Bir ‘Kesişen Hayatlar’ denemesi daha...
Yazar: Ali ErcivanHerhalde bu “kesişen hayatlar” formülünün bu denli sık tekrarlanmasının müsabbibi Inarritu’nun Amores Perros filmidir. Balıkesir’de geçen ve sinemamıza yeni bir genç yönetmen kazandıran 91.1 de benzer bir yapı kurmanın peşinde... Mustafa Haktanır, kendi yazıp yönettiği ve çok sayıda iyi oyuncuyu biraraya getirmeyi başardığı projesinde, birbiriyle finalde kesişen üç öykü anlatıyor.
Bu öykülerin başat olanı, ilişkisinde bir yol ayrımına geldiği günlerde bir trafik kazası geçirip tekerlekli sandalyeye mahkum kalan Alper’in etrafında şekilleniyor. Ayrılmaya çalıştığı kız arkadaşı Hazan bir anda bakıma muhtaç hale gelen Alper’in bakıcısı konumunda buluyor kendisini. En yakın arkadaşı Soner ise Alper’in kendi işini biraz olsun kendi görebileceği ve vücudunda oluşan bazı yaralarına da iyi gelecek, akülü bir tekerlekli sandalye alabilmek için para aramaya girişiyor. Bu hikayede Alper’in babası iyi niyetli ama atıl bir figür.
Bununla iç içe ilerleyen ve Alper’in kaderinde birinci dereceden rol aldığını sonradan öğreneceğimiz öykü ise sırf kızlarla tanışmak için Balıkesir yakınlarındaki koylara gitmek derdindeki, aklı oldukça havada üç genç hakkında... İçlerinden Serhat nispeten aklıselimin sesi olmaya çalışsa da Hakan ve Barkın’ın kafaları başka yerde... Hakan, hiç tanımadığımız babasının eski arabasını çalıyor. Barkın ise annesinin cüzdanını... Bu öyküde tanıdığımız tek ebeveyn de o anne zaten. Balıkesir’de genelev işleten, sert mizaçlı bu kadını Derya Alabora canlandırıyor. Oğluyla ilişkisi de oldukça çatışmalı.
Filme adını veren son öykü ise 12 yaşında iki arkadaş olan Mustafa ve Emre hakkında. Bu iki arkadaşın ortak hayali radyoculuk. Alper’in de sakatlanmadan önce çalıştığı bir özel radyoda program yapmak istiyorlar. Film tam tarih verilmese de bundan aşağı yukarı on sene öncesinde geçiyor olmalı. Özel radyolara ilginin çoktan azalmaya başladığı bir dönemde yani. Emre ağzı laf yapan, dışa dönük bir çocuk. Mustafa ise daha çekingen. Ama her ikisinin de arkalarında güçlü, imkanları farklı olsa da çocuğunu koruyan kollayan baba figürleri var. Özel radyodaki işi sadece Emre’ye verdiklerinde, Mustafa’nın babası boş durmuyor ve çok üzüldüğünü gördüğü oğluna menzili çok dar olsa da iki kilometrelik mesafeye yayın yapabilen bir radyo hattı ayarlıyor.
Bu son öykü, filme adını vermiş olsa da aslında ana aksla iç içe geçmiyor. Filmin önemli zaaflarından biri bu. Farklı yaş gruplarından genç erkeklerin kendi seslerini duyurabilmeleri hakkında bir film 91.1, anlıyorum ama öyküler iç içe geçmeyince, tematik bağlantılar ve farklı aksların birbirleriyle ilişkileri sağlam kurulamayınca, ister istemez filmin akışını zedeler hale geliyor bu durum. Filmin sonunda Alper karakterinin esinlendiği gerçek bir insan hakkında bilgi alıyoruz. Film kısmen onun öyküsünü, belki kısmen de yönetmenin kendi çocukluğundan kopup gelen bir öyküyü anlatıyor. Ama ikisi sanki aynı filmin malzemesi değil. Mustafa’nın öyküsü, Alper’inkine hizmet etmiyor aslında. Alper’inki de Mustafa’nınkine...
91.1’in lineer akmayan, üç öyküsünü hem şimdiki zamanda hem de geriye dönüşlerle beraber paralel kurgu içinde anlatan yapısı, hiç öyle kolay altından kalkılabilecek bir iş değil. Hikayeler ve zaman dilimleri arasında daha ziyade duygusal bağlantılar kurulmaya çalışılmış. Bütün bunlar iyi niyetler. Öykünün nereye gittiği seyircinin kafasında netleştikçe takibi de kolaylaşıyor. Ama belli bir noktaya kadar kim kimdir, bu sahneden niye şu sahneye geçtik, bu karakterleri ve öyküleri bağlayan nedir, çözmek gerçekten zor. Sanki Mustafa Haktanır da projede ilerledikçe çözmüş bazı şeyleri. İlk blokta sahneleri birbirine bağlayan neredeyse hiçbir şey yokken, film ilerledikçe sahne arası paslar, diyalogla veya görsel simgelerle kurulan bağlantılar, hatta birbirine cevap veren sahneler çıkıyor karşımıza. Film birinci dakikadan itibaren böyle kurulmuş olsa, hem takibi daha kolay hem de daha sıkı bir iş diyebilirdik 91.1’e...
Yer yer fazlasıyla naif ama diyalogları özellikle genç jargonunda başarılı bir metin; hevesli ama kurgu aşamasında çok eksikleri olan bir rejiyle 91.1 tam başarılamamış ama insanın ister istemez iyi niyetli bakmaya çalıştığı bir ilk film. Ali Barkın, Hakan Kurtaş, Ali Akdal gibi genç oyuncuların filme kendilerini verdikleri, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıkları ve bunun da 91.1’in artılar hanesine eklendiği muhakkak. Yönetmenin ilerisi için umut vaat ettiğini söyleyebiliriz. Umalım ki film yapmaya devam etmek için yeni fırsatlar yaratabilsin önünde...
Twitter: aliercivan