Hızlı, öfkeli ve çılgın!
Yazar: Banu BozdemirHızlı ve Öfkeli serisinin yönetmeni Justin Lin'in çekimler başladıktan sonra yapımdan ayrıldığı filmin arka planında yaşanılanlar düşünüldüğünde, "Hızlı ve Öfkeli 10"u devralan Louis Leterrier’in iyi iş çıkardığını söylemek mümkün öncelikle. Ama Lin’in parmak izleri hala direksiyonun üzerinde duruyor. Ve serinin abartılı dozu filmin her yerinde bizi selamlamaya devam ediyor.
İlk olarak 2001 yılında karşımıza çıkan ekip, yıllar içerisinde sokakta müzik çalıp dans eden sokak yarışçılarından, gizli servislere, hırsızlara, teröristlere kadar uzanan çok yönlü savunma sistemleri ve akıl almaz kaçış yöntemlerine uzanan pek çok yolu arkalarında bıraktılar. Ana konu olarak masaya aileyi koydular ve ona sadık olduklarını "Hızlı ve Öfkeli 10"da da gösteriyorlar!
"Düşmanımın düşmanı dostumdur" sözünden ilham alan bu seri, üzerlerine hücum eden bir psikopatı durdurmak için önceki rakipleri bir araya getiriyor, tek ve kötücül güce karşı adeta kenetliyor. Dom (Vin Diesel) ne kadar her yere yetişmeye çalışsa da yeterli olmadığına dair acı deneyimler yaşıyor. Film başta bir aile sofrası kuruyor (tıpkı Fast 9’da olduğu gibi Dom, eşi Letty ve küçük oğulları ile çevrili kısa mutluluk anları) ve aile kavramına bir iki güzel söylemden sonra hız kesmeyen, ülke ülke dolaşan ve saçmalıklar demeti şeklinde karşımızda açılan yorucu bir aksiyona imza atıyor. Oyunculara araya girip sormak istiyorsunuz: Bir kahve arası?
Tabii eski filmlerdeki akla ziyan sahnelerden sonra; misal Dwayne Johnson bir yumrukla bir denizaltını yola sokmuştu, Dom zaten fizik kanunlarını delip geçiyor; burada da farklı bir Roma tatili yaşadıklarını söyleyebiliriz. Büyük bir küresel bomba şehrin sokaklarının altını üstüne getiriyor, kilometrelerce yuvarlanıyor ve şehrin nerede yarısını yok edecek şekilde patlıyor, bizimkiler boş aksiyon kovalamalarıyla bu vahim olaya engel olamıyor. Bu arada bu tür aksiyon filmlerinde kadim kültürlerin, tarihi şehirlerin seçilmesindeki anlam halktan kopuk olmama anlamı içeriyor ki gerçekten de kopan her tarihi eser parçası için içiniz gidiyor!
Bu arada filmde pek yeni bir olay yok, ama iyi bir geri dönüşüm kullanılıyor, eski karakterler girip çıkıyor ve siz serinin önceki filmlerine doğru içsel bir yolculuğa çıkıyorsunuz, bu karakter hangi bölümdeydi, kimdi, neydi kıvamında ama film sağ olsun aksiyonla bizi hemen o ana mıhlamayı başarıyor. Yani filmde aslında her şey oluyor, bir yandan da hiçbir şey olmadığını söylemek mümkün! Helen Mirren ve Charlize Theron pek de bir şey katmayan suç rolleri Queenie ve Cipher ile geri dönüyorlar. Antarktika'da mahsur kaldığında Letty'ye yardım eden Tess rolünde Brie Larson da onlara katılıyor. Jason Statham, Deckard Shaw’la devreye giriyor ve en son Dwayne Johnson.
Film güzel bir geri dönüşüm malzemesi kullanıp, dünyanın geleceğine katkıda bulunuyor dedik ya, filmin yeni adamı Jason Momoa mağdur kötü adam Dante rolüyle göz dolduruyor. Kendisi Joker’le Steven Seagal arasında gidip geliyor. Zaten Hollywood’da başrol oyuncularının Joker rolüne şöyle bir bakması adetten gibi bir durum içeriyor.
Şeytani bir dehayla ve kötü adam olarak karşımıza çıkan Dante’nin tek hedefi Dom. Dante, "Hızlı ve Öfkeli 5"in uyuşturucu lordu Hernan Reyes’in oğlu, babasını Dom’un öldürdüğünü düşünüyor ve her yerde psikopatça karşımıza çıkarak bu kadar da olmaz dedirtiyor. Dante sanki bu seriye çılgınlığın ne demek olduğunu anlayan karakter olarak yazılmış, çünkü tadını çıkarmayı başarıyor ve Dom’un karşısına tam zıttı olarak yerleştiriliyor. Dom sert erkekliğin temsiliyken, Dante çılgın kıyafetler giyen, erkekliğin daha yumuşatılmış bir hali biraz da şapşik bir hazırcevap olarak karşımızda. Arabası mor, mor ojeler sürüyor ve Fast dünyasına uzun zamandır gelmeyen eğlenceyi temsil ediyor, bir yandan da her manzarayı bozan korkutucu adam olmayı başarıyor. Dom Toretto’nun ailesini korumaya yeminli öfkesine fiske vuran bir deha olarak beliriyor.
Bir yandan da şöyle bir durum var, gelecek bölümler düşünüldüğü için hikayelerin çoğu yarım kalıyor, duraksamış bir anlatım var. Muhtemelen sonraki bölümde görürüz. Mesela amca –yeğen yolculuğu (Jacob ve Brian) çok keyifliydi, uçaktan atlamaları, amcanın onu babasına ulaştırma çabası falan gerçekten de keyifliydi ama Jacob bir aracı gibi erken terk etti sahneyi. Zaten oturup üzülecek bir durumu da yok filmin, yoğun bombardıman altında bir sonraki hamleyi bekliyoruz. Dom’un oğluyla alevlerin önünde baraja doğru kaçtıkları sahne ise kapanışa damga vuruyor. Kayıplar, buluşmalar ve yolda kalanlarla beraber bir sonraki filme aktarılacak epey malzeme kalıyor elde. Vasat diyemiyoruz tabii film için, çünkü sağlam bir ekip var, Dante gibi bir deli çılgının varlığı çok şey katıyor. Ve Leterrier ilk defa katıldığı bu evrenin sırrını çözmüş görünüyor. Abartılı ve absürd sahneler, aile vurgusunu her fırsatta tekrarlayan Dom ile komik sahneler ve de ekibin geçirdiği evreleri tiye alan bir çok yer de mevcut filmde. Her ne kadar burun kıvırsak da Hızlı ve Öfkeli’nin seyirciyi kucaklayan bir yanı hala var!
twitter.com/banubozdemir