En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Alp T.
Takipçi
441 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
4 Mart 2018 tarihinde eklendi
The Florida Project, bildiğiniz filmlerden birisi değil. Diğer filmlerde olan giriş, gelişme ve sonuç sahneleri bu filmde yer almıyor. Yönetmen Sean Baker bu filmi seyirciye olabildiğince doğal ve gerçekçi bir şekilde sunmak istediğinden film boyunca ana karakterlerin (çoğunlukla Moonee'in bakış açısından) sadece dolaşmasını, arkadaşlarıyla konuşmasını ve yaşanan durumlara karşı gösterdiği tavırları izliyoruz. Ve bu anlatım dili bu filmde işe yarıyor çünkü bu yıl vizyona giren Lady Bird gibi, bu filmde de gerçek insanların gerçekten yaşanan durumlara karşı gösterdiği tepkileri izliyor gibi hissediyorsunuz. Hatta öyle ki, bu film adeta bir belgesel gibiydi. Bu filmin belgeselden tek farkı, daha güzel çekilmiş olmasıydı.
Film, Florida'da Disneyland'in gölgesinde olan ucuz bir motelde yaşayan insanların günlük hayatına odaklanıyor. Ve seyirci olarak bütün yaşananları, annesi Halley ile yaşayan 6 yaşındaki Moonee'nin gözünden izliyoruz. Moonee, büyüklerin yaptıkları şeyi yapmaya çalışan, televizyon veya gerçek hayatta duyduğu şeyleri taklit eden ve her şeye masum bir şekilde bakan bir çocuktur. Moonee'nin içinde bulunduğu ortam en mükemmel yer olmadığı için, onun bakış açısı filmi daha da ilgi çekici bir hale getiriyor. The Florida Project'in bu sıradan hikayeyi anlatış şekli tek kelimeyle sıra dışıydı.
Bu film bana ister istemez geçen yıl vizyona giren Moonlight'ı anımsattı. Bu iki filmin A24 tarafından yapılmış olması ve hatta bu iki filmde de geçen küvet sahnesinin neredeyse aynı açıyla çekilmiş olmasının yanı sıra; Moonlight, kötü bir çevrede büyüyen bir çocuğun kendisini keşfetmeye çalışmasını anlatırken, The Florida Project ise sadece bu çevreye ve burada yaşayan insanlara odaklanıyor. Burada yaşayan bir anne ile kızı arasındaki sıradan bir hikayeyi evrensel bir başarıya ulaşmak yerine olabildiğince detaylı bir şekilde anlatıyor. Bu yüzden film genel anlamda biraz kendisini tekrarlayan bir yapıya ulaşsa da, aslında buradaki sıradan hayatların kendisini tekrarlamasını izliyoruz. Moonee'nin arkadaşlarıyla dondurma alma maceralarını, Halley'in her gün turistlere ucuz parfümler satmaya çalışmasını ve motelin yöneticisi Bobby'nin her gün halletmek sorunda olduğu sorunları görüyoruz. İşin ilginç tarafı, The Florida Project bunları yaparken bir anlığına bile sıkıcı olmamayı başarıyor. Ve bütün bunlar final sahnesinde etkili bir şekilde son buluyor.
Moonee'yi canlandıran Brooklynn Prince'in performansı akıl alır gibi değildi. Uzun zamandır hiç bu kadar iyi bir çocuk performansı izlememiştim. Ayrıca onun annesini canlandıran Bria Vinaite de harikaydı. Üstelik bu ikili başta olmak üzere oyuncu kadrosunun neredeyse tamamının aslında hiç oyunculuk deneyimi olmadığını düşünürsek, film daha da doğal bir hal almış. Son olarak Willem Dafoe, bu filmde kariyerinin en iyi performanslarından birisini sergilemiş. Dafoe'un bulunduğu her sahne harikaydı.
Kısacası The Florida Project, içinde bulunduğu çevreyi ve insanları kusursuz bir şekilde anlatan, eşsiz bir deneyimdi. Film boyunca kendinizi bu insanların hayatlarına tanık oluyor ve yaşanan olaylarda gerçekten oradaymışsınız gibi hissediyorsunuz. Sean Baker'ın yönetmenliğine ve filmdeki bütün performanslara tek kelimeyle hayran kaldım. Gerçi filmin uzun bir süresi var ve hikayede kendisini tekrarlayan durumları izlemesi o kadar kolay olmadığı için, filmi bir kere deneyimledikten sonra bir kez daha izleme isteği içimde doğmadı. Ama bu ufak sorunuma rağmen The Florida Project, mutlaka kaçırmamanız gereken bir film. Bu yılın en iyi ve en etkileyici filmlerinden birisi.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Sean Baker'ın yönetmenliği.
+ Doğal oyunculuklar.
+ Yaşanan durumların seyirciye yansıtılış şekli.
+ Finali.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Kendisini tekrarlaması ve ağır içeriğinden dolayı tekrar tekrar izleyebileceğiniz bir film olmaması.
Yılın sürprizlerinden. Moone'yi ve annesini uzun süre unutamayacaksınız. Aslında çok basit, çok bilindik, çok doğal bir konu işleniyor. Ancak gücünün büyük bölümü tam da bu doğallıktan, sadelikten, gerçekçilikten geliyor. Amerikan motel yaşantısını her haliyle yansıtan filmin her karakteri kendi içinde özgün. Çocuklar bile. Yönetmenin "Tangerine" filmini de büyük bir merakla izleyeceğim.
Film Amerikan tarzı yaşamın trajik bir örneğini gösteriyor. Güzel başlayıp güzel bitmiş. Erken yaşta istenmeyen hamilelik yaşayan, geçinmek için herşeyi yapan ve iş bulamadığında hayat kadınlığı yapan genç bir anne ve bataklıkta büyüyen kızı. Kız haylaz, terbiyesiz, sahtekar ve yalancı. Ama kızın yaptıkları yaşadıklarının, iyi bir aile yaşantısı olmamasının sonucu mu yoksa bu olumsuzluklar mazaret kabul edilmemeli mi? Bu konuda pedagojik bir karara varmak oldukça zor. Macera ve hareket arayanlara uygun değil. Ama neoliberal yaşam tarzının aile, anne, kadın ve çocuk adına nelere mal olduğunu göstermesi açısından güzel bir film. Amerikan rüyasının kabus olan yönlerini de gösteriyor. Kadın hakları ve çocuk hakları söylemlerini bayraklaştıranların kapitalist yaşam tarzının neden olduğu yıkımlara vurgu yapmaması da film üzerinden dolaylı bir şekilde anlatılmış oluyor. Film izleyiciyi, batı toplumunun aşina olduğu acı gerçeklikle yüzyüze bırakıyor. Sonu da güzel bitmiş. İki masum kızın, bilinmeyene olan yolculuklarının başlangıcını güzel ifade etmiş. Tabii filmin yönetmeni (Sunması gerekmiyor ama) çzöüme dair bir şey sunmamış. Sunabileceği pek bir şey de yok gerçi. Kaçınılmaz sonlardan bir örneği yansıtmış sadece. Ahlak ve değer merkezli kurulmayan modern dünyanın, ahlak ve değer merkezli yaşamayan bireylerinin yaşantısından bir kesit. Tartışılması gerekense şu: Kim suçlu? Ve, Ne yapmalı?
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.