Ormanın derinliğinden çıkamazsın!
Yazar: Burçin AygünDaha 30'una bile gelmemiş genç yönetmenler, Daniel Myrick ve Eduardo Sánchez belki de hiç tahmin etmedikleri bir işin başına geçtiler. Takvimler henüz 1993 senesinde iken, sadece bir senaryo taslağı olarak bir köşede duran ilginç bir hikaye, 6 yıl sonra sinema dünyasının en büyük olaylarından biri haline dönüşecekti. İkilinin oldukça komik bir bütçe ile hayata geçirdikleri filmleri, Cannibal Holocaust gibi önemli öncüllerini bir tarafa bırakacak olursak, found-footage janrını genel izleyici kitlesine tanıtacak, değil sevdirmek, tapmalarına yol açacaktı. Neredeyse tamamı bir ormanın içerisinde geçen ve 3 genç sinema öğrencisi ve bir efsane etrafında şekillenen bu dehşet yolculuğu, günümüz korku anlayışı için önemli bir başlangıç oldu. Hatta o kadar ki, neredeyse 20 yıldır devam eden found-footage (buluntu) film türünün ilk örneği olduğu düşünüldü.
Bundan tam tamına 17 yıl önce vizyona giren The Blair Witch Project, bizdeki adı ile Blair Cadısı, sadece birkaç el kamerası ve küçük bir orijinal fikirle neler yapılabilineceğini gösterdi. Genç Heather'ın bitirme projesi olarak hazırlıklarına başladığı belgeseli, genç kızın küçük yaşlarda dedesinden dinlediği cadı hikayesini merkezine aldı ve biz korku aşıkları için yepyeni bir yolculuk başladı. Maryland - Burkittsville kasabasının 200 yıllık karanlık sırrının peşine düşen gençler, o zamana dek biz sinema seyircilerinin pek örneğini görmediği bir anlatının kahramanlarıydı.
Heather, Josh ve Michael, kasabada yaptıkları kısa röportajların ardından Kara Tepe Ormanı'na dalmış, gerekli çekimleri tamamladıktan sonra gün ağarınca evlerine dönmeyi planlamışlardı. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar ormandan çıkmayı başaramamış, hatta birkaç günü bu ürkütücü hiçlikte harcamışlardı. Blair Cadısı'nın aslında sıradan bir efsaneden ibaret olmadığını çok acı bir şekilde öğrenen üçlü asla Kara Tepe'den çıkamadı ve yıllar süren arama kurtarma çalışmaları neticesizlikle sonuçlandı.
Sánchez ve Myrick toplamda 60 bin dolar harcayarak Blair Cadısı filmini gerçeğe çevirdi. O zamana dek pek adı sanı duyulmamış kişileri başrollere getirdiler, kendi yarattıkları bir korku mitinin etrafında, o zamana dek görüşmemiş bir projeye imza attılar. Film toplamda, küresel bazda 240 milyon dolar kazanç getirdi. Bir başka deyişle ortada muazzam bir ticari başarı da söz konusuydu. Peki bunu sağlayan sır neydi? Genç yönetmenler, dağıtımcıları ile birlikte gerilla taktiği bir pazarlama stratejisini takip etti. O dönemde, günümüzdeki gibi yaşamın bel kemiği haline gelmemiş olan interneti, kendileri için vurucu güç olarak seçtiler. Oyuncuların IMBD profillerinde dahi ölü olarak gösterilmelerini sağlayan kafadarlar, Blair Witch Project'in aslında tamamen gerçek olduğunu düşündürecek şekilde hareket etti, yayına aldıkları web sitelerinde, karakterlerin fotoğraflarını, günlüklerinin görüntülerini, başkaları ile yapılmış röportajları yayınladılar. Netice beklediklerinden de iyiydi. Film vizyona girmeden tüm dünya, salonlara doluştuklarında gerçek bir dehşete tanık olacağına inandı. En azından oldukça geniş bir kesim için durum böyleydi.
Üç kahraman 1994 senesinde ormana girmiş, belgesel için kameralarını çalıştırmış ancak bir daha yüzlerini gören olmamıştı. Yaklaşık 5 sene süren araştırmalar sonuçsuz kalmış, film şirketinin teklifini kabul eden acılı ailelerin izniyle, beyazperde de adım adım ölüme giden gençleri kendi kameralarından izlemiştik. Tabii bir süre sonra her şeyin bir kurgu olduğu "açıkça" dile getirildi, Heather Donahue, Joshua Leonard ve Michael C. Williams'ın ölmediği söylenerek yüreklere su serpildi.
