Hesabım
    Ben, Daniel Blake
    Ortalama puan
    3,9
    35 Puanlama
    Ben, Daniel Blake hakkında görüşlerin ?

    6 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    4 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    1 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    theyurdal
    theyurdal

    Takipçi 561 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    1 Ekim 2021 tarihinde eklendi
    çOK AĞIR İLERLİYOR.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.458 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    28 Eylül 2021 tarihinde eklendi
    Kesinlikle izlenmesi gereken iyi bir yapım. Birçok fikrinizin değişmesine hazırlıklı olun 8/10
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.069 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    15 Nisan 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosu Paul Laverty tarafından yazılan “I, Daniel Blake”, yönetmen koltuğunda sinemanın nev’i şahsına münhasır isimlerinden Ken Loach’un oturduğu bir drama…

    Prömiyeri, 13 Mayıs 2016’da diğer iki ödülün yanı sıra büyük ödül olan Altın Palmiye ödülünü de kazandığı Cannes Film Festivalinde yapılan ve 21 Ekim 2016 tarihinde İngiltere’de vizyona giren filmin, 7.9/10 (54.860 oy) ve 4.0/5 (5.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.0/10 (182 yorum) ve 78/100 (32 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları, iyi bir filmle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor gibi…

    Ama biz yine de 15,8 milyon dolarlık bir hasılat rakamına da ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…

    Bunun için de muhalefetteki İngiliz İşçi Partisi liderlerinden Jeremy Corbyn’in, İngiltere’deki mevcut refah devleti uygulamalarının adaletsizliğini eleştirdiği 2 Kasım 2016 tarihli (İngiliz Parlamentosunun alt kanadı) Avam Kamarası oturumundaki konuşmasında, dönemin Başbakanı Theresa May’e izlemesini önerdiği filmin ayrıntılı incelemesine geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

    Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, “Düşkünler Yasası” olarak da bilinen 1795 tarihli "Speenhamland" düzenlemesinden bu yana sanayi devrimi ile başlayan kapitalizmin beşiği olan İngiltere’de o günden bugüne pek fazla değişen bir şeyin olmadığını gösteren filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

    Ki, aslında böylelikle de Ken Loach’un anlattığı bu hikâye de, bir zamanlar üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluk olduğu söylenilen Birleşik Krallığın (UK) günümüzde, emeği ile geçinerek hayatta kalmaya çabalayan ama yaşlı veya malulen emekli olacak derecede hasta oldukları için çalışması mümkün olmayanlar ile iş bulamayanların, onlara insanca yaşayabilecekleri bir emekli geliri, işsizlik ödeneği yahut da iş temin edemeyen (sözde refah devletinin) sosyal güvenlik sisteminin yıkıntılarının altında ezildiği, dört tarafı denizlerle çevrili bir adalar topluluğundan ibaret devasa bir vampire dönüştüğünü görmüş oluyoruz…

    Küçük bir mutlu azınlığın çıkarlarını temsil eden bu vampirin temel gıdası ise ne yazık ki, filmde de gördüğümüz gibi çiğ çiğ parçalayarak kanını emdiği sınıf bilincinden yoksun örgütsüz kitlelerin emek ve bedenlerinden başkası değildir…

    Zaten bize göre de “Benim adım, Daniel Blake” …

    “Ben bir insanım, bir köpek değilim” …

    “Bu sıfat ile de haklarımı talep ediyorum” …

    “Bana saygı duyarak yaklaşmanızı talep ediyorum” ...

    Ben, Daniel Blake (herkes gibi bu ülkenin) bir vatandaşı(yı)m, (varlıklılardan ve hali vakti yerinde olan İngilizlerden) ne bir eksik ne de bir fazla…”

    Diye haykırarak yolun sonuna gelmiş olan mevcut kapitalist düzenin yoksul halk kitlelerine bakışını çok net olarak özetleyen Daniel Blake (Dave Johns) ile Katie’nin (Hayley Squires) içinde bulundukları durum başka türlü izah edilemez de…

