Nazilere karşı rafa kalkan İngiliz centilmenliği…
Yazar: Duygu KocabaylıoğluGuy Ritchie'nin rejisör koltuğuna kurulduğu son filmi "The Ministry of Ungentlemanly Warfare", yönetmenin tarzını kısmen yansıtan ve bolca aksiyon vadeden tempolu bir sinema filmi olarak geçtiğimiz Nisan ayında, başta ABD olmak üzere yurt dışında gösterime girdi. 60 milyon dolarlık bütçesine rağmen dünya çapında 27 milyon dolar gibi bir gişe hasılatı elde eden yapım, ülkemizdeki vizyonu es geçerek, Temmuz 2024 itibariyle Amazon Prime Video platformu üzerinden internet seyircisi ile buluştu. Adından da anlaşılacağı üzere, pek de centilmen olmayan bir savaş biriminin hikayesini ele alan film tipik bir Guy Ritchie mottosu olan "adam biçe biçe ilerleme ve ne olursa olsun görevi tamamlama" temasını layıkıyla yerine getiriyor.
Yakın zamanda gizliliği kaldırılan İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in gizli dosyalarından yola çıkarak kurgulanan ve gerçek olaylardan ilham alan film, aslında Damien Lewis’ın “The Ministry of Ungentlemanly Warfare: How Churchill's Secret Warriors Set Europe Ablaze and Gave Birth to Modern Black Ops" adlı kitabına temelleniyor. II. Dünya Savaşı sırasında, Nazilerin henüz çok güçlü olduğu ve İngiltere’yi bombalarla köşeye sıkıştırdığı 1942 yılında, Atlantik Okyanusu’nda geçen sürükleyici hikayesiyle bol maceralı bir deniz filmi, western aksiyonunu açık mavi sulara taşıyan bir casusluk komedisi olarak tanımlayabiliriz Gayribeyefendi Savaş Dairesi’ni.
Köşeye sıkışmış gibi görünse de Almanlara ülkesini teslim etmemeye kararlı olan Başbakan Churchill, fikirlerine karşı olan amiral ve ordu generallerine rağmen istihbarat servisi içerisindeki küçük bir küçük bir grup askeri yetkili ile onaylanmamış, hatta yasadışı bir operasyonu son çare olarak devreye alır. Aralarında, bugün James Bond efsanesinin babası olarak da bildiğimiz ajan (yazar) Ian Fleming'in de olduğu bu küçük ekip, gözü kara eski suçlu (hatta mahkumları) bu gizli görev için bir araya getirir. Yani yine karşımızda “son bir büyük ekip işi için buluşuyoruz” teması mevcut. Nihayetinde alışılmadık ve kesinlikle centilmenlikten uzak savaş teknikleri kullanan bu gizli savaş birimi, Okyanusta Nazilere karşı cüretkar bir göreve çıkar. Kara da ise kendilerine farklı kulvarlarda destek olacak iki istihbarat ajanı daha vardır…
Bu bağlamda operasyon akışı boyunca gelgitlerle dolu filmin senaryosu, bir Guy Ritchie hikayesi olarak tempolu ama eskisine oranla daha az karmaşık bir yapıya sahip. Lider Gus March-Phillips’in (Henry Cavill) ekibi, kast da olsa onlarca hatta yüzlerce genç Alman deniz erini ve subayını güle oynaya katlederken, insan savaşın acımasız yüzünü anımsamıyor değil. Önceki Ritchie işlerine kıyasla daha az sarkastik olan diyalogların yanı sıra açık denizde beklenmedik olaylar zincirine de nadiren rastlanıyor diyebiliriz. Ritchie'nin özgün yönetmenlik tarzında alıştığımız hızlı kesmeler bu filmde neredeyse hiç olmasa da, stilize düşman doğrama sahneleri ve bol patlamalı çarpıcı görsel efektler filmin üst seviye teknik yönünden besleniyor. Bu noktada, yer yer bir deniz savaşı filmini andıran atmosferin de hem sanat hem görüntü yönetimi açısından yetkinlikle kotarıldığını ekleyelim.
Oyunculuklar açısından ise başrol Henry Cavill’in, karakterine güçlü ve karizmatik bir hava kattığını dile getirmek gerek. Cavill'in canlandırdığı Gus March-Phillips karakteri, itaatkar bir asker olmanın ötesine geçerek, emirlere karşı gelerek görevini tamamlıyor ve ülkesine savaşta avantaj sağlıyor. Yan karakterlerde ise Alan Ritchson, Eiza González, Babs Olusanmokun ve Til Schweiger dikkat çekiyor. Ritchson, güçlü ve sert bir asker olan Anders Lassen karakterinde özellikle fiziksel performansıyla, karizmatik duruşu ve alaycı tarzıyla izleyiciyi etkiliyor. Filmin tek kadın karakteri olan Marjorie Stewart’ı bir “femme fatale” olarak gayet iyi resmen González’in yanı sıra Babs Olusanmokun ve Schweiger da karakterlerine sürükleyici bir performans katmayı başarıyorlar. Filmin henüz ilk 5 dakikasında ise bizler için tanıdık bir sima olan Tim Seyfi’yi, kibirli bir Nazi subayı olarak görünce yüzümüz gülüyor.
Sonuç olarak, The Ministry of Ungentlemanly Warfare / Gayribeyefendi Savaş Dairesi, tipik Guy Ritchie tarzını özleyenler için kısmen hayal kırıklığına uğratsa da tatmin edici bir aksiyon filmi olarak değerlendirilebilir. Özellikle güçlü oyunculukları ve başarılı teknik yapısı ile dikkat çeken film, iki saat boyunca hiç duraksamayan bir tempo vadediyor. Deniz savaşı atmosferi, çarpıcı görsel efektleri ve stilize aksiyon sahneleri de cabası. Tarihi gerçeklere dayanan casusluk hikayelerini sevenler için Amazon Prime Video kataloğunda izlenebilir.