Filmin müthiş başarısı sonrasında, 2000 yılında vizyona sokulan Book of Shadows: Blair Witch 2 ile keseler tekrar doldurulmak istendi ancak beklenen elde edilemedi. Zira ilk filmin yönetmenleri yeni bölümün başında değildi ve ortada olabildiğine sıradan bir Hollywood yapımı vardı. Yıllar geçti, filmin hayranları yeni bir Blair Witch hikayesi için ümitle beklediler. 2016'nın yaz aylarında ise beklenen müjde geldi. O ana kadar The Woods adıyla yakında vizyona gireceği söylenen yapım aşamasındaki korku filminin aslında yeni Blair dehşeti olduğu açıklandı. Üstelik projenin başında son yılların yükselen isimlerinden biri, Adam Wingard vardı.
Geçtiğimiz gün itibariyle vizyona giren Blair Witch, yani Blair Cadısı, ikinci film hiç yokmuş gibi davranan ve olayların 20 sene sonrasını, 2014'deki bir serüveni taze bir üslupla anlatıyor. You're Next ve daha önemlisi The Guest gibi leziz bir işe imzasını atan Wingard, hem eskiyi hem de şimdiyi harmanlayan, ilginç bir filmle karşımıza çıkıyor.
1994'te kaybolan Heather'ın kardeşi James (James Allen McCune), internet üzerinden kendisi ile irtibata geçen bir adam sayesinde ablasının halen hayatta olabileceğine inanıyor. Burkittsville kasabasının yerlilerinden olan Lane (Wes Robinson)'ın yüklediği video sayesinde heyecana kapılan genç adam, Lisa (Callie Hernandez), Peter (Brandon Scott) ve onun kız arkadaşı Ashley (Corbin Reid)'i peşine takıp, Kara Tepe Ormanı'na yollanıyor. Lane ve kız arkadaşı Talia (Valorie Curry), dört sıkı dosta eşlik ediyor ve yeni lanete merhaba diyoruz.
Aynen ilk filmde olduğu gibi bir kez daha "kaybolan gençlerin çektiği görüntüler"i izliyoruz. Bu sefer 2014 yılında ortadan kaybolan ve bulunamayan gençler, 2016'de sinema salonlarında hayat buluyor.
Yeni nesil Blair Cadısı, en kısa tabir ile ortada kalmış bir çalışma. The Guest'i kaleme alan Simon Barrett'ın senaryosunu yazdığı film, geçmişini inkar etmeyen ancak fazlasıyla günümüze takılı kalmış gözüküyor. Bu kez 3 değil, 6 kişilik bir ekip var, aile bağları işe dahil edilerek bir tür organik bağ kurulmuş ve kurgu aslına bir hayli yakın şekilde ilerliyor. Karakterlerin kısa birer sunumu, çok hızlı bir yola hazırlık, Lane ve Talia ile tanışma, ormana giriş ve kaos. Bir başka deyişle, Blair Witch Project'in "günümüzde çekilseydi nasıl olurdu?" sorusunun cevabı var karşımızda. Neredeyse bire bir paralel giden ilerleyiş sadece işin korkutma kısmında direksiyonu diğer yöne kırıyor. İlk yapım oldukça ağır ilerleyen, biraz da bütçenin kısıtlı olması yüzünden seyircisine pek bir şey göstermeyip, hayal gücünüzü kullanarak kendi kendinizi korkutmanızı sağlayan bir filmdi. Taze Blair Cadısı ise teknolojinin nimetlerinden haddinden fazla yararlanmış ve bunun yanında "göstermeyi" tercih etmiş. Yani bu kez hayal gücünüzden öte, direkt olarak size sunulan ve "korkacağınız malzeme bu!" diyen bir anlayış.
İlk hikayenin o yavaş pişiminden kaynaklanan gergin havası, ne olacağına dair çok fazla ipucu vermeyen ve sizi perdeye şaşkın bakışlar atarken sonlanan finaliyle hayran bırakan mitoloji, yerini bambaşka bir şeye bırakmış. Hızlı, fazla gürültülü ve en kötüsü de fazla steril! Birkaç majör değişim haricinde aynı formülü "daha temiz" şekliyle kullanan Blair Cadısı, korkutma kısmını işin teknik ayağına bırakınca ortaya çok fazla tatmin etmeyen bir işçilik çıkmış. Daha fazla karakter, dolayısıyla her biri için ayrılabilecek daha kısıtlı süre ve bitmeyen bir koşturmaca. Zifiri karanlığın tam ortasında, ne olup bittiğini anlamayan kahramanlar için üzülme şansınız olmuyor çünkü kim olduklarına dair elinizde pek bir veri yok. Kendilerini tanımadığınız için onlar adına endişe de duyamıyorsunuz, bu da onların karşısına çıkan tehlikeleri daha az korkutucu kılıyor.
