Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Ne şaşırtıcı, sürprizli bir film!.. İlk başta insanı itiyor; cep telefonuyla saptanmış, kimin tarafından ve ne amaçla çekildiği belirmeyen ev-içi görüntüleri. Ardından dev bir inşaat alanı ve birden bir duvarının aniden çöküp panik yaratması. Sonra büyük bir evde toplanmış bir aile ve bireylerinin karışık ve odaksız ilişkileri. Tüm bunlar nedir, nereye varacak? Yoksa Haneke Usta artık yaşlandı ve ne anlattığını bilmiyor... gibi yargılara bile geçiyorsunuz!.. Ama giderek her şey aydınlanıyor. Ve ortaya bir büyük ailenin kuşaklara yayılan dramı ve sinema tarihinin bize sunduğu en sağlam, en ödünsüz burjuva eleştirilerinden biri çıkıyor. Son dönemde çokça andığım Bunuel ve özellikle Burjuvazinin Gizli Çekiciliği yapıtını bir kez daha akla getiren...
Eleştirinin tamamı için: T24
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Haneke, ‘Mutlu Son’a şimdiki zamanın ifade biçimleriyle (telefonla çekilmiş görüntüler gibi) giriyor, daha sonra öyküsünü rayına oturtup dingin bir anlatımın peşine düşüyor. Film, dağınık aile ilişkileri, mutsuzluk portreleri, çıkmaz sokaklar, yaşlılık, evin Arap kökenli emekçileri, mülteciler derken acınası bir hüznün genel resmine soyunuyor. ‘Mutlu Son’, kuşkusuz ‘Benny’nin Videosu’, ‘Bilinmeyen Kod’, ‘Saklı’ gibi yönetmenin eski yapıtlarına da uğruyor ama en zarif, en ‘gönülçelen’ ilişkisini Jean-Louis Trintignant’ın canlandırdığı karakter üzerinden yönetmenin bir önceki yapıtı ‘Aşk’la kuruyor. Isabelle Huppert (Anne’de karşımıza geliyor), ‘Mutlu Son’da üçüncü kez Haneke’yle çalışırken Thomas’yı Mathieu Kassovitz canlandırıyor. Filmin bence asıl kozu (ya da keşfi) Eve’deki Fantien Harduin. Minik oyuncu, yer aldığı her sahnede “Gelecek benim” diyor.Sonuç? Burjuvazinin o görkemli görünen makyajının altındaki kırışıklıklarında ve ikiyüzlü ahlakında gezinen ‘Mutlu Son’, kendinizi kaptırdığınızda huşu içinde izlenecek, görünüşte yumuşak, derinde sert ve çarpıcı bir film; kesinlikle kaçırmayın derim...
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Milliyet
Yazar: Nil Kural
"Mutlu Son”, “Aşk”tan “Beyaz Bant”a “Code Unknown”dan “Piyano Öğretmeni”ne hatta “Saklı”ya önceki Michael Haneke filmleriyle sürekli bir diyalog halinde. Neredeyse bir kariyer özeti, bir dönemin sonu izlenimi veriyor. İlgilendiği temalar, bir bilmecenin parçaları gibi az ipucuyla karşımıza çıkarken, yönetmen bize kendi sinemasının “bilinen veya bilinmeyen kod”larını hatırlatıyor. “Mutlu Son”u bu yüzden Haneke kariyerinin takipçilerine bir göz kırpışı, “Aşk”la daha güvenli yerlerde gezindiğini söyleyenlere sert bir yanıt gibi görmek gerekiyor. Haneke, filmografisine filmlerine bir tuğla daha eklemek yerine takipçilerine inşa ettiği binayı uzaktan göstermek istiyor. Bu da zekice planlanmış ve mimari açıdan sağlam bir bina...
