Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Sanatın en temel yanlarından biri de sübjektifliğidir. Sinema da bir sanat dalı olarak benzer dertlere sahiptir. Somuta gelirsek, ‘Manifesto’yu kuşkusuz beğenmeyenler ya da deneysel tavrına ilişkin “Bu ne böyle?” diyenler çıkacaktır. Ya da filmin dertlerine vâkıf olup ifade boyutunda yetersiz bulanlar da... Bütün bunlar tabii ki ‘sübjektifliğin’ de gereği. Bense vaki zamanında bir mimarlık öğrencisi olarak ‘Manifesto’nun yüzdüğü sularda boğulmamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ayrıca hayata hep sarkastik bakmaya, konu ne olursa olsun hınzırca, dalga geçmeye yönelik yaklaşmaya çabalayan biri olarak ‘Manifesto’nun tavrını, üslubunu, iri cümleler etrafında biçimlenen meseleleri durum komedileri eşliğinde huzurumuza getirmesini ve birçok sanat akımına ilişkin aynı zamanda merak uyandırıcı yanını beğendim.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Alman sanatçı Julian Rosefeldt’in aynı adlı video enstalasyonunun filme dönüşmüş hali “Manifesto”, bu eserin daha geniş bir kitleye ulaşmasına vesile oldu. Bunda Cate Blanchett’ın 13 farklı karakteri canlandırmasının ve elbette popülerliğinin rolü büyük. Film, izleyicisine sanat tarihi, ütopya ve metinler arasında sinemasal bir yolculuk vaat ediyor. Rosefeldt, Komünist Manifesto’dan Dogma ‘95’in manifestosuna onlarca manifestoyu kolajlıyor. Bu kolajlar, Blanchett’ın canlandırdığı televizyon sunucusu, evsiz, ev kadını ve dansçı gibi çeşitli karakterler tarafından izleyiciye meydan okuyarak okunuyor. Bu çok parçalı yapı, izleyiciyi sanatçılar ve düşünürlerin sorunlara meydan okumaları arasında gezdirirken metinlerin güncelliğini koruduğu gerçeğiyle yüzleştiriyor.
Eleştirinin tamamı için: Milliyet
Birgün
Yazar: Tuğçe Madayanti Dizici
Dada, Fluxus, Dogma manifestolarını Blanchett’in sesinden, etkileyici görsel eşliğinde art arda dinleyince, film beyninizin bir yerine itelemiş olduğunuz sanatsal teorilerin birbirleriyle çelişen ve birbirlerine uyum gösteren yanlarını hatırlamanıza sebep oluyor. Sanatın her kalesinde yapılan yaratıcı atışmaları seneler öncesinde doğal olarak bırakmış çünkü artık içselleştirmiş biri olarak bende nostaljik bir beyin jimnastiği oluşturan filmden zaman zaman keyif aldım. Ama itiraf edeyim filmin sanat okulu öğrenci polemiklerinin pek ötesine gidemeyen entelektüel tekrarı beni tatmin etmedi. Sadece bilinenleri yüksek sesle duymak hoştu bir nebze. Bugün bu filmin söylediklerinden çok daha cesur, düşündürücü ve derin söylemler sanat dünyasında yazılıyor ve söyleniyor.
Eleştirinin tamamı için: Birgün
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
Özellikle sanat alanında her manifestonun yazıldığı an eskimeye başladığını düşünürüm. Manifestolar statik ve dogmatikken, sanat eseri yaşayan bir organizmaya benzer. Manifestolar unutulur, sanat eseri yaşar. Yönetmen Julian Rosefeldt’in bir video enstalasyon olarak tasarladığı ‘Manifesto’ adlı filmin ilk hedefinin tarihe damga vurmuş 12 manifestoyu hatırlatmak olduğu kesin. Ama yegâne yaratıcı fikir, Cate Blanchett’in 13 farklı karaktere bürünüp manifestoları seslendirmesi değil. Asıl belirleyici olan, manifestonun içeriğiyle manifestoyu okuyan kişinin kimliği, bulunduğu mekân ve durum arasındaki kontrast... İşçi sınıfına çağrı niteliği taşıyan komünist manifestonun bir evsiz tarafından terk edilmiş fabrikaların önünde okunması ya da Dogma adlı sinema manifestosunun ilkokul öğrencilerine ders olarak verilmesi mesela...