    Elbette, Ken Loach gibi toplumsal olaylara dair bakış açısı ve siyasal çizgisi, Türkiye’nin CHP’sini anımsatan İngiliz İşçi Partisinin sosyal demokrat olarak tanımlanabilecek olan "kabul edilebilir" solculuğunun çok da ötesine geçmeyen bir yönetmenin böyle bir film çekmiş olması bizim için hiç de büyük bir sürpriz değil…

    Aynen ülkemizin yerli ve milli muhalefeti gibi Jeremy Corbyn’in Parlamento’da yaptığı biçimde, sistemi eleştirmekle beraber herhangi bir radikal değişim önerisinde bulunmaması nedeniyle filmin BAFTA’da “Yılın En İyi İngiliz Filmi” ödülüne uzanabilmiş olması gibi…

    Laf aramızda, bunun tersini yapsaydı, muhtemelen o zaman (BAFTA yerine) gösterirlerdi kendisine Hanya ile Konya’yı…

    Kısaca, “En İyi Aktör” ve “Gelecek Vaat Eden Yıldız” kategorilerinde yılın British Independent Film ödüllerine ulaşan Dave Johns ile Hayley Squires’ın performanslarına da baktığımızda, onların da anlatılan hikâyenin önüne geçmeyen temiz bir iş çıkarttıklarını söyleyebiliriz…

    Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi yaptığımız açıklamalar sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar vereceklerin ağzının tadını kaçırmış olmamak adına “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar, "copy / kopyala - paste / yapıştır" ile yorum yazıyor diyenlere inat filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

    İlk önerimize gelince:

    O hakkımızı da bu kez; nitelikli film izlemeyi tarz edinmiş sinemasever dostlara, “Tüm siyasi eleştirilerimize rağmen, yıllardır İngiliz sinemasının aykırı seslerinden biri olmayı becerebilen usta yönetmen Ken Loach’un filmlerine de izleme listelerinizde yer vermeyi unutmayın” diye seslenerek kullanmak isteriz…

    Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak, abartıya kaçmadan 3 verdiğimiz bu film için önerimiz de geçen bunca zamana dek eğer halen izlemediyseniz hemen “bir şans da siz verin” şeklinde olacak…

    Keyifli seyirler…
    Emre Usta
    Emre Usta

    7 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    24 Mayıs 2020 tarihinde eklendi
    Normal tempo geçen bir film arkadaşlar
    Ağır bir dram yok ancak bende bir etrafıma bakıp böyle insanlar var mı diye düşünürttü
    Başarılı ve farkındalık yaratan bir film
    Devlet ve hukumet sistemleri degil insanina insana yaptigi seyler zulum
    Ozellikle calisanlarin tavirlari bence oldukca onemli
    Tabi cevrelerindeki insanlar iyi niyetli olsalar da yardim almayı daniel kendine yediremiyor.ben begendim arkadaşlar
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    30 Mayıs 2017 tarihinde eklendi
    Ken Loach yine belli bir toplumsal sınıfa ayna tutuyor. Tabii ki bu sınıf yine, tüm sıkıntılarına rağmen hayata ve insanlara sevecenlikle ve bir noktaya kadar umutla bakabilen "kaybedenler"den oluşuyor. Her gün sokakta yanımızdan geçen, ilk bakışta belki öyle görünmese de, aslında hayatta kalabilmek ve basit anlamda yaşamlarını idame ettirebilmek için büyük çaba sarf eden insanlar. Dan, Katie, China ve figüran olarak daha pek çokları, bu sınıfa dahil. Bu kaybedişlerin bazen en büyük sorumlusu da, son derece basit işleri zorlaştıran, yokuşa süren, prosedürler ve bürokrasi içinde kördüğüm olmuş devletten başkası değil. Filmde işlenen dikkat çekici konulardan biri de, Dan gibi yaşı belli ölçüde ilerlemiş kimselerin, tabii özellikle işçi-emekçi sınıfının, değişen dünya ve ilerleyen teknoloji karşısında ne kadar aciz kaldıkları ve aslında yabancılaşmış ve dışlanmış hissettikleri. Çarpıcı pek çok sahne ve diyalog barındıran filmin en unutulmayacak olan anlarının başında kuşkusuz "konserve" sahnesi geliyor. Film bittikten sonra kendi yaşam şartlarınızı, işinizi gücünüzü, ailenizi sorgulamadan ve eğer iyi durumdaysanız buna şükretmeden edemiyorsunuz. İşte bu kadar yalın ama bu kadar etkileyici bir sinema söz konusu. Ken Loach sineması. İster kapitalizmin durmak bilmeyen ve insanları öğüten dişlileri deyin, ister devlet işlerinin ve personelinin aymazlığı, ister kader deyin, ister hayatta yapılan tercihlerin yansıması, ne olursa olsun, belki dışarıdan öyle gözükmese de derinine indiğinizde pek çok dram barındıran böyle hayatlar yaşanmaya devam ediyor. Dünya bu şekilde dönmeye devam ettikçe de yaşanacak gibi görünüyor. Ve maalesef filmde izlediklerimizden çok daha uçlarda hayatlar süren milyonlarca insan var.
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    10 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    Geçen yılki Cannes festivalinde Altın Palmiye ödülünün sahibi olan I, Daniel Blake'i sonunda izleme fırsatı buldum. Filmekimi'nde oldukça ilgimi çeken ama kaçırdığım bu film için meraklıydım doğrusu. Filmin konusu kısaca şöyle: "Artık iyice yaşlanmış olan Daniel Blake bir kalp krizi geçirir ve bunun üzerine hayatında ilk defa "işsizlik fonu"na başvurma kararı alır. Ama sistemin çarpıklığı yüzünden bir türlü bunu başaramaz. Bu esnada da mahalleye yeni taşınmış olan 2 çocuklu Katie ile tanışır ve onun da benzer sorunlar yaşadığını görür. Böylece Daniel ve Katie birbirine yardımcı olmaya başlar ve bir yandan da bu sistemin içinden çıkmaya çalışırlar."