Eleştirinin tamamı için: Milliyet
Sözcü
Yazar: Burak Göral
Belki o eski Haneke filmlerindeki kadar rahatsızlık verici köşeli sahnelere rastlamıyoruz ama yine de kendince hedefine vuran bir film izliyoruz. Üstelik neredeyse bütün Haneke elementleri (şiddet hariç) bu kadronun içinde kendilerine yer bulmuşlar. Yönetmenin en aydınlık sahnelerle dolu, komik hiçbir sahensi olmasa da en muzüp filmi de sayılabilir "Mutlu Son". Düşünsenize sürekli intihar etmeyi düşünen bir büyükbaba, gencecik karısına rağmen farklı cinsel zevkleri olan bir kadınla gizli ilişki yaşayan oğlu, yönettiği şirketi beceriksiz olduğunu anladığı oğluna bırakmaktansa satmayı tercih eden kızı ve bütün bu hengemenin içine düşen 13 yaşında gencecik bir kız torun..
Eleştirinin tamamı için: Sözcü
Arka Pencere
Yazar: Ali Ercivan
Jean-Louis Trintignant'ın canlandırdığı Georges, aile fertlerinin her biri ne kadar bencil olsa da kendisine en yakın vicdansızlığı, -böyle kalıtımsal şeyler hep bir nesil atlarmış ya- torunu Eve'de buluyor, kendi kaçışı için ondan medet umuyor. Eve ve filmde bir YouTube videosu vasıtasıyla izlediğimiz tek diğer genç aracılığıyla Haneke, sosyal medya çağında bir pespayelik içinde iyiyle kötü, doğruyla yanlış mefhumlarını kaybetmiş yeni bir nesil resmediyor.
Eleştirinin tamamı için: Arka Pencere
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Henüz tam olgunlaşmayan Eve ve Pierre, ebeveynlerinin sözlerine değil davranışlarına, eylemlerine önem veriyor ve içlerindeki duygusal hoyratlığı, bastırılmış suçluluğu görüyorlar. Elinde akıllı telefonuyla her şeyi kaydeden ve gözlemleyen Eve’in dedesinin ölme isteğine olan kayıtsızlığı, Pierre’in ise tümden kayıp bir ruh olması ikisinin geleceği adına da pek umut vermiyor açıkçası. Haneke, önceki filmlerinde de dikkatimizi Avrupa’nın orta ve üst sınıflarının vicdansızlığına, ikiyüzlülüğüne ve suçluluk duygusuna çekmişti. “Mutlu Son” kendini tekrar ettiği bir film belki ama akılda kalıcı olmayı başarıyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
T24
Ne şaşırtıcı, sürprizli bir film!.. İlk başta insanı itiyor; cep telefonuyla saptanmış, kimin tarafından ve ne amaçla çekildiği belirmeyen ev-içi görüntüleri. Ardından dev bir inşaat alanı ve birden bir duvarının aniden çöküp panik yaratması. Sonra büyük bir evde toplanmış bir aile ve bireylerinin karışık ve odaksız ilişkileri. Tüm bunlar nedir, nereye varacak? Yoksa Haneke Usta artık yaşlandı ve ne anlattığını bilmiyor... gibi yargılara bile geçiyorsunuz!.. Ama giderek her şey aydınlanıyor. Ve ortaya bir büyük ailenin kuşaklara yayılan dramı ve sinema tarihinin bize sunduğu en sağlam, en ödünsüz burjuva eleştirilerinden biri çıkıyor. Son dönemde çokça andığım Bunuel ve özellikle Burjuvazinin Gizli Çekiciliği yapıtını bir kez daha akla getiren...
Hurriyet
Haneke, ‘Mutlu Son’a şimdiki zamanın ifade biçimleriyle (telefonla çekilmiş görüntüler gibi) giriyor, daha sonra öyküsünü rayına oturtup dingin bir anlatımın peşine düşüyor. Film, dağınık aile ilişkileri, mutsuzluk portreleri, çıkmaz sokaklar, yaşlılık, evin Arap kökenli emekçileri, mülteciler derken acınası bir hüznün genel resmine soyunuyor. ‘Mutlu Son’, kuşkusuz ‘Benny’nin Videosu’, ‘Bilinmeyen Kod’, ‘Saklı’ gibi yönetmenin eski yapıtlarına da uğruyor ama en zarif, en ‘gönülçelen’ ilişkisini Jean-Louis Trintignant’ın canlandırdığı karakter üzerinden yönetmenin bir önceki yapıtı ‘Aşk’la kuruyor. Isabelle Huppert (Anne’de karşımıza geliyor), ‘Mutlu Son’da üçüncü kez Haneke’yle çalışırken Thomas’yı Mathieu Kassovitz canlandırıyor. Filmin bence asıl kozu (ya da keşfi) Eve’deki Fantien Harduin. Minik oyuncu, yer aldığı her sahnede “Gelecek benim” diyor.Sonuç? Burjuvazinin o görkemli görünen makyajının altındaki kırışıklıklarında ve ikiyüzlü ahlakında gezinen ‘Mutlu Son’, kendinizi kaptırdığınızda huşu içinde izlenecek, görünüşte yumuşak, derinde sert ve çarpıcı bir film; kesinlikle kaçırmayın derim...
