Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Florian Henckel von Donnersmarck imzalı ‘Asla Gözlerini Kaçırma’ (‘Werk ohne Autor’), 30 yıllık bir tarih diliminde gezinirken bir yandan Nazizim, savaş ortamı, Sovyet hâkimiyeti, Berlin Duvarı’nın inşası, Batı’ya iltica gibi meselelerde dolaşıyor, öte yandan Kurt Barnert’in sanat yolculuğu ve bu yolculuk esnasındaki dönüşümünü anlatıyor. Psikolojik problem teşhisi konulan teyzesinin ‘Ari ırk’ histerisi sonucu yok edilmesi, bu durumun yeğenindeki travmatik izleri, sistem değiştiren bir ulusun sanattaki izdüşümleri, kimliğini örtbas etmeyi başaran eski bir doktorun kızına olan aşk derken ‘Asla Gözlerini Kaçırma’, üç saat 10 dakikalık upuzun süresine rağmen akıp gidiyor.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Film özellikle sanatseverlere, onların içinde de en çok resim tutkunlarına sesleniyor. Bu sanatın sonsuz imkanlarına, engin ufuklarına ve geniş sınırlarına eğiliyor. Fotoğraf, süsleme, dekorasyon, karikatür, portre sanatı vb. türlü-çeşitli dallarla zenginleşen bu sanatın en belalı dönemlerde hem sanatçıya açtığı (veya kapadığı) yollar kadar toplumla ilişkileri de anılıyor. Sadece iki filmle, Başkalarının Hayatı ve Turist’le üne ve ödüllere uzanan Alman yönetmeni Florian Henckel von Donnersmarck, üçüncü atışta da tam 12’den vuruyor. Ve yeniden Oscar adayı oluyor. Bakalım alacak mı?
Eleştirinin tamamı için: T24
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Bir sanatçının kendi tarzını bulma sürecini anlatması açısından “Asla Gözlerini Kaçırma” gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir film... 2007'de yabancı dilde en iyi film dalında Oscar kazanan “Başkalarının Hayatı”nda çok sağlam bir işe imza atan Florian Henckel von Donnersmarck, sadece Gerhard Richter'in gerçek hikâyesi üzerinden ilerlese ve melodramdan uzak dursaydı bence daha iyi olabilirdi. Kuşkusuz melodram, bir ülkenin yaşadığı sarsıntıları anlatmak için yanlış bir tür olmayabilir ama Carl Seeband gibi bir kötü adam karakteriyle derinlik sağlamanız bence mümkün değil... Ayrıca müziğin de biraz fazla kullanıldığını, Paula Beer'in oynadığı Ellie karakterinin de iyi yazılamadığını düşünüyorum. Yine de “Asla Gözlerini Kaçırma” üç farklı Almanya üzerinden modern sanata bakması ve bir sanatçının kendi tarzını bulma sürecini anlatması açısından seyre değer bir film...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Florian Henckel von Donnersmarck imzalı ‘Asla Gözlerini Kaçırma’ (‘Werk ohne Autor’), 30 yıllık bir tarih diliminde gezinirken bir yandan Nazizim, savaş ortamı, Sovyet hâkimiyeti, Berlin Duvarı’nın inşası, Batı’ya iltica gibi meselelerde dolaşıyor, öte yandan Kurt Barnert’in sanat yolculuğu ve bu yolculuk esnasındaki dönüşümünü anlatıyor. Psikolojik problem teşhisi konulan teyzesinin ‘Ari ırk’ histerisi sonucu yok edilmesi, bu durumun yeğenindeki travmatik izleri, sistem değiştiren bir ulusun sanattaki izdüşümleri, kimliğini örtbas etmeyi başaran eski bir doktorun kızına olan aşk derken ‘Asla Gözlerini Kaçırma’, üç saat 10 dakikalık upuzun süresine rağmen akıp gidiyor.
T24
Film özellikle sanatseverlere, onların içinde de en çok resim tutkunlarına sesleniyor. Bu sanatın sonsuz imkanlarına, engin ufuklarına ve geniş sınırlarına eğiliyor. Fotoğraf, süsleme, dekorasyon, karikatür, portre sanatı vb. türlü-çeşitli dallarla zenginleşen bu sanatın en belalı dönemlerde hem sanatçıya açtığı (veya kapadığı) yollar kadar toplumla ilişkileri de anılıyor. Sadece iki filmle, Başkalarının Hayatı ve Turist’le üne ve ödüllere uzanan Alman yönetmeni Florian Henckel von Donnersmarck, üçüncü atışta da tam 12’den vuruyor. Ve yeniden Oscar adayı oluyor. Bakalım alacak mı?
Habertürk
Bir sanatçının kendi tarzını bulma sürecini anlatması açısından “Asla Gözlerini Kaçırma” gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir film... 2007'de yabancı dilde en iyi film dalında Oscar kazanan “Başkalarının Hayatı”nda çok sağlam bir işe imza atan Florian Henckel von Donnersmarck, sadece Gerhard Richter'in gerçek hikâyesi üzerinden ilerlese ve melodramdan uzak dursaydı bence daha iyi olabilirdi. Kuşkusuz melodram, bir ülkenin yaşadığı sarsıntıları anlatmak için yanlış bir tür olmayabilir ama Carl Seeband gibi bir kötü adam karakteriyle derinlik sağlamanız bence mümkün değil... Ayrıca müziğin de biraz fazla kullanıldığını, Paula Beer'in oynadığı Ellie karakterinin de iyi yazılamadığını düşünüyorum. Yine de “Asla Gözlerini Kaçırma” üç farklı Almanya üzerinden modern sanata bakması ve bir sanatçının kendi tarzını bulma sürecini anlatması açısından seyre değer bir film...