Hesabım
    Suyun Sesi
    Ortalama puan
    2,9
    yayın
    • T24
    • Birgün
    • Milliyet
    • Habertürk
    • Hurriyet
    • Sözcü
    • Altyazı Dergisi

    Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.

    Basın Eleştirisi

    T24

    Yazar: Atilla Dorsay

    Ama filmin artıları da çok. Yaratıkta 1950’lerin korku filmlerinden yola çıkıp (en çok B filmi klasiği The Creature of the Black Lagoon- Mavi Göl Canavarı anılıyor) böylesine bir gerçekçiliğe ulaşmak… (artık envai çeşit renklerimiz, geniş perdemiz ve harika dijital kameralarımız var!) Ve bunu yaparken, perdede o iki son derece farklı varlık arasında en azından inandıran bir ilişki kurmak az marifet değil!.. Ayrıca da dönemin kültürünü hayli doyurucu biçimde yansıtmak... Yalnızca 60’ların da değil... Elisa’nın baş dostu, çizgi ve grafik ustası, kelliğini peruğuyla saklayan eşcinsel Giles’ın evinde sürekli izlediği filmlerde gelip geçen 40’ların Alice Faye, James Cagney, Betty Grable, Carmen Miranda gibi pop ikonlarını izlemek...Benzersiz Alexandre Desplat’nın filme damgasını vuran fon müziğinın yanı sıra, unutulmaz bir eski şarkıyı, You’ll Never Know’yu o garip tutkunun simgesi olarak dinlemek...Tüm bunlar da az keyif değil. En çok Mike Leigh’in gözde oyuncusu olarak hatırlanan (All or Nothing, Vera Drake- Hemşire, Happy-Go-Lucky) İngiliz oyuncusu Sally Hawkins gerçekten çok ayrıksı ve özgün bir karakter çiziyor. Belki de Oscar’a uzanacak... Benzer biçimde Giles’da Richard Jenkins, Zelda’da Octavia Spencer, acımasız ajan Strickland’da Michael Shannon da gayet iyiler.

    Eleştirinin tamamı için: T24

    Birgün

    Yazar: Cüneyt Cebenoyan

    Filmin finalinin de Mevleviliğin Şeb-i Arus törenlerinin mantığıyla uyumlu olduğunu belirteyim. Düğün gecesi anlamına gelen Şeb-i Arus, ölüp Allahla bir araya gelmeyi anlatır. Filmin kahramı Elisa da ölüp, bu dünyanın dışına çıkıp, sualtında tanrıyla birleşiyor. İkilinin “düğünü” denizde gerçekleşiyor. Finalde okunan şiirde bir Arap şiiriymiş. Hawkins, Spencer, Jenkins ve Shannon gibi büyük oyuncular büyük oynuyorlar filmde. Bütün yan karakterler ete kemiğe bürünüyor. Atmosfer desen müthiş. Yaraları iyileştiren, dertlere derman olan, ölüp, yeniden dirilen bir nevi İsa’nın canavar olarak portresini çizerek özünde dinsel bir mesel olan Suyun Sesi, yılın en iyileri arasında yer alıyor. Hem bir tanrı göreceksem, “Kutsal Geyiğin Ölümünde”ki intikamcı bir ergen olarak tasfir edilen tanrı yerine, Suyun Sesi’ndeki iyi tanrıyı bin kere yeğlerim.

    Eleştirinin tamamı için: Birgün

    Milliyet

    Yazar: Nil Kural

    İngiliz karakter oyuncusu Sally Hawkins’in Elisa rolünde çok etkileyici bir performans sergilediği film, bir kez daha Del Toro’nun fantastik dünyalarda yaratıcılığının sınırlarının genişliğini gözler önüne seriyor. “Pan’ın Labirenti”nin duygusal gücünün gerisinde kalsa da, Del Toro’nun kişisel öykülerdeki gücünü bir kez daha gösteren bu karanlık aşk masalı yılın en iyileri arasında yerini alıyor.

    Eleştirinin tamamı için: Milliyet

    Habertürk

    Yazar: Mehmet Açar

    Del Toro, içinde bulunduğu nesnelerin şeklini alan su ile karşısındaki insanın duygularına bürünen yaratık ve aşk arasında film boyunca simgesel, görsel bağlar kuruyor. Sözgelimi Dali’nin gerçeküstü resimlerini andıran açılış sahnesi bizi bu aşka adeta önceden hazırlıyor. Elisa rüyasında kendini suyla dolu evinde huzur içinde uyurken görüyor. Bir sinema salonunun üstünde yaşaması da Elisa’nın hayal gücünün simgesi. Sonuçta hayal gücü, aşk ve dayanışmanın zorbalığa karşı geldiği bir masal bu... Del Toro’nun yaratığın tasarımında 1954 yapımı “Kara Gölün Canavarı”ndan (Creature from the Black Lagoon) esinlendiği söylenebilir. Hollandalı öğrenci Marc S. Nollkaemper’in 2015’te çektiği “The Space Between Us” (2015) adlı kısa filmle olan benzerlik ise çarpıcı. Ancak Del Toro, filmi görmediğini söylüyor... “Suyun Sesi”nin yüzde doksanının orijinal olduğu kesin ama her iki filmin de özündeki fikir, aşağı yukarı aynı. “Suyun Sesi” nitelikli bir film ama çok özgün, etkileyici ve derinlikli olduğunu düşünmüyorum. Öte yandan, en iyi film dalındaki Oscar adaylarının çoğuna oranla daha hafif kaçtığı da kesin.