Milliyet
"Mutlu Son”, “Aşk”tan “Beyaz Bant”a “Code Unknown”dan “Piyano Öğretmeni”ne hatta “Saklı”ya önceki Michael Haneke filmleriyle sürekli bir diyalog halinde. Neredeyse bir kariyer özeti, bir dönemin sonu izlenimi veriyor. İlgilendiği temalar, bir bilmecenin parçaları gibi az ipucuyla karşımıza çıkarken, yönetmen bize kendi sinemasının “bilinen veya bilinmeyen kod”larını hatırlatıyor. “Mutlu Son”u bu yüzden Haneke kariyerinin takipçilerine bir göz kırpışı, “Aşk”la daha güvenli yerlerde gezindiğini söyleyenlere sert bir yanıt gibi görmek gerekiyor. Haneke, filmografisine filmlerine bir tuğla daha eklemek yerine takipçilerine inşa ettiği binayı uzaktan göstermek istiyor. Bu da zekice planlanmış ve mimari açıdan sağlam bir bina...
Sözcü
Belki o eski Haneke filmlerindeki kadar rahatsızlık verici köşeli sahnelere rastlamıyoruz ama yine de kendince hedefine vuran bir film izliyoruz. Üstelik neredeyse bütün Haneke elementleri (şiddet hariç) bu kadronun içinde kendilerine yer bulmuşlar. Yönetmenin en aydınlık sahnelerle dolu, komik hiçbir sahensi olmasa da en muzüp filmi de sayılabilir "Mutlu Son". Düşünsenize sürekli intihar etmeyi düşünen bir büyükbaba, gencecik karısına rağmen farklı cinsel zevkleri olan bir kadınla gizli ilişki yaşayan oğlu, yönettiği şirketi beceriksiz olduğunu anladığı oğluna bırakmaktansa satmayı tercih eden kızı ve bütün bu hengemenin içine düşen 13 yaşında gencecik bir kız torun..
Arka Pencere
Jean-Louis Trintignant'ın canlandırdığı Georges, aile fertlerinin her biri ne kadar bencil olsa da kendisine en yakın vicdansızlığı, -böyle kalıtımsal şeyler hep bir nesil atlarmış ya- torunu Eve'de buluyor, kendi kaçışı için ondan medet umuyor. Eve ve filmde bir YouTube videosu vasıtasıyla izlediğimiz tek diğer genç aracılığıyla Haneke, sosyal medya çağında bir pespayelik içinde iyiyle kötü, doğruyla yanlış mefhumlarını kaybetmiş yeni bir nesil resmediyor.
Habertürk
Henüz tam olgunlaşmayan Eve ve Pierre, ebeveynlerinin sözlerine değil davranışlarına, eylemlerine önem veriyor ve içlerindeki duygusal hoyratlığı, bastırılmış suçluluğu görüyorlar. Elinde akıllı telefonuyla her şeyi kaydeden ve gözlemleyen Eve’in dedesinin ölme isteğine olan kayıtsızlığı, Pierre’in ise tümden kayıp bir ruh olması ikisinin geleceği adına da pek umut vermiyor açıkçası. Haneke, önceki filmlerinde de dikkatimizi Avrupa’nın orta ve üst sınıflarının vicdansızlığına, ikiyüzlülüğüne ve suçluluk duygusuna çekmişti. “Mutlu Son” kendini tekrar ettiği bir film belki ama akılda kalıcı olmayı başarıyor.