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Sonuç olarak görkemli bir oyunculuk gösterisi bu: yer yer parlak sinemasal tatlar da içeren... Ama bu geveze film, Blanchett’in heyecan verici performansına karşın bence söz şehvetine kapılmış, aşırı ukala ve söyledikleri için tartışma zemini de bırakmayan bir didaktik şova daha çok yaklaşıyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Sanatın en temel yanlarından biri de sübjektifliğidir. Sinema da bir sanat dalı olarak benzer dertlere sahiptir. Somuta gelirsek, ‘Manifesto’yu kuşkusuz beğenmeyenler ya da deneysel tavrına ilişkin “Bu ne böyle?” diyenler çıkacaktır. Ya da filmin dertlerine vâkıf olup ifade boyutunda yetersiz bulanlar da... Bütün bunlar tabii ki ‘sübjektifliğin’ de gereği. Bense vaki zamanında bir mimarlık öğrencisi olarak ‘Manifesto’nun yüzdüğü sularda boğulmamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ayrıca hayata hep sarkastik bakmaya, konu ne olursa olsun hınzırca, dalga geçmeye yönelik yaklaşmaya çabalayan biri olarak ‘Manifesto’nun tavrını, üslubunu, iri cümleler etrafında biçimlenen meseleleri durum komedileri eşliğinde huzurumuza getirmesini ve birçok sanat akımına ilişkin aynı zamanda merak uyandırıcı yanını beğendim.
Milliyet
Alman sanatçı Julian Rosefeldt’in aynı adlı video enstalasyonunun filme dönüşmüş hali “Manifesto”, bu eserin daha geniş bir kitleye ulaşmasına vesile oldu. Bunda Cate Blanchett’ın 13 farklı karakteri canlandırmasının ve elbette popülerliğinin rolü büyük. Film, izleyicisine sanat tarihi, ütopya ve metinler arasında sinemasal bir yolculuk vaat ediyor. Rosefeldt, Komünist Manifesto’dan Dogma ‘95’in manifestosuna onlarca manifestoyu kolajlıyor. Bu kolajlar, Blanchett’ın canlandırdığı televizyon sunucusu, evsiz, ev kadını ve dansçı gibi çeşitli karakterler tarafından izleyiciye meydan okuyarak okunuyor. Bu çok parçalı yapı, izleyiciyi sanatçılar ve düşünürlerin sorunlara meydan okumaları arasında gezdirirken metinlerin güncelliğini koruduğu gerçeğiyle yüzleştiriyor.
Birgün
Dada, Fluxus, Dogma manifestolarını Blanchett’in sesinden, etkileyici görsel eşliğinde art arda dinleyince, film beyninizin bir yerine itelemiş olduğunuz sanatsal teorilerin birbirleriyle çelişen ve birbirlerine uyum gösteren yanlarını hatırlamanıza sebep oluyor. Sanatın her kalesinde yapılan yaratıcı atışmaları seneler öncesinde doğal olarak bırakmış çünkü artık içselleştirmiş biri olarak bende nostaljik bir beyin jimnastiği oluşturan filmden zaman zaman keyif aldım. Ama itiraf edeyim filmin sanat okulu öğrenci polemiklerinin pek ötesine gidemeyen entelektüel tekrarı beni tatmin etmedi. Sadece bilinenleri yüksek sesle duymak hoştu bir nebze. Bugün bu filmin söylediklerinden çok daha cesur, düşündürücü ve derin söylemler sanat dünyasında yazılıyor ve söyleniyor.
Habertürk
Özellikle sanat alanında her manifestonun yazıldığı an eskimeye başladığını düşünürüm. Manifestolar statik ve dogmatikken, sanat eseri yaşayan bir organizmaya benzer. Manifestolar unutulur, sanat eseri yaşar. Yönetmen Julian Rosefeldt’in bir video enstalasyon olarak tasarladığı ‘Manifesto’ adlı filmin ilk hedefinin tarihe damga vurmuş 12 manifestoyu hatırlatmak olduğu kesin. Ama yegâne yaratıcı fikir, Cate Blanchett’in 13 farklı karaktere bürünüp manifestoları seslendirmesi değil. Asıl belirleyici olan, manifestonun içeriğiyle manifestoyu okuyan kişinin kimliği, bulunduğu mekân ve durum arasındaki kontrast... İşçi sınıfına çağrı niteliği taşıyan komünist manifestonun bir evsiz tarafından terk edilmiş fabrikaların önünde okunması ya da Dogma adlı sinema manifestosunun ilkokul öğrencilerine ders olarak verilmesi mesela...
T24
Sonuç olarak görkemli bir oyunculuk gösterisi bu: yer yer parlak sinemasal tatlar da içeren... Ama bu geveze film, Blanchett’in heyecan verici performansına karşın bence söz şehvetine kapılmış, aşırı ukala ve söyledikleri için tartışma zemini de bırakmayan bir didaktik şova daha çok yaklaşıyor.