Hesabım
    Soğuk İntikam
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Soğuk İntikam

    Liam Neeson'un "yeni" soğuk ısırığı!

    Yazar: Fatih Yürür

         Onlar basamağına 7 rakamını konumlandıracak yaşlara doğru hızla ilerlemesine rağmen; aksiyona doymayan Liam Neeson; konsept açısından birbirine kritik oranda benzeyen yapımlarda yer alma geleneğini, hiç kuşkusuz çok renkli bir aktiviteye evirmeyi başarmış durumda. Tabi bu hareketli ve hararetli döneme "Widows" ya da "The Ballad of Buster Scruggs" gibi farklı paletlere sahip yapımlar dahilinde karşımıza çıkarak da damga vurmaktan geri durmuyor kendisi. Yine de Neeson'u "bir türlü emekliliği gelmeyen aksiyon kahramanı" imajının dışında düşünebilmek hiç de kolay değil!

         İlerleyen yaşına rağmen, Neeson'ın, Hollywood kalburüstü aksiyon senaryolarına otomatikman entegre edilmesinin garipsenecek en ufak bir tarafı bile yok! Hatta içinde "dilimize 'intikam' şeklinde çevrilebilecek her türden potansiyel kelime barındıran filmlerin lokomotifi olarak" kendisini görmemek; patlama çatlama seven bünyelerimizde telafisi imkansız yaralar bile açabilir! Dolayısıyla Neeson ve "şiddet kullanmaya tövbe ettiği halde, düşman köteklemekten geri duramayan vakur vigilante" güzellemeleri arasında, kopması imkansız bir bağ oluştuğunu inkâr edebilmemiz mümkün değil!

         İşte Soğuk İntikam, artık çok rahat bir biçimde bahis patlatabileceğimiz "Liam Neeson'lu aksiyon filmi" stereotipine dair ne varsa bünyesinde barındıran bir film! Dikkat çekmek istediğim esas nokta ise; yapımın bu özelliğinin "kesinlikle" olumsuz bir eleştiriyle ortalanmayacağı. Çünkü artık herhangi bir Liam Neeson filmini izlemeyi, vazgeçmek istemediğiniz bir hafta sonu aktivitesi ile eş değer bulmamanız pek de mümkün değil! Paketi açtığınızda içinden çıkacak olan ürünün niteliği, sayısı, kalorisi hatta paketlendikten sonra ne kadarının net ağırlık, ne kadarının hava boşluğu olduğu... Her şey gramı gramına belli! Bu şeffaflığa rağmen hayal kırıklığına uğrayabilmek, ciddi bir efor gerektirecektir, orası kesin!

         Tabi burada söz konusu, "filmin dilimize kazandırılış biçiminden" bir miktar dikkat çekici olduğu bir nokta daha var. O da; 2014 yılında Hans Petter Moland tarafından beyaz perdeye taşınan çizgi dışı bir intikam öyküsü olan "Kraftidioten"filminin (In Order of Disappearance olarak da bilinir) remake güzellemesi olması. Yine bizzat Moland tarafından perdeye aktarılan bu Amerikan versiyonu ise; tahmin edileceği gibi, orijinaline hakim olan soğuk ve tekinsizlik ile sarmalanmış lezzetli atmosferinin bulutlarının dağıldığı, gerilim unsurlarının; popüler aksiyon sineması trendlerinin ateşiyle eritildiği ve daha fazla "genel izleyici dostu" haline getirildiği bir kalorili atıştırmalık örneği.

         Aslında hikayemiz, her anlamda; sıradan bir adamın, adım adım acımasız bir katile evrilme öyküsünden fazlasını barındırmasa da; "beceriksiz intikamcı" parodisinin kıyısından dönerek; sağlam bir polisiyeye evrilme potansiyeline sahip. Dışarıdan bakıldığında mütevazi olduğu kadar özenilesi bir hayat süren Coxman'ların hayatı hiç beklenmedik -ve bir o kadar da tahmin edilebilir bir biçimde cehenneme döner. Domino taşları birer birer düşerken; Coxman  da, tüm şehri pençesi altına aldığı halde bir şekilde yıllarca görmezden gelebilmeyi başardığı bu çürük çarık cendere içerisinde "kese biçe" kendi yolunu ve doğrusunu bulmaya çalışır.

         Nels'e göre, oğlunun ölümünün ardında çok daha farklı sebepler yatmaktadır ve karşısına çıkan kronolojinin, inandırıcı hiçbir yanı yoktur. Oğlunun şaibeli ölümü üzerine tüm suç dünyasını karşısına alan Nels Coxman, aslında hiç de beklemediği bir biçimde, çamur batağının içinde, inandırıcılıktan uzak bir simülasyonun parçası olduğunu anlarken; tüm eyaleti avucunun içine alan yapıya karşı kendi kişisel adalet savaşını vermeyi sürdürür.

         Coxman Ailesinin dramı elbette ki pek çoğunuza tanıdık gelecektir. Aslında 90'lı yıllar boyunca Mel Gibson'un kafasını kızdırdığında, başına neler geleceğinden habersiz, karton kötü adamların dünyasının aksine; Moland, vigilante unsurunu kutsamaksızın, tüm çarpıcılığı ile bir karakter değişimi sunmuştu bizlere... Orijinal öyküde Stellan Skarsgard'ın ete kemiğe büründürdüğü Nils Dickman; Amerikan versiyonunda yerini, düşman köteklemeye dünden hazır Liam Neeson suretindeki, Nels Coxman'a bırakmış durumda. Hal böyle olunca da "masum bir adamın, adım adım vahşetin kollarına teslim olması" klişesinin de opaklığının düştüğünü gözlemlemek işten bile değil.

         Diğer taraftan Moland, kendi hikayesinin Hollywood versiyonuna o kadar inanmamış ki; orijinal filmde yer alan gerilim unsurlarının hepsini hadım etmiş. Karakterin içine düştüğü ikileme dair esamenin neredeyse okunamayacak kadar silik olması da cabası. Dolayısıyla karşımızda, hikayenin çerçevesi açısında remake olarak kabul edilse de; baştan sona "bir Liam Neeson'lı intikam" çeşitlemesi olduğunun fazlasıyla bilincinde bir aksiyon güzellemesi bulunuyor.

        "The Grey"den bir kaç yıl sonra yine buz gibi bir maceranın göbeğine atlayan Liam Neeson cephesinde zaten değişen bir şey yok. Son 10 yıl içerisinde yer aldığı bütün aksiyon filmlerinde, ilginç bir biçimde aynı heyecan dozajı eşliğinde yer almayı başarabilen Neeson; onlarca varyetesinin altına imza attığı Coxman karakterinin suretine de aynı motivasyon eşliğinde bürünmüş. Bu kimyadan halihazırda zevk almayı bilen izleyiciler için rutinlerini tekrar edebilecekleri, kalburüstü bir ortam hazırlanmış. Çok büyük yenilikler bekleyenlerin bir kere daha düşünmeleri kritik bir öneme sahip!

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top