Hesabım
    Kursk
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Kursk

    İnsan Hikayesi, Rus Yergisi

    Yazar: Ali Ercivan

    Luc Besson’la Thomas Vinterberg’in isimlerini günün birinde bir filmin künyesinde arka arkaya görmeyi beklemezdik doğrusu. Danimarkalı sinemacı Vinterberg ilk filmi Şölen’i (Festen) çektiğinde, Besson’dan da Beşinci Element’i (The Fifth Element) daha yeni izlemiştik. İki ayrı uçtaydılar yani. Dogma akımıyla yola çıkan bir yönetmenin filmografisi, Besson’un o günlerde başlayan popüler sinema kariyeriyle kesişti. Tam yirmi yıl sonra.

    Anlattığı gerçek olaydan dolayı genel seyircinin sevmesi çok muhtemel bir film Kursk. Yapımcı pozisyonundaki Besson’u projeye çekenin, bu insan trajedisi olduğunu tahmin edebiliriz. 2000 senesinde tatbikat için okyanusa açılan Rus denizaltısı K-141 Kursk’ün bir kaza sonrası batışını, hayatta kalan küçük bir grup denizci için yürütülen kurtarma çalışmalarını, denizci ailelerinin Rus ordusu ve bürokrasinin sergilediği vurdumduymaz tavırla mücadelesini anlatıyor film.

    Senaryo matematiği açısından oldukça garantici, risk almayan, klasik bir ana akım anlatısı var karşımızda. Okyanusun dibinde öylece yatan bir denizaltı ve ona bir türlü yardım ulaştırılamayışı, pek aksiyon filmi malzemesi de sunmuyor doğrusu. Alıştığımız denizaltı filmlerine benzemiyor yani Kursk. Bunun filmi satmayı zor kıldığı kesin. Yapım aşamasında iddialı ama bir kez ortaya çıktıktan sonra gösterim olanağı bulmakta sıkıntı yaşayan bir iş oldu, belki bu yüzden. Öykünün insani tarafına daha çok yaslanılmış. Fakat metin bu açıdan da özgün, ilgi uyandırıcı sahneler kurmakta zorlanıyor.

    Dolayısıyla Vinterberg’in klasik bir gişe filminin üslubuyla kendi sanat sineması kökenlerini harmanlayan rejisi, filmin en büyük gücü haline geliyor. Vinterberg hareketli kamerasıyla özellikle iki başrol oyuncusunun yüzlerine yapıyor yatırımını, karşılığını da bu senaryonun elverdiği ölçüde alıyor. Avrupa sinemasının son yıllardaki en yetenekli genç oyuncularından ikisi olan Matthias Schoenaerts ve Léa Seydoux, kendi akslarını iyi taşıyorlar. Colin Firth, Max Von Sydow, Peter Simonischek, August Diehl gibi farklı Avrupa ülkelerinden derlenmiş deneyimli kadro da şüphesiz filmin klasını artırıyor.

    Tabii şunu es geçmemek lazım, bu gerçek öykü örneğinde haklı veya haksız ayrı konu ama Rus devletini eleştirme, yardım çağrıları bir türlü karşılık bulmayan İngiliz donanması üstünden Batı’yı övme fırsatını da kaçırmıyor Kursk. Hatta filmin varoluş amacı bu haline gelmiş belli ki. Schoenaerts’in canlandırdığı karakterin oğlunun yüzünde sık sık ve uzun uzun kalıyor kamera. Hep de çocuğun Rusya’daki devlete, orduya, sisteme, zihniyete dair büyük tanıklıklar yaşadığı sahnelerde. O çocuğun kendi ülkesiyle ilgili hayal kırıklığını, tepkisini, öfkesini filmin esas meselesi yapıyor. Ve en nihayetinde çocuk, koskoca Rus Amirali’nin elini sıkmıyor, bu şekilde diğer arkadaşlarına da örnek oluyor. Uzun lafın kısası, Luc Besson anaakım sinemada Amerikan değerlerinin takipçisi olmaya devam ediyor.

    Twitter: aliercivan

     

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top