Kendinle dalga geçmenin dayanılmaz hafifliği!
Yazar: Duygu Kocabaylıoğluİnsanoğlu doğa kanunları gereği ömrünün her günü biraz daha yaşlanıyor. Günden güne anlamıyoruz, ama bedenimizdeki değişiklikler belki aydan aya dikkatimizi çekiyor ve her sene bazen de mecburen hatırladığımız, illa ki bir şekilde kutladığımız o malum doğum günümüz geliyor. Dünya üzerindeki varlığımızı ilk kim ölçeklendirmeye kalktıysa “yaş almak / yaşlanmak” filli ve olgusu için kendisine teşekkür ederiz! İşte Guillaume Canet ne yaparsak yapalım ancak hızını yavaşlatabildiğimiz, bu yaşlanmak mevzuunu yarı mocumentary komedi filmi Rock'n Roll’da ameliyat masasına yatırıyor, hem de hayat arkadaşı Marion Cotillard ile birlikte.
90’ların başında başladığı oyunculuk kariyerine yapımcı, senarist ve yönetmen sıfatlarını da iliştiren Canet, rejisör koltuğuna oturduğu beşinci uzun metrajlı filminde mesleğinin ve içinde bulunduğu sektörün ve de medyanın acımasız yüzünü, nankörlüğünü yarı belgesel bir komedi üslubuyla beyazperdeye taşıma derdinde. Film fikrinin ortaya çıkış detaylarını hafifçe eşelediğimizde Canet’ye gerçekten yöneltilen “Geçmişte ortalığı sallıyordunuz, fakat artık yaşlandınız, eskisi gibi değilsiniz” argümanının tersini ispatlamak için kolları sıvadığını öğreniyoruz ki bu sahne birebir filmde de yer alıyor. Henüz 43 yaşında olan ve kariyerinin olgunluk basamaklarının tadını çıkartması gerekirken dört bir yandan gelen çevresel unsurlarla “Görürsünüz bende daha iş bitmedi!” orta yaş krizine tutulan Canet, halen genç, enerjik ve hem kadınlar hem de film sektörü için çekici olduğunu ispatlamaya çalışıyor; ve tabii orta yaş krizine bulaşmış her erkek gibi pek çok girişimini eline yüzüne bulaştırıyor.
Esasen biz bu acımasızlığı Hollywood kıskacındaki 40 yaş ve üstü kadın oyuncular için Kayıp Aranıyor: Debra Winger (2002) adlı yapımdan bu yana iyi kötü konuşuyoruz. Kendisi de bir aktris olan Rosanna Arquette tarafından hayata geçirilen bu belgesel Hollywood çarklarında kadın olmayı ve yaş alan kadın bir oyuncunun kariyerinin ilerleyen evrelerinde yaşadığı baskıları, umursanmayışları ve unutuluşları perdeye taşıyan, kendi zamanı için oldukça cesur bir projeydi. Aradan 15 yıl geçmiş olmasına rağmen Hollywood’un arpa boyu yol kat ettiğini söylemek zor. (Örneğin bakınız Jessica Lange’ın Feud dizisi için verdiği son röportajlar ve Washingtonpost gazetesinin internet sitesinde yer alan detaylı bir araştırma.*) Konuyu dağıtmadan Guillaume Canet’nin kişisel deneyimlerinden yola çıkarak, bu sefer erkek perspektifinden, iğneyi kendisine çuvaldızı da Fransız sinema sektörüne sapladığını söyleyebiliriz. Tabii ucuz filmlere, bayağı senaryolara ve planlara bol bol gönderme yaptığını, hicvi bir anlatım dili olarak kullandığını tekrar ekleyelim. Öte yandan Marion Cotillard ile paylaştığı özel hayatın bir kısmını da olsa seyircilere açtığı için film, ayrı bir merak unsuru oluyor. Bazı sahnelerde Cotillard’ın da Oscarlı oyuncu olma kıskacındaki debelenişlerini en samimi haliyle izliyoruz. Hele ki finale doğru Canet’in makus talihi onu da vurunca sanki skor eşitleniyor!
Filmde ayrıca Gilles Lellouche, Camille Rowe gibi Fransız sinemasından aşinası olduğumuz oyuncular yine kendilerini canlandırırken, gerçek hayatta da Canet’nin arkadaşı olan Johnny Hallyday kısa da olsa verdiği hayat dersiyle filmi renklendiriyor.
Bahar aylarında festival sezonunda es geçtiyseniz, yaz vizyonu alternatifi olarak eğlenceli Rock‘n Roll sinemalarda…
Kaynak: *https://www.washingtonpost.com/news/wonk/wp/2016/09/19/these-charts-reveal-how-bad-the-film-industrys-sexism-is/
Twitter.com/duygukocabayli