Artistik buz patinajcısı Tonya Harding’in yaşam öyküsünden esinlenilen senaryosu, Steven Rogers tarafından yazılan “I, Tonya”, yönetmen koltuğunda Craig Gillespie’nin oturduğu kısmi anlamdaki biyografik bir drama…
Prömiyeri, 8 Eylül 2017’de Toronto Uluslararası Film Festivalinde yapılan ve 8 Aralık 2017 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 7.5/10 (187.425 oy) ve 4.0/5 (10.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.8/10 (381 yorum) ve 77/100 (47 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları oldukça iyi…
Yine de isterseniz, 11 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve brüt 53,9 milyon dolarlık bir hasılat rakamını da imza atan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, eğer anlatılanların Tonya Harding’in gerçek yaşam öyküsünden yapılan alıntılara ve esinlenmelere dayandığını bilmesek, emin olun hiç tereddüt etmeden Craig Gillespie’nin “dark comedy / kara mizah”ın dibine vurduğu tamamen kurgusal bir film olduğunu söyleyerek başlayabilirdik…
Zira filmde, Tonya Harding ve çevresindekilerin yaşadıkları, bütün karakter tiplemeleriyle birlikte o tarza uygun bir biçimde anlatılmış…
Hatta öyle ki, film ekranlarda akarken bir ara izlemeye ara verip, filmin hikâyesini birkaç farklı kaynaktan kontrol etmeyi dahi düşündük…
Fakat filmin finalinde (yazılar akarken), filmdeki öyküde adı geçen karakterlerin gerçek hayattaki görüntülerini de görünce böyle bir araştırmaya gerek olmadığına karar verdik…
Elbette buna rağmen, “kara mizah” konusundaki görüşümüzde de herhangi bir değişiklik olmadı…
Çünkü kim ne derse desin bu film, bir “kara mizah” klasiğiydi bizim için artık…
Değişen tek şey ise, bu kara mizahın bizzat Tonya Harding tarafından mı yaşandığına yoksa yönetmen Craig Gillespie ve filmin senaristi Steven Rogers tarafından mı öyle kurgulandığına, “ilk anda hemen” karar veremememizdi…
Ama nasıl olursa olsun nihayetinde, vakti zamanında pişmiş tavuğun başına gelenlere benzer bir hayat yaşamış olan (en azından Craig Gillespie ve Steven Rogers ikilisince öyle paketlenerek servis edilen) Tonya Harding’in öyküsünü izlemenin, kısmen irkiltici olduğu kadar keyifli olduğunu da keşfettik böylelikle…
Tabii ki, ortaya böylesine ilgi çekici bir filmin çıkmış olmasında yeterince seviyeli bir iş çıkartmış olan castingin de etkisi var…
Özellikle de başta Tonya’nın hayatını yaşanması oldukça zor bir zindana çeviren annesi LaVona Golden karakterindeki sıra dışı performansı nedeniyle “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” kategorisinde 1 Academy, 1 Golden Globes ve 1 BAFTA ödülü de kazanan Allison Janney olmak üzere Margot Robbie (Tonya Harding), Sebastian Stan (Jeff Gillooly) ve Paul Walter Hauser (Shawn Eckardt) gibi isimler sayesinde…
Yalnız bu casting meselesinde, hem 15 yaşındaki Tonya’nın hem de 23 yaşındaki Tonya’nın film çekildiğinde 27 yaşında olan Margot Robbie tarafından canlandırılması gibi dikkatli gözlerden kaçmayan önemli bir yanlışlığa da dikkat çekmek istiyoruz…
Tahminimizce, 4 yaşındaki küçük Tonya ile 8 – 12 yaş aralığındaki Tonya’da olduğu gibi 15 yaşındaki Tonya içinde farklı bir oyuncu kullanılmış olsaydı ortaya çok daha rafine bir iş çıkmış olacaktı…
Bu haliyle 15 yaşındaki Tonya, oldukça kart bir ergen irisi gibi durmakta filmde…
Bitirmeden bir iki laf da filmin muhteşem soundtrack’i için etmek gerekirse:
Cliff Richard, Bad Company, Foreigner, Chicago, Dire Straits, Supertramp, Fleetwood Mac ve Laura Branigan gibi dönemin efsane isimlerinin harika müzikleri ile bizimki gibi yaşlanmış kulakların pasının silinmiş olmasının harika bir duygu olduğunu söylemekle yetinebiliriz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; “Bu film, 70’li ve 80’li yıllarda Dünya ve Avrupa Artistik Patinaj Şampiyonalarını "canlı" olarak ekranlara getirerek bizimde içinde bulunduğumuz bir nesli, Katarina Witt, Kira Ivanova, Denise Biellmann, Scott Hamilton, Igor Bobrin, Irina Rodnina / Alexander Zaitsev, Natalia Linichuk / Gennadi Karponosov, Natalia Bestemianova / Andrei Bukin, Jayne Torvill / Christopher Dean, Sabine Baeß / Tassilo Thierbach, Marina Klimova / Sergei Ponomarenko ve adını burada sayamadığımız yüzlerce sporcu ve buz dansçısının nitelikli müzikler eşliğinde gerçekleştirdikleri performanslarıyla tanıştıran tek kanallı siyah beyaz TRT televizyonu ile bugünün full renkli televizyon kanallarının oluşturmaya çalıştıkları kültürel alt yapılar arasındaki derin uçurumu fark edebilmemiz içinde bir tür “turnusol görevi oynadı” diye bir mesaj vererek kullanmak istiyoruz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de eğer halen izlemediyseniz olumsuz puan ve yorumlara aldırmadan “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…