Hesabım
    İz
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    İz

    “Kafası Karışık Bir Film”

    Yazar: Başak Bıçak

    Sinema, çoğu zaman ihtiyaç duyduğumuz katarsis duygusunu en yoğun hissettiren sanat dallarından biri… Filmler sayesinde, gündelik hayatta sahip olamadığımız pek çok duyguya erişebiliyor; yeri geldiğinde asla olamayacağımız karakterlere dönüşüyor, bazen iyilik yapıyor, bazen cezalandırıyor, bazen de dünyayı kurtarıyoruz! Ve tüm bunları yaparken suç ve ceza kavramlarını sorgulamayı bir kenara bırakıyor ve kendi adaletimizi sağlamanın haklı meşruiyetini yaşıyoruz. Peki, “her canlının ruhu vardır” gibi oldukça net bir söylemle yola çıkan bir film, suç ve ceza kavramlarının neresinde durmalıdır?

    Bakın, bu soru çok önemli çünkü bir film, ana karakterinin cezalandırma yöntemini sorgulatıyorsa -psikopat bir katil olmadığı müddetçe- inandırıcılığını çöpe atmış demektir. Zorlama bir biçimde, “Polonya usulü Fargo” olarak nitelendirilen İz (Pokot), karakter-hikâye çatışması sebebiyle bizim bu soruları sormamıza yol açarak ve çok güçlü olabilecek bir hikayeyi çok yanlış bir noktada bırakarak kendisine zarar veriyor. Polonyalı yönetmen Agnieszka Holland, kitabın yazarı Olga Tokarczuk ile birlikte aslında sağlam temeller üzerinde anarşist-feminist bir film ve karakter inşa ediyor. Hatta Janina Duszejko adını verdikleri karakterin özellikleri ve olaylar karşısındaki tutumu itibariyle filmin en başından farklı bir noktada duracağını düşünüp heyecanlanıyoruz.

    Giriş sekansıyla Polonya’nın doğa harikası görselliğini, iyi bir görüntü yönetimiyle seyircisine sunan İz, söz konusu sahnelerde verdiği “karanlık hissiyatıyla” filmin geri kalanı arasında “tuhaf” bir ton farklılığı yaratsa da, ilk başta bu durumu çok önemsemiyoruz. Çünkü karşımızda; kapitalizmin boğduğu şehir hayatından kaçarak emeklilik günlerini geçirmek üzere bir dağ kasabasına yerleşmiş, her türlü haksızlığın karşısında tek başına durmaktan korkmayan, erkek egemen iktidar yapısına cesurca başkaldıran, devlet ve otorite kavramlarını umursamayan, Kilise ve inanç sistemlerinin dayattığı fikirleri yok sayarak doğayı ve canlıları korumayı nihai hedefi haline getirmiş feminist, anarşist, astroloji tutkunu, vejetaryen bir karakter var.

    İki köpeğinin de aniden kaybolması üzerine önce onları bulmaya çalışan, ardından karşılaştığı tutum sebebiyle yörede gerçekleştirilen kaçak avcılığa savaş açan Duszejko, tüm kamu kurumlarının hatta Kilise’nin karşısında dimdik ayakta durarak hayranlığımızı kazanıyor. Her canlının ruhu vardır düsturuyla hareket ederek, hayvanların katledilmesine karşı amansız bir savaş başlatıyor. Hatta film öyle bir noktaya geliyor ki; ağaçların kesilmesi sonucu böceklerin ölümünü “holokost” olarak nitelendiriyor ve doğaya insan ırkının yaptıklarına, pek çok kişinin aklına dahi gelmeyecek bir noktadan bakmalarını sağlıyor. Dolayısıyla biz de seyirci olarak, en başından itibaren Duszejko’nun mücadelesinin en büyük destekçilerine dönüşüyoruz ve doğa, yaşam ve ruh kavramlarını onun gözünden görmeye çalışıyoruz.

    Ancak İz bu noktada, ciddi bir yanılgıya kapılıyor ve güçlü bir karakterin tek başına bir filmi götüremeyeceğini öngörmüyor; derinliği olmayan yan karakterlerle hikâyesini beslemeye çalışırken aslında senaryonun sarkmasına ve izleyicinin filmden kopmasına sebep oluyor. Temposundaki bu düşüşü finalle toparlayacağını düşünen İz, burada çok daha büyük bir hataya düşüyor ve karakterin sahip olduğu tüm inanç sistemi ile değerlerini kendi elleriyle yok ediyor ve seyircinin gözünde davranışlarının meşruiyetini kaybetmesine neden oluyor. Sürpriz bir biçimde izleyicisini şaşırtmaya çalışırken, karakteri var eden özellikleri zedeliyor. Karakter dönüşümü hikâyelerin inandırıcılığını besleyen unsurlardır, bittabi bu dönüşüm doğru ve mantıklı bir biçimde gerçekleştirildiğinde… Duszejko’nun evrimi, seyirciye katarsis duygusu yaşatmaktan ziyade onun karakterini inşa ettiği temellerin yıkılmasına sebebiyet veriyor. Ve bu durumu ne yazık ki, olağanüstü performansına rağmen başrolü üstlenen Agnieszka Mandat-Grabka dahi kurtaramıyor.

    Özetle, “kara komedi” türüne yakınlaşmaya çalışırken düşünce sistemini yıkan, ihtiyacı olmayan bir gizem katmaya çabalarken ana karakterini ve onun değerlerini heba eden bir film İz. Böylesine doğru bir noktada duran, politik ve toplumsal eleştirilerini etkileyici bir dille yapan ve en önemlisi hayvan hakları konusunda çok önemli mesajlar verebilecek bir filmin, anlamsız bir finalle inandırıcılığını kaybetmesine açıkçası üzüldüğümü söylemeliyim. Çok daha iyi olabilirmiş, ne olmak istediğine karar verebilseymiş…

    basakbicak@gmail.com

    https://twitter.com/BasakBicak

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top