“Mudbound”; senaryosunu, Hillary Jordan’ın aynı isimli romanından uyarlayarak Virgil Williams ile birlikte yazan Dee Rees’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 21 Ocak 2017’de Sundance Film Festivalinde yapılan ve 17 Kasım 2017 tarihinde Netflix platformunda yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, 7.4/10 (44.592 oy) ve 4.0/5 (5.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.2/10 (199 yorum) ve 85/100 (44 yorum) olan Rotten Tomatoes ve “Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları, her ne kadar oylamaya katılan sayıları çok yüksek olmasa da iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…
Yine de isterseniz, 10 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen bu orijinal Netflix filmini, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle birde biz inceleyerek yorumlayalım, ardından da puanlamaya çalışalım…
Ancak, artık neredeyse yorumlarımızda geleneksel bir özellik halini aldığı üzere ayrıntılı incelemeye geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, Nazım’ın “Saman Sarısı” şiirinde Abidin Dino’ya, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama” diye sorması gibi Dee Rees’in görüntü yönetmeni Rachel Morrison’dan, “Amerikan rüyası fikrine karşı Amerikan gerçekliğine” odaklanmasını istediği bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Abidin’in Nazım’a yanıtını, bir resimle değil ama “İşte o zaman Nazım, Yapardım mutluluğun resmini, Buna da ne tuval yeterdi; ne boya…” mısralarıyla biten “Mutluluğun Resmi” şiiri ile verdiğini biliyoruz…
Peki, Dee Rees’in talebi üzerine kendini döneme ilişkin kitap, makale ve resimleri araştırmaya veren Rachel Morrison ne yapmış bu filmde?
Aslında bu soruya verilen en doğru yanıt da, Rachel Morrison ile film üzerine yaptığı mülakat, No Film School (NFS)’da 1 Aralık 2017 tarihinde yayınlayan Emily Buder’den gelmiş: “Bu filmde dönem bir karakter değildi… Çamur bir karakterdi, hava bir karakterdi, ev bir karakterdi…”
Gerçekten de, 1940’ların Amerika’sında, hem de Mississippi gibi bir yerde, ırkçılık ve Ku Klux Klan çok şaşırtıcı şeyler değildi…
O yüzden, filmde bunlara ilişkin sahneleri izlerken, insani bir tepki olarak irkiliyor fakat ”Bu da neydi?” moduna da girmiyorsunuz…
Zira türünün en iyi örneklerinden biri olan “Mississippi Burning” (1988) den şerbetliyiz olan bitene…
Fakat o, insanın üstüne yapışan kahverengi çamur ile iliklerine işler gibi dur durak bilmemecesine yağan yağmur ve dışarıdaki ahşap tuvaleti ve banyosu ile tamamlanan ev manzaralarının sergilendiği “iç karartıcı” Amerika atmosferi yok mu? İşte o, inanılmazdı…
Böylelikle bir anlamda, Amerika’nın “yüz kızartıcı” ırkçılık yanı da tamamlanmış oluyordu…
Elbette bu atmosferin yaratılmasında filmin dekor, kostüm, makyaj, mekân gibi unsurlarının seçim ve tasarımı ile uğraşan teknik ekibinde ciddi payı var…
Ama dediğimiz gibi bunu, Dorothea Lange, Arthur Rothstein, Ben Shahn ve Walker Evans gibi filmde anlatılan dönemi çektikleri fotoğraflarla kayıt altına almış olan insanlarınkine benzer bir yorumla sunmak bambaşka bir beceriydi…
Ki biz buna, işini zamanın ruhuna sadık kalarak yapmak da diyoruz…
Bitirmeden filmin oyuncu kadrosuna ilişkin olarak da bir iki laf etmek gerekirse; Garrett Hedlund, Carey Mulligan, Jason Clarke, Jonathan Banks, Jason Mitchell, Mary J. Blige ve Rob Morgan gibi isimlerinde, birbirlerinden rol çalmadan filmin hakkını verdiklerini söylememiz yeterli olacaktır diye düşünüyoruz…
Gerçekte adı “Savaştan Sonra” değil de, “Çamur Kaplı”, “Çamurla Çevrili” veya “Çamura Batmış” olarak Türkçeye tercüme edilmiş olsaydı hem daha doğru ve hem de daha anlamlı olacak olan “Mudbound” için şu ana kadar söylediklerimiz filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; iyi film izlemeyi kendine tarz edinmiş sinemasever dostlara, “Buna benzer pek çok nitelikli filmi portföyüne dâhil etmiş olan Netflix platformunu daha sık yoklamakta yarar var” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz destansı drama tadındaki bu çok özel film için önerimiz de, tek kelime ile “anlamadım” itirafında bulunmak biraz zor olduğu için daha kolay olan olumsuz yorum yazmayı ve düşük puan vermeyi seçenlerin bu tercihlerine aldırmadan “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,