Hesabım
    Sekerat Son
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Sekerat Son

    Sekerat Son : İki arada bir derede

    Yazar: Egemen Tokatlıoğlu

    Yönetmenliğini ve senaristliğini Şeyda Şen’in yaptığı Sekerat Son bu hafta seyirci ile buluştu. Sekerat Son, Amerikan korku sinemasının da sıklıkla işlediği “Haunted” yani ele geçirilmiş-perili ev temasını sergilerken gerçek zamanlı psikolojik gerilim unsurlarını da içine alarak farklı tonları bir araya getirmeye çalışan bir film.

    Üst üste pek çok travmatik olay yaşayan genç ressam Seda, maruz kaldığı bu olaylar ve çöküş neticesinde gün geçtikçe öteki aleme daha fazla yakınlaşmaya başlar. İstemsizce yakınlaştığı öteki alemde onu rahatsız eden varlıklarla karşı karşıya kalır. Kocasına derdini anlatamayan Seda kocası tarafından da adeta deli muamelesi görmeye başlar. Ancak gerçek mi hayal mi olduğunu anlayamadığı bu olaylar sonunda onun korkularıyla yüzleşmesine neden olacaktır.

    Senaryosunu da Şeyda Şen’in yazdığı film aslında kurgusal sıkıntıları olmasa ve inandırıcılığını biraz daha sağlam temellere dayasa, yabancı bağımsız korku filmlerine benzer bir grafikte şekillenebilirmiş. Ancak filmdeki yersiz kopukluklar, anlamsız, ani geçişler her ne kadar seyirciyi düşünmeye sevk etmeye çabalasa da bir yerden sonra filmden koparmaya başlıyor. Uygulanmaya çalışılan yöntem iyi niyetli olsa da bir yerde dikkatleri dağıtıyor.

    Seda’nın evde gördüğü doğaüstü varlıklar, kocasının tuhaf davranışları, hemen hergün gördüğü gizemli küçük kız daha iç içe geçirilerek daha anlaşılabilir ve daha net bir duruş sergileyebilirmiş. Ancak örneğin kocası bir gece eve gelmeyen Seda’nın ertesi gün kocasıyla hiçbirşey olmamış gibi konuşmaya devam etmesi sanki montajda çıkarılmış bir sahne var izlenimi yaratıyor. Agresif davranan ve Seda’yı kısıtlamaya çalışan kocasının bir anda melek gibi davranması da keza geçişi anlamada zorluk yaşatıyor. Bunun gibi birkaç sahne daha saymak mümkün. Bunlar hayal ile gerçeklik arasında gidip gelmeler olsa dahi tam olarak seyircinin kafasına oturtulamıyor.

    Gerilimi tırmandırmak adına sekanslar arasındaki yüksek sesli geçiş (daha çok yabancı dizi filmlerde gördüğümüz) korkutmaktan ziyade bir süre sonra rahatsız ediyor. Bunun yanında kötü makyajlar, Seda’yı canlandıran Meltem Miraloğlu’nun yapay oyunculuğu göze batıyor. Ara ara bir müsamere izliyormuşuz hissi veriyor.

    Ancak bunların yanında özde baktığımızda yerli korku sineması adına değişik bir yöntem denendiği için, hatta biraz saykodelik, deneysel bir yanı olduğu için bile dikkat çektiğini söylemek mümkün. Karşımızda duran nihayetinde peynir ekmek gibi sürekli pazarlanan cinli filmlerden değil. Ölümü ve ötesini sorgulayan, gerçeklikle hayali, öteki dünya ile yaşadığımız hayatı iç içe geçirerek farklı bir perspektiften bakmamıza yardımcı olan bir film. Bu nedenle büyük sıkıntıları olsa da tarz bakımından ayrı bir parantezi hak ediyor.

    Misafir Koltuğu: Egemen TOKATLIOĞLU

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top