Canavar da olsa, onların da tatile ihtiyacı var!
Yazar: Duygu KocabaylıoğluEn başından öyküsel akışı açısından üçleme olarak tasarlanmamış fakat gişe ‘başarısı’ ile devamı gelen projeler maalesef hikaye örgüsünün devamlılığı ya da özgünlüğü sıkıntısını yaşıyorlar. Başlı başına bir öyküyü 3’e bölüp anlatmak ile iyi çalışan karakterleri ikinci, üçüncü hatta dördüncü vs. filmlere kopyala/yapıştır usulü ile çoğaltma formülleri arasında çok fark var. Ve sadece ABD gişesinde değil, dünya genelinde de iyi iş yapan 3D animasyonların geleceği yaratıcı ekiplerinin değil, yapımcıların insafına kalıyor genellikle. Üstelik yapım serisine dair ön bir taslak varken bile... Girişine karanlık bir tablo çizdiğimiz Otel Transilvanya 3: Yaz Tatili filmini şimdi biraz açalım, ferahlayalım…
Eleştirmenler beğenmekle burun kıvırmak arasında gidip gelse de hem çocuk seyirciler hem de ebeveynler tarafından pek sevilen, hatta kendi kategorisinde Altın Küre’ye aday da gösterilen ilk filmde olduğu gibi, ikinci devam filminin yönetmenliğini de animasyonun direkt mutfağından gelen Rus sinemacı Genndy Tartakovsky üstlenmişti; üçüncü filmde de bu gelenek bozulmadı. Adam Sandler’ın yine uygulayıcı yapımcı olduğu ve baş karakter Kont Drakula’ya - nam-ı diğer Drac!- sesiyle hayat verdiği üçüncü filmde de Tartakovsky amiral koltuğunda; üstelik bu sefer, Todd Durham’ın yarattığı karakterlerin senaryosu da Michael McCullers ile kendisine ait. (Bu kadar Vikipedi bilgisi yeter.) En başından itiraf edeyim her 3 filmde de çok gülsem ve eğlensem de, lisans diplomasında edebiyat mezunu yazan biri olarak koskoca Kont Drakula’nın Durham’ın yorumlarıyla bu seride resmedilişine hep bir içerledim.
Evet komik, o kanlı dişli, karizmatik vampiri incecik bacaklarıyla bir animasyon karakteri olarak ve dahası saz arkadaşlarıyla ters-yüz edilmiş, karikatürize biçimde seyretmek keyifli; ama, fazla mı özdeşleştiğimden nedir Bram Stoker’ın anlı şanlı Dracula’sı nerdee, Durham’ın Drac’ı nerde! Keza Mary Shelley’nin Frankestein’ına hiç girmiyorum! Öte yandan ne mutlu ki sinema sanatı adına, bu kadar karanlık ve gotik karakteri çocuk seyirciye animasyon kılıfı ile bol espirili biçimde seyrettirebilmek ya da bir nebze meraklarını cezbediyor ise gerçek kaynağına yönlendirebilmek!
Atmosferine genel bir çerçeve çizdiğimiz üçüncü film, belki de karakterlerinin dışında başka bir mecraya en çok gönderme yapılan ‘franchise’. Otelin kafadarları, Mavis önderliğinde bir araya gelip, yeniden aile olma duygusunu tatmak için bir canavarlar tatiline çıkıyorlar. Yayınlanmış resmi fragmanlardan da gördüğümüz üzere bu tatil aslında bir gemi otelinde geçiyor; sonu benzemesin ama aynı bir Titanik! İkinci filmde olduğu gibi yine bir yolculuğa çıkan karakterlerimizin bu seferki durağı ise kendi başına bir ‘efsane’ olan kayıp şehir Atlantis. Kesin bilgi, ebeveyn seyircilerin en çok eğleneceği sahneler bu Atlantis bölümlerinden gelecek. Önceki iki filmden müzik seçimleri ile bariz biçimde ayrılan üçüncü film, finaline doğru gerçek bir ‘iyi-kötü müzik nedir?’ kıskacına, hatta savaşına bürünüyor. Bu bölüm tamamen büyüklere yönelik! Film açısından çok doğru bir tercih olan DJ Tiësto’nun ellerine, dj setine sağlık.
Türkçe dublajı pürüzsüz biçimde gayet başarılı ve tutarlı olan film yine, ‘birbirimizden ne kadar farklı olsak da önemli olan aile olmak ve ön yargıları yıkmak’ ana fikrine çıkıyor; bu haliyle yine naifliğini ve tabii mesaj kaygısını muhafaza ediyor Otel Transilvanya 3. Dünyanın en tepesinden en dibine dek boğazımıza kadar bunca derde bulanmışken, biraz naifliğe, aşık ve kansız bir Drakula’ya, çapkın bir Vlad’a, kumarbaz bir Frankestein’a hepimizin ihtiyacı vardır belki de! Keşke aramızdaki canavarlar hep böyle naif kalsa dedirtiyor Otel Transilvanya. Gişesi beklentinin altında kalsa da ufuktaki dördüncü film illa ki gelecektir diyelim. Canavarlar dünyasına dair anlatacak daha çok şey var nitekim…
twitter.com/duygukocabayli