En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
Turgay Buğdacigil
Takipçi
2.068 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
21 Ocak 2021 tarihinde eklendi
“I Am the Pretty Thing That Lives in the House”, hikâyesini de yazan Oz Perkins’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ilgi çekici bir drama…
Daha birkaç gün önce, aynı Perkins’ın yine keyifle izlediğimiz “Gretel & Hansel” (2020) isimli en son filmine de kapsamlı bir yorum yazmış ve oradaki “Son bir not”umuz da, bu filmi de inceleyeceğimizi belirtmiştik…
Kim, ne derse desin biz, bu iki filmin sonucundaki bilgiler ışığında, “avam” sinema dilini kullanmayı tercih etmeyen bu adamın tarzını bayağı bir sevdik…
Ve adını, Alfred Hitchcock'un “Psycho” (1960) sun da canlandırdığı Norman Bates karakteri ile sinema tarihine altın harflerle yazdırmış olan ünlü oyuncu Anthony Perkins’ın oğlu olan Oz Perkins (Osgood Perkins) hakkındaki nihai bir değerlendirme için, ilk filmi “February” (2015) yi de programımıza dâhil etmeye karar verdik…
Zamanı geldiğinde, o filme ait yorumumuzu da sizlerle paylaşacağız…
Şimdi gelelim, “I Am the Pretty Thing That Lives in the House” un ayrıntılarına…
Filmde, Hemşire Lily’nin (Ruth Wilson) müşterileri istese de istemese de (“dokunulmazlık” ve “otoriteyi” temsil eden) beyaz önlük giyiyor olmasına ilişkin açıklamalar yaptığı öyle bir sahne var ki, bunu ancak Michel Foucault’nun “Naissance de la clinique: une archéologie du regard médical / The Birth of the Clinic: An Archaeology of Medical Perception” (1963) ile başlattığı konuya dair muhteşem külliyatından haberdar olanlar bilirler…
Zira Foucault, bu ve buna benzer simgesel konulardaki birikimlerini, kitaplarında en ince ayrıntısına kadar paylaşarak tartışır…
Muhtemelen yönetmenimiz de konuya vakıf olanlardan biri olarak (futbol tabiri ile “bacak arası çalım” olarak da tanımlanabilecek olan) bu “şık” değerlendirmeyi gündeme taşımakta hiçbir sakınca görmemiş…
İşte yukarıda vurguladığımız “avam” olmayan sinema dili, tam da buraya oturuyor…
Ki, sıradan sinema izleyicisinin pek haz etmediği benzer salvoları, “Gretel & Hansel” (2020) de de bolca yapmıştı Perkins…
E, zaten başka türlü de farklı olunamaz ki…
Bunların ötesinde, oldukça düşük bir bütçeyle çekildiği her halinden belli olan bu kapalı tek mekân Netflix filminde, Ruth Wilson ve Paula Prentiss’in performansları ile teknik ekibin ev içinde yarattıkları karanlık arka plana sahip başarılı atmosferin, en dikkat çeken hususlar olarak öne çıktıklarını da söylememiz gerekiyor…
Özellikle de “The Lady In The Walls” isimli kitaptaki “duvar” sahnesinin canlandırıldığı, o yürek hoplatan sahne kesinlikle kaçırılmamalı diyoruz…
Tabii, küçük birader Elvis Perkins’in de bu ürkütücü kurguya müzikleriyle renk ve ahenk kazandırmış olduğunu da üstüne basa basa vurgulayarak…
Fakat her ne olursa olsun, “farklı deneyimlere” açık olmayan sinema izleyicisine, korkunun “hayaletler tarafından ele geçirilmiş ev / haunted house” alt kategorisindeki bu filmi öneremiyor ve daha sonra “of of… Ne anlatılıyor bu filmde?” diyerek üzülmemeleri için uzak durmaları konusunda uyarıda bulunmak da istiyoruz…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.