“Küçük balık büyüklerden kaçarken onları yutabilir mi?”
Yazar: Murat Tolga ŞenTürk sineması tutmuş ve neredeyse kağıda yazılmasına bilek gerek olmayacak basitlikte formüllerle film yapar. Bu cümleyi hem gişe hem de festival tarafı için kuruyorum çünkü mevcut “sinema yapma” halindeki tek tipleşmeyi sezmek kolaydır. Gişeye ve ödüle odaklanmış film üretiminin endişesi büyüktür ve bu Türk sinemacıları (çoğunlukla) risk almazlar.
Yine de Türk sinemasının her döneminde bazı deliler ortaya çıkar ve kafalarındaki filmi çekmek, göstermek için uğraşırlar. Örneğin geçtiğimiz yıl izlediğimiz Panzehir böyle bir filmdi ve ne yazık ki gişede umduğunu bulamadı. Bir deney olarak kalsa dahi, seyirci ve jüri kaygısından arınmış, sinema yapma hevesiyle dolu bu eserleri gördüğümde ister istemez heyecanlanıyor ve çoğu kusurlarını da görmezden geliyorum çünkü başta da açıkladığım gibi, risk almayan sinemacıların sanatına inanmıyorum!
Adem siyasi bir yazar. Yıllarca edindiği tecrübeler sonunda görünenle aslında olanın çok farklı olduğunu göstermek için "SENARİST" isminde bir kitap yazar. Fakat bu kitabın bastırılması bir şekilde engellenir. Adem boşa çıkmakta olan çabalarının getirdiği maddi ve manevi sıkıntılar ile boğuşurken bir not alır; "Senaristi Bul" ama bu onun için basit bir Google araması değil, (malum, her şeyi orada arıyoruz) bin türlü belayla ve sınırsız bir kötülükle mücadeleye dönüşecek bir uğraş olacak.
Senarist, sinemamızda pek rastlamadığımız türden bir film, bir gizem sineması örneği… Filmin yönetmeni Hulusi Orkun Eser’in kafasında çektiği filmi çok sevdim ancak peliküle aktarılabilmiş halinde sıkıntılar var. “Bu bir ilk yönetmenlik denemesi, olur öyle…” diyeceğim ama filmin en sevdiğim tarafı da rejisi ve orijinal temaları (müzik) oldu. Özellikle takdir ettiğim şey ise; kameranın hikâyenin ve seyircinin ihtiyacı olan yerde açılanması ve detay planlardaki özenli çalışma… Teknik imkânsızlıklar bahane edilerek tembelleştirilen bir kamera ve bu özensizlik yüzünden dizi estetiğine yakın duran filmlerden biri değil Senarist. Hulusi Orkun Eser, sinemanın bir “görüntüyle hikâye anlatma sanatı” olduğunun bilincinde.
Ancak rejinin ve kurgunun başarısı yalnız bırakılıyor. Filmin oyuncu seçimi ve yönetimi, esere en büyük darbeyi vuruyor. Elbette bu da bir bütçe meselesi ancak Haluk Bilginer bu filme ne de çok yakışırdı ve temsili çok daha inanılır yapardı düşünsenize ya da başrolde Nadir Sarıbacak olsa? Buradan çok fazla eleştirmek niyetinde değilim çünkü ortada bir “Gerçek Kesit” faciası yok. Oyuncular, isimsiz olanları dâhil, ellerinden geleni yapmış ama şu dublaj meselesine keşke hiç bulaşılmasaymış.
Uzun lafın kısası; Senarist acemice tarafları olsa bile sinemamızda görmeye alışık olmadığımız bir tür sineması örneği… Dark City, The Adjustment Bureau gibi filmlerden görsel, metinsel izler taşıyan ancak taklit etmeyen, kara film estetiğine sahip stilize bir çalışma… Bir başyapıt değil ama yerden yere vurulacak bir tarafı da yok ki en önemlisi, ucuz komediler ve cin korkuları arasında sıkışmış bir ülke vizyonuna bambaşka bir baharat ekliyor. Filmi beğenmeseniz dahi bu genç yönetmeni desteklemenizi öneririm. Daha büyük bütçeyle çok daha iyi bir iş çıkaracağından hiç şüphem yok.
murattolga@otekisinema.com