Yönetmen Darren Aronofsky, filmleriyle sinemanın sınırlarını zorlayan ve sürekli seyirciye hiç görmediği şeyleri sunan bir yönetmen. Her ne kadar Aronofsky'nin en büyük hayranlarından birisi olmasam da, onun bu yönünü oldukça takdir ediyorum. Bu yüzden mother! filme karşı büyük bir ilgim vardı. Filmi, Filmekimi festivali programının içerisinde izleyememiş olmama rağmen, festivalin olduğu haftanın ortasında sinemada izleme fırsatı bulmayı başardım. Ve neredeyse 2 hafta önce izlemiş olmama rağmen mother!, hala kafamın içinde dönmeye devam ediyor. Çünkü bu film bildiğin deli işi.
Şimdi sıra geldi filmin konusuna. Size fragmanlardan anlaşıldığı kadarıyla bir özet geçmeye çalışacağım: "Jennifer Lawrence ve Javier Bardem, hiçliğin ortasında yaşayan evli bir çifti canlandırıyordur. Fakat evlerine Ed Harris'in karakteri bir ziyaretçi olarak kalmaya geldiğinde işler biraz karışmaya başlar. Derken Michelle Pfeifer'ın karakteri de eve gelir. Bundan sonra ev dolup taşmaya başlar ve Jennifer Lawrence'ın karakterinin başına büyük olaylar gelir." Filmin bundan ibaret olmasa da konuyu en rahat böyle yazabildim. Bu arada unutmadan; her ne kadar mother!'ın fragmanı bir korku filmi gibi gözükse de, filmin bununla hiçbir alakası yok. Bu yüzden mother!'a korku filmi görmeye gidenler hayal kırıklığı ile ayrılacak.
Aranızda bu filmin seyircileri ve eleştirmenleri ikiye ayırdığını duymayan yoktur herhalde. Her ne kadar eleştirmenler bu filmi iyi veya idare eder bir şekilde bulsa da, seyirciler bu filmden gerçekten nefret etti. Herkes bu filmin çok saçma ve anlaşılmaz olduğunu söylüyordu. Bu konuda seyircilere biraz hak verebilirim. Eğer filmi, hakkında hiçbir fikriniz olmadan izlediyseniz ve yapılan herhangi bir analizi okumadıysanız, büyük ihtimalle sonuçtan nefret edeceksiniz. Çünkü gittiğim sinemada yanımda ve önümde oturan çiftler hep film boyunca "Bu ne saçmalık" veya "İşte iyice abarttılar" gibi şeyler deyip durdu.
Ben mi? Şahsen, mother! filmine bayıldım. Filmin dört dörtlük, kusursuz bir başyapıt olduğunu düşünmüyorum ama içeriğinin sırf insanları düşündürüyor olması bile filmi takdir etmek için yeterli bir sebep. Özellikle de günümüzde böyle dev bir stüdyonun, böyle büyük oyuncularla, böyle garip bir film yapıyor olması gerçekten de nadir görülüyor.
Bu film hakkında en çok sevdiğim şey, hikayesinin karmaşık yapısıydı. Çünkü filmin gerçek anlamını bir yana koyarsak mother!, neredeyse her türlü düşünceye açık olan ve insanların üzerinde uzun bir süre düşüneceği bir iş. Çünkü mother!, şu ana kadar çekilmiş hiçbir şeye benzemiyor. Belki filmin posterinden ve fragmanından bir "Rosemary's Baby" havası sezebilirsiniz ama gerçekte filmin bununla hiç alakası yok.
Darren Aronofsky, insanların üzerinde yıllar boyunca konuşacağı bir film hazırlamış. Filmdeki karakterlerin adlarından evin dekorasyonuna, sakin açılışından tek kelimeyle çılgınca olan finaline kadar mother!, sevseniz de sevmeseniz de sizi etkileyecek bir film. Aronofsky, bu filmde resmen ustalık eserini hazırlıyor gibiydi. Üstelik filmin senaryosunu sadece 5 günde yazdığını düşünürsek, çıkan sonuç gerçekten de "vay be" dedirtiyor. Bu yılın en özgün senaryosu bence.
