Senaryosunu Mark Boal'un yazdığı ve yönetmen koltuğunda da 2 Academy Ödüllü Kathryn Bigelow'un oturduğu “Detroit”, ABD tarihinin bir dönemine ışık tutan "belgesel lezzetindeki" kurgusal bir drama olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz; 34 milyon dolar gibi orta karar bir bütçeyle çekilerek, brüt 26 milyon dolarlık bir hasılat rakamıyla da gişeye çakılmış olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
Film:
"Birinci Dünya Savaşı öncesinde harekete geçirilen 'Büyük Göç'; yaklaşık 6 milyon Afrika kökenli Amerikalıyı, Güneydeki pamuk tarlalarını terk etmeleri yönünde teşvik edecekti... Fabrikalardaki işlerin ve Kuzey'deki medeni hakların cazibesiyle, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra beyaz Amerikalılar; kendi göçlerini banliyölere yaparak, kentsel mahallelerdeki para ve iş fırsatlarını da yanlarında götürdüler...
60'larda ırksal gerilim, kopma noktasına geldi... Harlem, Philadelphia, Watts ve Newark'ta, isyanlar baş gösterdi...
Detroit'teki Afro Amerikalılar; çoğunluğunu beyaz polislerin oluşturduğu, saldırganlıklarıyla bilinen devriye ekiplerinin dolaştığı sokaklarda sıkışıp kalmıştı... Herkes için sunulan eşitlik fırsatı, bir illüzyona dönüşmüştü... Değişim kaçınılmazdı... Sadece bilinmeyen, nasıl ve ne zaman olacağıydı..."
Şeklindeki, tarihi tespitler içeren bir giriş ile başlar...
***
23 Temmuz 1967 akşamı Detroit Polis Departmanı; bir başka isim altında, ruhsatsız olarak işletilen bir gece kulübüne baskın düzenler...
Baskının ardından gerçekleşen gözaltılar sonrasında galeyana gelen mahalleli, çevredeki mağazaları yağmalamaya başlar...
Yetmez...
Molotof kokteylleriyle gerçekleştirilen kundaklama faslına da gelir sıra...
***
Bu olaylar üzerine harekete geçen polis; iki yüzü aşkın yağmacıyı tutuklamış ama memur sayısının yeterli olmaması sebebiyle tutuklamalara devam etmek yerine, yangınları söndürmekle meşgul olan itfaiyecilerin güvenliklerini sağlamayı tercih etmiştir...
***
Ertesi gün...
Elindeki megafonla bir aracın üstüne çıkmış olan Birinci Bölgenin Kongre Üyesi John Conyers (Laz Alonso), mahalle halkını sükûnete davet etmektedir...
Ancak başarılı olamaz...
***
İsyanların ikinci günü de olan aynı gün...
Tamamen kontrolden çıkmış olan söz konusu yasadışı eylemler karşısında, Detroit Belediye Başkanı Cavanaugh'un isteği üzerine Michigan Eyalet Valisi George W. Romney (kendisi) yaptığı açıklamada; insanların hak ve mülklerini korumak amacıyla, Eyalet Polisi ile Ulusal Muhafızların, duruma müdahale etmek üzere görevlendirildiklerini belirtir...
***
Kente giren birlikleri en fazla tedirgin eden husus, çatılar ile evlerin pencerelerine konuşlanarak, silahlarını kendilerine doğru yöneltmiş olan "(sniper) keskin nişancılardır"...
İşte sırf o yüzden de, perdesi kıpırdayan pencerelere dahi anında ateş açılmaktadır...
***
İsyanların üçüncü gününde de kontrol, henüz sağlanılamamış; yangınlar ile dükkanlara yönelik yağma da, hız kesmeden devam etmektedir...
İşte o yağma manzaralarından birinde, devriye otomobilinden inerek, elinde çaldığı kocaman bir paket bulunan yağmacının peşinden koşturan Martin “Marty” Demens'in (Jack Reynor) ortağı polis memuru Philip Krauss (Will Poulter); emirlere aykırı olmasına karşın, pompalı tüfeğini hem de iki kez ateşleyerek kaçmakta olan yağmacıyı "sırtından" vurarak öldürür...
