Köye köyden bakan, yerel ve samimi bir komedi...
Yazar: Alper Turgut“Akıllı köprüyü arayıncaya dek, deli suyu geçer” gibi, günümüze de cuk oturan bir atasözümüz var. Elbette, aramak, insanlık tarihinin, en büyük serüvenidir, buna kuşku yok. Aramak, eyvallah da, bulmak herkese nasip olmaz, arayan Mevlası’nı da bulur, belasını da, en nihayetinde… Kimi Kristof Kolomb gibi Hindistan’ı ararken, yenidünyayı keşfeder, kimi hakikati arar Yunus Emre gibi, ilahi aşkın peşinde, şair olur, şiir olur, bir güzel derviş olur. Ne demiş Hasan Hüseyin; “Aramakmış oysa sevmek, özlemekmiş oysa sevmek, bulup bulup yitirmekmiş, düşsel bir oyuncağı…” Adaleti arayan Köroğlu’nu, Leyla’sını arayan Mecnun’u düşündükçe, çağımız insanın, internetteki ‘arama motoru’ sevdası, komik kaçıyor, haliyle. Sanal aramalara ve ondan doğan aldanmalara doyamadık üstelik. Evet, “Arama Moturu”, milletin efendisi köylünün, kendi halinde arama tarama faaliyetlerini ve teknolojiyle imtihanını hicveden bir film. Komedinin cılkının çıktığı memleketimin vizyon testinde, sınavı geçen samimi ve eğlenceli bir yapıt seyretmek, gayet iyi geldi, belirtelim.
Yönetmen Atalay Taşdiken, Kız Kardeşim Mommo ve Meryem filmlerinin ardından, yine bildiği yoldan şaşmıyor ve bizleri kırsala götürüyor. Ancak bu kez, dram, yerini komediye, ustalar da yerini amatörlere bırakıyor. Konya’nın Hüyük ilçesinin Çavuş köyünde çekilen Arama Moturu, profesyonel oyuncuların değil, köy halkının, doğaçlamayı da es geçmeyen performanslarıyla, sahiciliği ve sıcaklığı yakalamayı beceriyor. Kentlinin bakış açısıyla, köylüleri yargılamak ve onların, kendi halleri yerine, kafamızda sabit kalan fikirleri aktarmak, en çok düşülen hatadır, hiç şüphesiz. Sen, betona teslim ettiğin, komşuluk ilişkilerini bitirdiğin kenti düzelttin de, gelmiş bizi mi doğrultmaya çalıyorsun deseler, haklı olmazlar mıydı? Trafiğe dahi çözüm bulamamışken, vay efendim, köylüler böyle, köylüler şöyle demek, absürt bir komedidir, o kadar. İşte bu film, çok bildik ve burnundan kıl aldırmayan projelerden, apayrı bir yerde duruyor, hakkını teslim edelim.
Köyde, herkes bir şey aramaktadır, misal sevimli dede, kendine eş, biri define, diğeri itibar, öteki başına bela… Yeni jenerasyon, interneti keşfettirmiştir, haliyle. Girişimci delikanlı, ‘arama moturu’nu, köylünün hizmetine sokar, elbette para karşılığında… Herkes, illa bir şey mi arayacak? Kimi ben zaten buldum der, kimi bu karmaşayı gözlemekle yetinir. Nasreddin Hoca’nın torunları, gündelik hayatın sorunlarını ve devamında gelişen sosyal problemleri kendilerince çözmeye çabalarlar, kâh düşündürerek, kâh güldürerek…
Bu dedelerin, eş arama meselesi, yeni bir şey değil, ama günümüzde resmen ayyuka çıktı. Züğürt Ağa’nın, “bir karı isterem” diyen meşhur dedesine gülmüştük, evlilik programlarına hücum eden, giderek sosyolojik meseleye dönüşen ihtiyarlara ise gülmek mümkün mü, işte bunu çözemedim, başına gelmeyen bilemez ki. Çünkü yalnızlık, Allah’a mahsus, belki de bize komik gelen, onlar adına kendimizin kurguladığı seks arayışına kafa yormamızdır, bir başına kalan bir yaşlı insanın, halini, mecalini hesaba katmayarak, elbette.
Başta demiştik, şehirlinin, köylüye önyargı ile yaklaşma durumunu… Tam tersi, vıcık vıcık köy güzellemesi yapan, orda bir köy var uzakta, gitmesek de, tozmasak da, o köy bizim köyümüzdür kafasındaki filmlerin de, tuhaf ve inandırıcılıktan uzak oldukları bir gerçek. Köy, köydür, oradan giden değil, orada yaşayan bilir ve uzaktan davulun sesi hoş gelir. Özetle; gülmek için, zıvanadan çıkmış sulu işleri seçmek yerine, bu doğal filme bir şans tanıyın derim.