¨Ruhlar özgürdür, hapse atılamaz¨
Yazar: Murat Tolga ŞenPapillon... Senaryosunun Hollywood efsanesi Dalton Trumbo’nun yazdığı, kimsenin adını ¨en iyi yönetmenler¨ listesinde geçirmese de Planet of the Apes, General Patton, The Boys from Brazil gibi filmlerle dehasını ispatlamış sinemacı Franklin Schaffner’in yönettiği, Stevie McQeen ve Dustin Hofmann’ın aşılamaz oyunculuk performansları sergilediği ama ne hikmetse yeni nesil seyircinin sürekli olarak ¨kitabı daha iyiydi¨ diyerek tekmelediği muhteşem film.
Evet, bu benim sinirimi bozuyor ama sebebini de tahmin edebiliyorum; anlatım biçimleri, kurgu teknikleri, ışık-renk kullanımı vs. değiştikçe bazı iyi filmlere geç kalmış oluyorsunuz aslında. Dönemi için devrimci bir kamera kullanımına sahip olan Papillon elbette kendisine 46 yıl geç kalmış gözlere sıkıcı gelecektir. Edebiyat ise bu zaman aşımından tuhaf bir şekilde muaf, çünkü bir kitabı her okuduğunuzda onu güncellenmiş aklınızla yeniden filme çekmiş gibi oluyorsunuz.
Bu yüzden bazen hayalleri güncellemek gerekiyor. İşte burada da yeniden çevrim (remake) hadisesi gündeme geliyor. Sırf para kazanmak ya da Hollywood mamulleri dışındakilere ilgi göstermeyen Amerikan seyircisi seyretsin diye oldukça yakın tarihli filmlerin bile yeniden çevrimlerinin üretilmesine alıştık. Yıllanmış büyük eserlerin ise sırf isminden dolayı bile seyirci çekmesi hadisesi var risk de büyük zira Papillon gibi filmler sinefiller açısından aşılamaz bir noktada duruyor ve zaman içinde bir tapınağa dönüşmüş durumda. Aynı hikayeden yeni bir film çekmek ise kutsala saldırmakla eşdeğer...
Bu uzun girizgahtan da anlayacağınız üzere Danimarkalı sinemacı Michael Noer’in işi hayli zor ama şunu açıkça ifade edeyim, bir ¨hapishane filmi¨ meraklısı olarak ne kitapla ne de 1973 yapımı filmle kıyaslamayacağım çünkü Kelebek’i sevdim!
Hapishane filmlerinin en iyi zamanlarında olduğu söylenemez o yüzden bu beğeniyi denize düşenin yılana sarılması gibi de değerlendirebilirsiniz ancak Noer, imkansız bir hapishaneden kaçış hikayesini filme çekerken eserine katması gereken farklılaştırıcı ve oyalayıcı çeşninin ne olduğunu biliyor. Yeni Papillon, giyotin sahnesi hariç, daha sert, şiddete meyilli bir film ve bu da onu hikayenin özüne yaklaştırıyor. Eski Fransız ceza sisteminin mahkumlar üzerindeki tahrip edici etkisi güçlü bir biçimde seyirciye geçiyor ve Papi ile mutlak bir özdeşlik yaşamasını sağlıyor. Bunda Charlie Hunnam’ın oyununun da etkili olduğunu düşünüyorum. Romanda o kadar da yer etmeyen Dega, 73 yapımı filmde Dustin Hoffman sayesinde başrole dönüşmüştü ancak bu filmde hikaye Papi üzerine kurulu ve net bir şekilde görülüyor ki Charlie Hunnam, Rami Malek’ten daha iyi oynuyor. Böylece Dega, olması gerektiği gibi, yeniden bir yan karaktere dönüşüyor.
Belki de Rami Malek’in oyunculuğunun The Shawshank Redemption’daki Tim Robbins performansından etkilendiğini düşünebilirsiniz, ben düşündüm ama zaten Shawshank’in ilhamı büyük ölçüde Papillon’dan gelir. Andy, tavır-davranış olarak açıkça bir Dega’dır ancak ruh hali Papi ile örtüşür. Onun kaçıp-kurtulma azmine sahiptir ve sonunda başarır. Filmde Morgan Freeman’ın canlandırdığı Red ise hapishane şartlarına alışmış, tıpkı Dega gibi kendisini oraya ait hisseden bir mahkumdur. Esarete alışık olmak bazen yaşama devam edebilmek için şart haline gelir ama Papi’nin kırılamayan iradesi her şeyin üstesinden gelmeyi başarıyor. The Shawhank’in Andy’sinin (aslında Stephen King’in), Papi’nin kaçış planına tek bir itirazı vardı, o da tıpkı Maturette gibi ¨burası bir Cennet¨ dediği adada yaşamak istiyordu. Kaçanlar, kurtulanlar ve seyredenler... Bu noktada yeni filme bir itirazım var, yerlilerin yaşadığı köy dışında filmde Hristiyanlığın kurumsal inanç sistemine eleştiri yok ama eski filmde, dönem için daha radikal bir duruş olmasına rağmen inanca pek çok iğne batırılıyordu.
Papillon için nihayetinde kuracağım cümleler şunlar; eğer romanla ya da eski filmle kıyaslama tuzağına düşmez iseniz bu yeni Papillon dört başı mamur bir hapishane filmi... Süresi uzun ancak maceranın buna ihtiyacı var. Görsel açıdan da oldukça etkileyici bir film o sebepten, gidin sinemada izleyin derim. İyi seyirler...
murattolga@gmail.com