Yani aslında, sırtı kendisine dönük bir biçimde uzaklaşmaya çalışan bu yağmacı, Philip Krauss için tehdit oluşturmamaktadır...
Ki aynısını, polis merkezindeki Dedektif Tanchuck'da (Darren Goldstein) Krauss'un suratına karşı tekrarlar ve kendisini cinayet işlemekle itham eder...
Fakat her nasılsa anında tutuklamak yerine; sakin davranmasını öğütlediği Krauss'u görevinin başında, mahkeme celbini beklemesini söyleyerek tekrar sokaklara gönderir...
***
Derken...
Düzenin bir türlü yeniden tesis edilemediği Detroit'te polis, bir R&B grubu olan the Dramatics'in konser vermesine izin vermeyerek, tıka basa seyirci dolmuş olan konser salonunu boşalttırır...
Ziyadesiyle üzülmüş olan grup üyelerinin binmiş oldukları otobüsün de, göstericilerin saldırısına uğraması nedeniyle; grubun solisti Larry Reed (Algee Smith) ile onun koruması Fred Temple (Jacob Latimore) koşarak, geceyi geçirecekleri Algiers Motel'e yönelirler...
***
Sokağa çıkma yasağının başladığı aynı saatlerde...
Yağmalanmasını engellemek gayesiyle bir marketin içinde nöbet tutmakta olan özel güvenlik görevlisi Melvin Dismukes (John Boyega); sokağın karşısına konuşlanan askerlere, termoslarındaki sıcak kahveden götürür...
Melvin'in amacı, askerlere marketin içinde diğer güvenlik görevlisi arkadaşı ile kendisinin bulunduğunu belirtmek suretiyle, hareket halindeki gölgeler gördüklerinde ateş açmalarının önüne geçmektir...
***
Kendilerini, otel odalarına atıp kısaca dinlenmelerinin ardından Larry ve Fred soluğu; Ohio'lu Julie Ann Hysell (Hannah Murray) ile Karen Malloy'un (Kaitlyn Dever) sohbet etmekte oldukları, havuz başında alırlar...
Bir anda kaynaşan bu dörtlüye; gittikleri otel odalarındaki, Carl Cooper (Jason Mitchell), Aubrey Pollard Jr. (Nathan Davis Jr.), Michael Clark (Malcolm David Kelley) ve Lee Forsythe'da (Peyton Alex Smith) eklenir...
Bunlardan elinde, otomobil yarışlarının startında kullanılan kuru sıkı bir tabanca bulunan Carl, otel odasının penceresinden; Melvin'in sıcak kahve ikram etmekte olduğu askerlere, kuru sıkı kurşunlarından yağdırmaya başlar...
Elbette ne askerler, ne polisler ve ne de Melvin; doğal olarak ateşin, kuru sıkı bir tabancadan açıldığını bilememektedirler...
Ve...
Bu yüzden de, Algiers Motelin önüne konuşlanan polisler ile askerler; otel odalarına doğru gelişigüzel ateş açarlar...
Tesadüf bu ya, paniğe kapılarak odasını terk ederek otelin ana kapısına yönelen Carl'ı da; yine sırtından ve iki el ateş ederek, Philip Krauss vurur...
Evet...
Bu sefer tedbirli davranarak Krauss'un, cesedinin yanına bir bıçak yerleştirdiği Carl'da hayatını kaybetmiştir...
Dakika 55...
Bitti mi?
Olur mu hiç, asıl heyecan şimdi başlıyor...
Bugüne kadar fırsat bulup da bu filmi izleyememiş olan sinemaseverleri; Amerika'daki ırkçılık, polis terörü ve adalet sisteminin masaya yatırıldığı, pimi çekilmiş el bombası misali 88 dakikalık bir süreç daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,