Ayrıca Darren Aronofsky'nin yönetmenliği de oldukça ilginçti. Çünkü filmin neredeyse tamamı Jennifer Lawrence'a odaklıydı. Kamera film boyunca ya onun yüzüne odaklıydı ya da onun omzunun arkasından yaşananları gösteriyordu. Bu yüzden gerçekte yaşananlar tam olarak net değildi. Bunun kasten yapılmış olduğunu biliyorum ama bir süreden sonra bunun çıldırtıcı bir hal aldığını da söylemeliyim. Bu yüzden bir süreden sonra geniş bir açı için yalvarır oldum.
Bu konuda Aronofsky, filmi böyle yönetmeyi kasten seçmiş olmalı. Çünkü mother!, film boyunca bir sürü soruyor ve tıpkı ana karakter gibi neler olduğu hakkında en ufak bir fikriniz bile olmadığı için durum giderek çıldırtıcı bir hal alıyor. Bu yüzden Aronofsky'nin yönetmenliği böyle bir film için son derece uygun olmuş. Sizi çıldırmasına rağmen filmin içinde bulunduğu atmosfer bundan daha iyi bir şekilde yansıtılamazdı.
Oyunculuklar ise başlı başına bir konuşma konusu. Çünkü filmdeki herkes o kadar başarılı ki, oyuncuları nasıl övebileceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Bu yüzden olabildiğince özet geçeceğim. Jennifer Lawrence, bu filmde kariyerinin en iyi performansını sergilemiş. Özellikle de Lawrence'ın bu rol için oldukça karanlık yerlere gittiğini düşünürsek, ortaya çıkan sonuç gerçekten de göz kamaştırıcıydı. Eğer Akademi'nin Lawrence'a Joy filmindeki oyunculuğu için bir adaylık verdiğini düşünürsek, mother! için de kesinlikle aday olması gerekiyor. Bu yılın en iyi performanslarından birisiydi.
Javier Bardem'e ayrıca bayıldım. Her ne kadar filmde oyunculuğuyla değil de karakteriyle ön plana çıkıyor olsa da Bardem, karakterini olabilecek en iyi şekilde canlandırmış. Ayrıca Ed Harris ve Michelle Pfeifer arasındaki rol değişimi de hoşuma gitti. Normalde Harris filmlerde oldukça sert kişileri ve Pfeiffer da cana yakın kişileri canlandırıyor iken, bu filmdeki karakterleri ise bunun tam tersiydi. Ayrıca Domhnall Gleeson filmdeki kısa rolüne rağmen son derecede etkiliydi. Bir de sürprizi bozmamak için adını vermeyeceğim bir oyuncu var. Çok sevdiğim bu oyuncunun filmde olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ve onu görünce çok şaşırdım.
Filmle ilgili olumsuz yanlarıma gelecek olursak, mother!'ın kolayca yeniden izleyebileceğiniz bir film olmadığını ve filmde herkesin sevmeyeceği farklı bir şeyin olduğunu düşünüyorum. Mesela ilk yarının yavaş tonu ile ikinci yarının hızlı ve şok eden tonu arasındaki geçişin biraz hızlı yaşandığını düşünüyorum. Çünkü film asıl noktaya yavaş yavaş gelmeye çalışırken birdenbire bodoslama dalıyor. İki yarıyı da sevdim ama bu geçişin daha güçlü olabileceğini düşünüyorum. Yine de, bu son derece ufak bir sorun.
Kısacası mother!, ya seveceğiniz ya da nefret edeceğiniz bir film. Ben şahsen filme bayıldım. mother! öyle garip ve sorgulayıcı bir film ki, izlerken sizi içine çekiyor ve süresi boyunca da bırakmıyor. Aronofsky'nin yönetmenliği ve senaryosu çok başarılıydı, oyunculuklar ise şahaneydi. Eğer daha önceden hiç eşi benzeri olmayan ve bittiğinde üzerinde düşünmeye devam edeceğiniz bir film arıyorsanız, mother!'ı mutlaka izleyin. Çıkan sonuç kusursuz değil belki ama filmin kendisi kesinlikle bir göz atılmayı ve üzerinde konuşulmayı hak ediyor.
