Alışılagelmişin dışında bir sanat ürünü
Yazar: Oktay Ege KozakDarren Aronofsky’nin seyircinin beklentilerine meydan okuyan, her anıyla ürperten ve ruhumuza giren, hatta bazen gerekli bir biçimde mide bulandırmayı da unutmayan kabusumsu alegorik draması anne!’nin seyircileri yanan birer tutkuyla nefret edenler ve şimdiden modern bir sanat sineması şaheseri tahtına oturtanlar arasında ikiye bölünmüş durumda. Fakat filme olan tepkiniz ne olursa olsun, yılın en orjinal, yaşam dolu, ve düşündüren projelerinden biri olduğu kesin, özellikle minik bütçeli bağımsız bir yapım yerine başrollerde dönemin en büyük Hollywood yıldızlarının olduğu, kocaman bir Hollywood stüdyosunun yaptığını akılda tutarsak. Eleştirmenler ve sinema severlerin her stüdyo filminin fabrika çıkması süper kahraman maceraları veya diziye dönüşmüş marka franchise’larla dolu olmasından yakındığı günümüzde anne! gibi riskli bir projenin bu denli geniş seyirci kitlesine ulaşması bile kendi başına bir mucize.
Filmin her karesi incelikle elden geçirilmiş yönetimi, kadronun gösterişçilikten kaçarak ruhlarını ortaya koyduğu cesur performansları (Özellikle sürenin çoğunluğu boyunca kamera suratından iki santim ötede ekstrem yakın çekimde izlediğimiz Jennifer Lawrence, daha önce kendisinden beklenmeyen derecede ruhunun karanlık noktalarına ulaşmak zorunda kalıyor), ve bile bile deli hikaye yapısı, belli bir teknik kaliteyi her an yakalıyor. Fakat asıl albenisi, bir sürü değişik kafalı sinefillerin filmi apayrı yaklaşımlarla takdir edebilecek olmaları:
1. Eğer has bir psikolojik korku hayranıysanız, ve filmin bir sürü filozofik ve teolojik alegorilerini çözmekle, veya hatta hikayede neyin gerçek olduğu, neyin olmadığını anlamakla alakanız olmadan, ‘ev istilası’ korku alt türüne oturan acayip bir düz tür denemesi izlemek istiyorsanız, anne! safi bir görsel deneyim olarak çıldırtıcı ve kolay kolay unutulmayacak bir duyusal yolculuğa götürecektir bu tarz seyirciyi. Filme safi tekniksel bir yaklaşımla odaklanırsak, Roman Polanski stili, yavaş ilerlerken çaktırmadan seyircinin beynini rehin alan, eski usül bir psikolojik korku yaratılıyor. Aranofsky, sessiz ve sakin bir evde yaşayan bir çiftin hayatlarının evlerine gelen yabancılar yüzünden darmadağın olmasını gösterdiği hikayesini özellikle Lawrence’ın karakterinin yaşadığı karmaşayı ve korkuyu hissettirmek için kullandığı yakın çekimlerle, ve evi kendi başına bir yaratığa dönüştüren muazzam ses dizaynıyla en durgun sekanslarda bile seyircide içten içe bir dehşet hissi yaratmayı başarıyor.
2. Diğer yandan hikayenin aslında kaos ve çirkinlik dolu bir dünyaya yeni bir yaşam getirmenin stresi ile çabalayan hamile bir kadının gördüğü bir kabusun David Lynch stili ‘rüya mantığı’ yaklaşımıyla elden geçirilmesi olarak ta bakabiliriz anne!’ye. Filmler genelde kabusları iğrenç yaratıklarla dolu tipik korku türüne uyan klişelerle betimler. Fakat gerçek hayatta kabuslarımızın çoğu alışık olduğumuz sosyal durumların anlamadığımız ve bizi rahatsız eden biçimlerde değiştiği, ilk bakışta basit ve banal gibi görünen, fakat zaman ilerledikçe içimizi dehşetle dolduran durumlardan oluşur. Kaçımız safi bir mekandan çıkmak istememiz, ve açıklanmayan bir sebepten bir türlü çıkamadığımız kabuslar gördük? Peki bir sosyal konumda etrafımızdaki insanların içimizde kaçınılmazı zor bir rahatsızlık yaratacak şekilde açıklayamadığımız acayip davranışlar sergilediği karabasanlar? Anne, bu bakımdan iki saat süren sürrealist bir kabus yaratarak apokaliptik derecelere varan bir korku yaratıyor.
3. Apokaliptik demişken, sanat filmlerden neredeyse 70ler stili sömürü sineması dozlarında vahşet bekleyen sinefiller için ise yeterinden fazla teolojik ve felsefi alegoriler mevcut Anne’de. Filmin Luis Bunuel sinemasını hatırlatan bir sürrealizm ile elden geçirilmiş sembolizmi, özellikle İncil’in hikayesi ile azıcık haşır neşir olan seyirci için, ‘ince’ ile ‘göz göre göre bariz’ arasında gidip geliyor, fakat hiç bir an filmin ortaya koyduğu mesajların önemini azımsamak zor. Bu konuda fazla detaya girmemek en iyisi, çünkü filmin en önemli kozlarından biri hakkında olabildiğince az detayı bilerek izlemek.
Bir daha belirteyim ki anne!, genel seyircinin çoğunluğunu rahatsız edecek, acayip ve tamamiyle alışılagelmişin dışında bir sanat ürünü. Nefret edebilirsiniz, bayılabilirsiniz, fakat ne olursa olsun bittikten sonra uzun süre hakkında düşüneceğiniz kesin.