Görüntüler çok temiz, fazla hesaplı ve ve sürprizlere açık değil. Filmin belki de en güçlü yanı olan ses tasarımı ise yapımın en mühim silahı haline gelmiş. Ufacık dalların çıtırtıları, çalıların hışırtısı, sebebi belirsiz yüksek volümlü uğultular. Her biri kusursuza yakın derecede "üretilmiş" ve hedefi tam on ikiden vuruyorlar. Öte yandan bu başarı, bir bakıma başarısızlığa yol açıyor. Yeni nesil korku seyircisinin benimsediği ve artık bıkmış olduğu "jump scare" sahneleri o kadar fazla ki, size gerçek korku hissini yaşamanız için fırsat bırakmıyor. Hatta karakterlerden biri kendisine olmadık anlarda sessizce yaklaşan bir diğer kahramana "kes artık şunu" diye bağırıyor. İroninin alâsı!
Bu sert darbelerin ardından filmin iyi taraflarını da parlatmasak olmaz tabii. Her şeyden önce elimizde, üzerinde cidden uğraşılmış, üzerine vakit harcanmış bir proje var. Bu kadar meşhur bir markayı, neredeyse 20 yıl sonra canlandırmak zorunda olan ekip, üstlerindeki bu yüke rağmen sıkı bir iş çıkartmış. Dediğim gibi, teknik açıdan harika bir sunum var. Atmosfer genellikle tatmin edici ve beklenen gerilimi rahatlıkla sunuyor. Karakterler senaryo ve sürenin azizliğine uğrasalar da, oyuncuların performansları sayesinde silik kalmıyor. Bu konuda özellikle de Lisa karakterine can veren Callie Hernandez'i ayrıca anmak gerekiyor. Filmin son 20 dakikasındaki oyunculuğu, hele ki finale yaklaşırken karakterinin yaşadığı şok duygusunu o kadar iyi seyirciye yansıtıyor ki, tek başına sizi diken üstünde tutmayı başarıyor. Buradaki başarı hem Hernandez'in yeteneğinde, hem de yönetmen Adam Wingard'ın nefessiz bırakan Parr evi kaosunda.
Uzun (upuzun) lafın kısası, Blair Witch üstüne düşeni yerine getirmek konusunda sıkıntı çekmiyor. Oyuncuları (The Killing'in psikopatı Valorie Curry ve karakteri Talia'yı da unutmayalım), atmosferi, cadı mitinin genişlemesi için sunduğu yeni ve şık fikirleri, yeni jenerasyona hitap edeceğim düşüncesine tamamen teslim olmayıp, kendi kulvarında ilerleyişi ve nefessiz bırakan son 20 dakikasıyla kesinlikle izlenmesi gereken bir korku filmi Blair Cadısı. Hele ki ilk filmin sıkı hayranlarından biriyseniz, önyargılarınızı bir kenara bırakın ve yeni hikayeye hak ettiği şansı verin.
Aşağıdaki satırlar filmin en önemli sürprizlerini içermektedir!
- Cadının zaman ve mekan üzerinde hakimiyet kurabildiği ve yeni kurbanlar için akıllıca tuzaklar kurduğunu öğreniyoruz.
- Ormandan kurtuluş yok çünkü cadı her bir kurban için farklı gerçeklikler ve zaman çizgileri yaratabiliyor.
- Filmin başında gördüğümüz ve Heather olduğu tahmin edilen karakter, aslında filmin kahramanlarından biri.
- Hepimizin Blair Cadısı olduğunu sandığımız korkunç şey aslında cadının eski kurbanlarından biri.
- Senaryo yazarı Simon Barett, Blair Cadısı filmde gözükmedi diyor ve bu eski kurbana dikkat çekiyor. Yani o gördüğümüz dehşetengiz varlık muhtemelen artık cadının maşası haline gelmiş olan Heather.
- Tavan arasındaki parlak ışık ve ardından gelen karanlık. Günün ışıması ve cadının hemen geceye çevirmesi.
- Ve muhtemel en büyük sürpriz ve kesinliği olmayan bir teori: Adı geçen Elly Kedward aslında Blair Cadısı değil. Rustin Parr gibi, cadı tarafından kullanılmış bir maşa. Blair Cadısı aslında çok daha eski ve kötücül bir varlık.
burcinaygun@gmail.com