    I, Daniel Blake, her ne kadar sıradan olsa da beni etkilemeyi başarmış olan nadir yapımlardan birisi. Film hakkında ne söyleyebilirim ki? Senaryosu gerçekten de ince işlenmiş ve bu esnada da sisteme karşı sert eleştiriler yöneltmeyi başarmış. Bu sırada da sürükleyici ve gerçekçi tonuyla seyirciyi dinç tutmuş. Yani I, Daniel Blake aşırı felsefik ve ağır olan filmlerden biri olup sadece orta yaş izleyici kitlesine tavsiye edebileceğim bir film değil iyi ki. Hatta aksine, konuyu gerçekçi bir şekilde ele alışından ve genellemesinden dolayı herkesin izlemesini rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir film.

    Oyunculuklar çok başarılıydı. Hatta ekranda oyuncu değil de gerçekten kişiler izliyor gibi hissettim. Çoğunlukla komedi işlerinde gördüğümüz Dave Johns, Daniel Blake karakteriyle harikalar yaratmış. Gerek aksanı gerek davranışları olsun, gerçekten de müthiş bir performans sergilemiş. Aynı şeyler Katie'yi canlandıran Hayley Squires için de geçerli. Bu iki karakterin yaşadıklarını anlayabiliyorsunuz ve acılarına ortak olabiliyorsunuz filmi izlerken.

    Filmle ilgili tek sorunum finaliydi. Yok, finali gerçekten başarılıydı ve mesajını iletmek için güçlüydü ama ben o finalin geleceğini önceden tahmin etmiştim zaten. Finalin daha başka türlü olmasını diledim sadece. Ama mesaj açısından, finalle ilgili hiçbir sorun bulmayacağınızı düşünüyorum.

    Kısacası I, Daniel Blake, gerçekten güçlü ve gerçekçi bir dram filmi. Performansları, mesajı ve gerçekçi tonuyla gerçekten de görülmeyi ve aldığı Altın Palmiye'yi hak eden bir film. İzlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Dave Johns ve Hayley Squires'in performansları.

    + Yönetmen Ken Loach'ın konuyu oldukça sade ve gerçekçi bir biçimde ele alması.

    + Vermek istediği duyguları size yaşatıyor ve sizi tam da kalbinizden vuruyor.

    + Ele aldığı temalar ve verdiği mesajlar.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Görsel anlatım bakımından 1-2 sahne filmden çıkarılabilirdi.

    - Finalin tahmin edilebilir olması.

    TOPLAM PUAN: 8.6/10
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top