İsrailli sinemacı Maha Haj’ın Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilen ilk uzun metrajlı filmi Personal Affairs (Omor Shakhsiya) için Cannes Film Festivali’nin ilk gününde ilgi yoğundu. 2 erkek, 1 kız kardeş ve anne-baba ikilisi olmak üzere 4 kola dağılmış bir ailenin, farklı farklı ama aynı dramatik öykülerini anlatan film, aile içi mizahi unsurları da göz ardı etmeyen bir yapıya sahip.
Evliklerinde 40 küsur yılı geride bırakmış olan anne-baba Nazareth’teki evlerinde her gün aynı şeyleri yaparak yaşamaktadır; özellikle evin hanımı Nabila burnunu kapıdan dışarı bile uzatmaz, kocasını duymazlıktan gelir. Tüm dünyası televizyonda yayınlanan Türk dizisi ve elinden düşürmediği yünü-şişidir! Evin erkeği Saleh ise gece gündüz kucağından indirmediği diz üstü bilgisayarına kendisini hapsetmiştir. Biri yurt dışında yaşayan yetişkin çocuklarının ise hem ilişkileri hem de hayatla farklı, kişisel sorunları vardır.
Avrupa’nın doğusuna ait coğrafyada nefes alan toplumların çekirdek aile yapısını oldukça iyi biçimde irdeleyen film, başta dağınık gibi görünen anlatımı tek bir potada toparlamayı başarıyor. İki ayrı kuşağın kendi içindeki kadın-erkek ilişkisini söylenen-söylenmeyenler üzerinden vurgulayan yapısı, aslında anne-babalar ile yetişkin çocukları arasında evliliklere dair çok da değişen bir durum olmadığını gösteriyor. Üstelik Batı’nın da batısına göç etmiş olsanız bile fazla değişen bir durum yok! Tek bir eksikle, George ve eşinin hikayesinin finale doğru havada kalması filmin notunu 1 puan kırsa da “ilk filmde olur o kadar” diyebileceğimiz kusurlar hanesine yazıyoruz. Bu çiftin beraber yaşadığı “nineleri” ise şüphesiz filmin duygusal yönü en ağır basan karakteri.
Öte yandan karakterlerin sıkıntılı bir coğrafyada yaşamasına rağmen, filmin politik cepheye bir-iki nokta dışında hiç değinmediğini, suya sabuna naif dokunuşlar dışında el uzatmadığını ekleyelim.
Bu coğrafya için yeterince “global” bir anlatımı olan Personal Affairs’ta karakterlerin adını değiştirip, Nebile, Tarık, Salih yaptığınız da -ki bu isimler de Farsça-Arapça kökenli dilimizde- gayet de ülkemiz toprakları içinden bir öyküyü samimi bir sinema diliyle seyrettiğinizi hissedeceksiniz. Cannes Film Festivali’nde gördüğüm ilk 5 filmden şuan için en iyisi! Umarız ki ülkemizde de vizyon şansı bulur; bulamasa da yakaladığınız yerde seyretmeniz salınık verilir…