik…
Belki biraz tarzımızın dışında olacak ama tek bir “spoiler vermeden” buraya kadar yazdıklarımızın tamamı, zımnen de olsa ikisini de içerdiği için filme ilişkin hem ilk tespitimiz hem de ilk önerimiz olsun… Artık ayrımı gönlünüze göre siz kendiniz yaparsınız…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde (2’yi az az 2,5’i de fazla bulmamıza rağmen) puan olarak da 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, “siz bilirsiniz” şeklinde olacak…
Bütün bu uyarılarımıza karşın, izleyeceklere de keyifli seyirler…