Kısa Bir Analiz:
Eğer mother!'a hakkında hiçbir şey bilmeden izlemek istiyorsanız diye bu kısmı en sona sakladım çünkü burada filmin gerçek anlamından bahsedeceğim. En ufak detaylara kadar değil, sadece ana şeylerden. Bu yüzden yazının bu son paragrafı son derece spoiler içerir:
mother!, gerek karakterleri, gerek senaryonun içeriği olsun, daha çok İncil ve dünyanın kendisi üzerinde duran bir film. Jennifer Lawrence'ın karakterinin Toprak Ana'yı, Javier Bardem'in ise Tanrı'yı temsil ettiğini düşünüyorum. Ve film de insanların dünyamıza nasıl kötü davrandığını ve Tanrı'nın da bütün bunlara rağmen insanları affetmeye çalışmasını anlatıyor aslında. Bunu yaparken de İncil'de yazan şeylere de değiniyor.
Mesela Ed Harris ve Michelle Pfeiffer'ın karakterleri aslında ilk insanları, Adem ile Havva'yı temsil ediyor. Bundan sonra eve giren iki erkek ise onların oğulları, Habil ile Kabil'i. Sonraysa Kabil, Habil'i öldürüyor ve evden kaçıyor. Bundan sonra da Harris ve Pfeiffer, Lawrence ile Bardem'in yaşadıkları evin kalbi olan kalp şeklindeki kristale (yani yasaklı elma) dokunuyorlar ve her şey alt üst oluyor. Bu yüzden de Bardem, Harris ile Preiffer'ı evinden (yani cennetten) kovuyor. Bundan sonra ise film iyice çılgınlaşmaya başlıyor, özellikle de son 30 dakikasında.
Gelen itibariyle; Lawrence ile Bardem'in evine tonlarca insan gelmeye başlıyor ve insanlar, Bardem'in yazdıklarından çok ilham aldıklarını söylüyor (yani İncil). Ve evin içine giren insanlar duvarları sökmeye, mobilyaları kırmaya, her türlü şeyi yapmaya başlıyor. Bu ev ile Lawrence'ın karakteri dünyamızı temsil ettiği için, eve yaşanan şeyler Lawrence'a da yaşanmış gibi oluyor. En sonunda da doğan bebek ise İsa'yı temsil ediyor. Film, genel anlamda böyle bir işlenişe sahip. Ama bunlara rağmen filmde hala anlamını bilmediğim şeyler de var. Mesela yerdeki kanın silinmesine rağmen iyice yeri delip bodrumdaki ampulü patlatması veya Lawrence'ın içtiği sarı sıvı gibi. Yine de bu film her türlü tartışmaya açık.
Her ne kadar bütün bu anlattıklarım son derece gösterişçi ve sıkıcı gibi dursa da mother!'ı bu kadar etkileyici yapan şey, bunları anlatış şekliydi. Film bütün bunları olabilecek en gizli ve gösterişsiz şekilde işlemeyi başarmış. Üstelik konseptin yaratıcılığını da düşünürsek, ortaya böyle bir sonucun çıkmış olması bile inanılmaz doğrusu. Şahsen filmin bununla alakalı olduğunu düşünüyorum ama yine de mother!, her türlü tartışmaya açık bir iş.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Aronofsky'nin yaratıcı senaryosu ve yönetmenliği.
+ Jennifer Lawrence başta olmak üzere bütün performanslar.
+ Sürükleyici bir işleniş ve çılgın bir son 30 dakika.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- İlk yarının sakinliği ve ikinci yarının hareketliliği arasındaki geçiş biraz hızlı olmuş.
- Kolayca yeniden izlenebilecek bir film değil.
TOPLAM PUAN: 8.5/10