Cannes'da Tek Uzun Metraj Türk Filmi!
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu69. Cannes Film Festivali’nde yarışan tek Türk filmi olan Albüm genç bir yönetmen olan Mehmet Can Mertoğlu’nun imzasını taşıyor. İlk uzun metrajlı filmiyle Cannes’a davet edilen Mertoğlu, sinema camiamızın pek de yakından tanıdığı bir isim değil aslında.
Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nda gösterilen ilk yarışma filmi olan yapıma, sabahın erken vakitlerinde bile ilgi yoğundu, pek çok biletli seyirci dışarıda kaldı, bunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. Bir Türk filminin yan bölümde de olsa Cannes’da yarışıyor olması festival takipçisi tüm Türkleri heyecanlandırdı, buna şüphe yok!
Albüm basın ile paylaşılan kısa özetinden bildiğimiz üzere çocuk sahibi olamadığımdan evlatlık edinen orta yaşlarındaki bir çiftin, aile içi yer yer trajikomik dramını beyazperdeye taşıyor. Zira Türkiye gibi coğrafyası ve kültürü doğu toplumundan, geleneklerinden beslenen bir düzende, orta sınıf evli bir ailede, çocuk sahibi olamamak ciddi bir sıkıntıdır. Ya adamda sorun vardır ya kadında; ve ikisi de iyiye işaret değildir. Zira düzgün bir evliliğin varlığı ancak ve ancak bir bebeğin doğumuyla taçlandırılabilir!
Genç yaşına rağmen yönetmen Mertoğlu ülkemiz toplumunun aile ve bireyler üzerine kurduğu baskıyı gözlemlemeyi başarmış. Senaryo özellikle vurucu açılış sahnesi ile ele avuca gelir, oldukça orijinal bir noktadan yola çıkıyor. Karakterler kendi arzularını yaşamayacak kadar baskı altında, neredeyse gerçeküstü bir karı-koca. Özellikle kurgulanmış bazı sahneler, örneğin tarih öğretmeni Cüneyt’in sınıfının şamatasını izleyip de müdahale etmediği o plan, anlatım dilinde bence oldukça etkili. Başrol oyuncuları Şebnem Bozoklu ve Murat Kılıç’ın aralarındaki uyumlu elektriği ve gerçek bir karı-koca gibi hareket etmesi filmin çıtasını yükselten en önemli artılar.
Öte yandan henüz 28 yaşında ilk uzun metrajı ile Cannes’da yer alan bir yönetmene oklarımızı çok da yöneltmeden işaret edebileceğimiz belki bir-iki nokta da var: öncelikle Türk insanı konuşur, hele ki böyle bir problemi olan ve problemini örtbas etmeye çalışan bir çift kendi arasında çok konuşur. Türkler susan, uzun uzun boşluğa bakan canlılar değil. Biz kelimenin en basit anlamıyla sessizlikte deliririz. Hepimiz, neredeyse istisnasız. Hele evlat edinmek ve bunu kendi doğurduğun çocuğunmuş gibi göstermek konusunda günde 22 saat konuşabiliriz. Türkler, susmaz. Türklerin susup boşluğa baktığı filmler konusu dramı ne olursa olsun hiç fark etmez seyirciye uzak kalır. Zira Albüm’de trajikomik bir yönü de olan Bahar karakterine hayat veren Şebnem Bozoklu’nun en canlı olduğu anlar, Ulan İstanbul dizinsindeymişcesine bağırıp çağırdıydı anlardı. Zira gerçeğimiz bu.
Filmin sinemasal pratiklerinde görüntü yönetmenliği bazı ışık handikaplarına rağmen tatmin edici, renklendirme öykünün yapısına hizmet etsin diye biraz daha maviye çalan bir soğuklukta tutulmuş. Aynı dramatik yönü işaret eden müzikler dağınık bir kompozisyondansa belki biraz daha film bütünlüğü gözetilerek kullanılabilirdi. Yan karakterlerin ortak duranlığı ise örneğin hem polis memurunun hem sosyal hizmetler görevlisinin aynı tornadan çıkan memuriyetleri bilinçli bir tercih gibi duruyor.
Eleştirmenler Haftası (La Semaine de la Critique) bölümünün jürisi de filmdeki parlak kıvılcımları gözden kaçırmayarak En İyi Film’den sonraki en prestijli ödül olan France 4 Visionary Award yani Yılın En Yenilikçi Yönetmeni Ödülü ile onurlandırdı filmi. Anlatım dili gerçekten yenilikçi olan filmin ve yönetmen Mertoğlu’nun önünde daha çok proje ve kapının açılmasını dileriz.