    Eleştirinin tamamı için: Habertürk

    Hurriyet

    Yazar: Uğur Vardan

    ‘Şeytanın Belkemiği’nin yetimi Carlos ya da ‘Pan’ın minik Ofelia’sı gibi Elisa da bir anlamda yalnızlığını yine ‘fantastik’ bir ‘öteki’yle yok etmeye çalışıyor. Del Toro, bir Meksikalı olarak ‘Trump dönemi’ne ilişkin karşı tavrını da eklemiş gibi görünüyor öyküye: Elisa’nın en yakın dostları da bir anlamda hayatın ‘öteki’leri: Siyahi Zelda (işyerindeki arkadaşı) ve eşcinsel Giles (komşusu)... Kâğıt üstünde denklem iyi kurulmuş ama ‘Suyun Sesi’, yayıldıkça etkisini kaybeden, saflık noktasından Hollywood’vari iyimserlik ve klişeler yumağına kayan bir anlatımın kurbanı oluyor. Aynı zamanda Del Toro, ‘Güzel ve Çirkin’in bu yeni versiyonunda romantizmi ve masalsılığı abartmış (ki bence ‘abartı’ meselesine Akademi de katıldı ve filmi 13 dalda Oscar’a aday gösterdi). Sonuç? Del Toro’dan hâlâ ‘Pan’ın Labirenti’ni geçemese de benzer ‘sular’da gezinen bir film çekmesini bekliyoruz. Ama bir laboratuvar havuzunun suları (!) bu beklentiyi karşılamamış...

    Eleştirinin tamamı için: Hurriyet

    Sözcü

    Yazar: Burak Göral

    Bu hikaye pek çok başka filmden seçilmiş karakter ve detayların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş sanki. Mesela bu deniz yaratığı yönetmenin "Hellboy" filmlerinde de gördüğümüz Abe Sapien karakterinden (zaten aynı oyuncu canlandırıyor", Elisa da sanki "Amelie" filminden alınmış gibi. İkisi arasındaki ilişki "E.T"deki dünyalı çocuk Elliot ile uzaylı çocuk E.T arasındaki ilişkinin yetişkin versiyonu gibi. İkisi arasında yaşanan aşk "Güzel ve Çirkin"e ve "Notre Dame'ın Kamburu"na kadar götürüyor bizi. Filmin kötü adamı yönetmenin önceki filmlerinden "Pan'ın Labirenti"nin kötüsü kadar sadist. Daha böyle bir sürü filmi ("Özgür Willy" bile var!) ve kısa filmi hatırlatan sahnelerden sözedebiliriz.

    Eleştirinin tamamı için: Sözcü

    Altyazı Dergisi

    Yazar: Coşkun Liktor

    Görsel açıdan büyüleyici, gerçeküstü bir sahneyle açılıyor Suyun Sesi: Batık bir gemi misali sulara gömülmüş bir apartman dairesinin içindeyiz. Kamera, balıkların yanı sıra iskemlelerin ve abajurların da yüzdüğü dev bir akvaryumu andıran bu dairenin içinde gezinirken arka planda romantik bir ezgi duyuluyor. Şeytanın Belkemiği ve Pan’ın Labirenti’nde olduğu gibi, Suyun Sesi’nin başında da bir anlatıcının üst sesi, bize filmin masalsı âleminin kapılarını açıyor. Anlatıcı, hikâyenin çok uzun yıllar önce, “denize yakın ama geri kalan her şeye uzak” küçük bir şehirde geçtiğini söylüyor. Zaman ve mekân del Toro’nun filmlerinde sadece bir arka plan değil, hikâyede kilit rol oynayan can alıcı bir unsur olagelmiştir. Hem İspanya İç Savaşı sırasında hayaletli bir yetimhanede geçen Şeytanın Belkemiği’nde hem de İç Savaş sonrası direnişin hâlâ sürdüğü 1944 yılında Franco İspanya’sında yaşayan küçük bir kız çocuğunun bir masal diyarına yaptığı yolculuğu anlatan Pan’ın Labirenti’nde böyledir bu.

    Eleştirinin tamamı için: Altyazı Dergisi
    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top