Hesabım
    The Suicide Squad: İntihar Timi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    The Suicide Squad: İntihar Timi

    Suicide Squad: Bana Onun Kellesini Getirin

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    Guardians of the Galaxy serisiyle oldukça sağlam bir iş ortaya koyan James Gunn yönetmenliğindeki yeni Suicide Squad, sinemalardaki yerini almaya hazırlanıyor. Bu kez takımın zorlu görevi, yönetimin zorla el değiştiği, halkın isyan içinde olduğu Corto Maltese’de gerçekleştirilen, uzun yıllara dayanan bir deneyi ve buna bağlı olarak dünyayı tehdit eden tüm olumsuzlukları bertaraf etmek. Birkaç yıl önce çekilen filmdeki karakterlere yenilerinin eklendiği filmde, Margot Robbie, Idris Elba, John Cena, Joel Kinnaman, David Dastmalchian, Daniela MelchiorViola Davis ve muhteşem ses tonuyla Sylvester Stallone başrolleri paylaşıyor. Filmin detaylı incelemesine geçmeden önce, izleyicilerin, önceki filmin çok üstünde bir yapımla karşılaşacaklarını ve bu anlamda, salondan mutlu ayrılacaklarını söylemeliyim.

    Film, bir hapishane sahnesiyle başlıyor ve yeni takımın ilk üyesini görerek hikayeye start veriyoruz. Fonda çalan Johnny Cash şarkısı ise bizi hem eğlenceli bir şekilde karşılıyor, hem de bol gönderme olacağını ilk dakikadan anlamamızı sağlıyor. Hapishanede verdiği konserle müzik literatürüne giren Cash’in, bir mahkumun ağzından yazdığı sözlere sahip olan Folsom Prison Blues şarkısının bizi karşılaması hoş ve en baştan ilgi çekmeyi başaran bir sürpriz oldu. Şarkının akabinde gelen kurgu numaraları ve jenerik öncesi yaşanan ters köşe aksiyon sahnesi Gunn’ın dokunuşunu özümsemek için fazlasıyla yeterliydi ve izleyici dinamik bir şekilde filme giriş yapmış oldu.

    Başlangıçta var olan kurgusal numaralar ve Gunn’ın önceki filmlerinde de etkili bir şekilde kullandığı mizah, filmin son sahnesine kadar hiç durmuyor. Önceki filmi ve genel manada Marvel-DC filmlerini düşününce mizahi yönden en doyurucu ve ayarlı filmlerden biri olduğunu söylemek mümkün. Fantastik film dünyasına hiç vakıf olmayan bir izleyici bile, bu bahsedilen özelliklerin doğru kullanımından dolayı filmden ekstra keyif alacaktır ve konsantrasyonu bir an olsun kaybetmeyecektir. Hali hazırda hayran olan izleyiciler ise, bir önceki filmin hayal kırıklığının yerini saf eğlenceye bırakarak rahat bir nefes alacaklar. Kısacası, derinlikli bir senaryo beklemeyen herkesin keyif alması muhtemel, dinamik ve eğlenceli bir film var elimizde.

    Filmin, “eğlence” sosu dışında en ön plandaki olgusu neydi dersek, cevap kesinlikle şiddet olacaktır. John Wick ve türevi filmlerin hayatımıza daha fazla soktuğu, kanın gövdeyi götürdüğü, kolların bacakların kopup, yüzlerce insanın saniyeler içinde öldüğü ama insanı kendinden şüphe ettirecek kadar eğlendirdiği aksiyon tarzı bu filmde de karşımızda. Tıpkı John Wick serisinde olduğu gibi, dakika ve skor almanın mümkün olmadığı kadar çok ölüm görüyor ve bundan utanacak kadar keyif duyuyoruz. Film bu sebeple 18+ izleyici kısıtlamasıyla vizyondaki yerini alıyor. Gunn’ın tek referansı elbette John Wick değil, kendisinin şiddet sinemasını sevdiği daha önceki röportajlarından biliniyor ve bu konuda sinema tarihinde herkesten ön planda olan birkaç yönetmen var. Gunn, bu noktadaki göndermesi için, büyük usta Sam Peckinpah’ın şiddet sinemasındaki en iyi örneklerden biri olan “Bana Onun Kellesini Getirin” (Bring Me Head of Alfredo Garcia)’i seçiyor ve filmi izleyenlerin anımsayacağı benzer bir kadraj ve yazıyla direkt filme saygı duruşunda bulunuyor.

    Filmin olay örgüsü 80’li yıllardaki basit aksiyon filmleri gibi ve Gunn bunu anımsatan sahnelere de yer vermiş. Bir iş için bir tim oluşturulur, bazıları bu görevi kabul etmez ve tehdit yoluyla ikna edilir, önden başka bir ekip şaşırtma için yollanır ve kötü adamlara karşı “bizim” taraftakiler, kendi kötülüklerini bir kenara bırakır ve iyiliği seçerek göreve koyulurlar. Video kaset döneminde rastgele 20 aksiyon filmi seçsek en az 5 tane denk geleceğimiz bir konu ama Gunn, mizahi yönü kuvvetli, b filmlere göz kırpan ve dönemsel aksiyonlardan referans alan bir film yaptığı için bu anlamda ciddi/dramatik herhangi bir manevra yapmıyor. Bu da doğru bir tercih olarak karşımıza çıkıyor. Finale giden yoldaki ABD eleştirisi ve her taşın altından ABD hükümetinin çıkması minvalindeki mesajlar ise önemli olmasına rağmen bu kadar mizah sosunun arasında yavan kalıyor. Senaryonun tamamı gibi basit bir TV aksiyonu havası veriyor.

    Son tahlilde, öncül filmleri geride bırakacak bir film olması ve eğlence seviyesinin tavan yapması gibi beklentileri olan izleyiciler büyük bir keyifle izleyecek ve salondan mutlu ayrılacak. DC filmlerinde, Marvel’a göre daha derinlikli senaryolar bekleyenler, Joker ya da Logan gibi filmleri bağrına basanlar sıkılmasa bile kendilerine uygun bir şeyler bulamayacaklar. Eğlenceli, aksiyonu bol ve komik bir fantastik film etiketi size ne ifade ediyorsa film tam olarak karşılığını veriyor. Ondan da keyif alamadınız diyelim, güzel bir soundtrack albümü oluşturacak parçalarla hoş iki saat geçirmek mümkün. Tabii, farelerle bir derdiniz ya da fobiniz yoksa...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top