Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Evrensel
Yazar: Şenay Aydemir
“Sarayın Gözdesi”, Abigail’in düştüğü bok çukuru, Saray’ın çamurla imtihanı, Kraliçenin çürüyen bedeni üzerinden Aristokrasinin şatafatlı görüntüsünün ardındaki gerçeği iktidar ve çevresindekiler üzerinden anlatıyor hiç kuşkusuz. Ama bugün dünyanın dört bir yanında yükselen şatafatlı iktidarlar ve onların etrafında kümelenip paye kapmaya çalışanlara dair de ipuçları bulabiliyoruz filmde. Yórgos Lánthimos’un maharetlerinin yanında filmin en büyük gücü Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’dan mürekkep oyuncu kadrosu. Olivia Colman’ın paranoyak ve zayıf Kraliçe Anne’in iniş çıkışlarını; Rachel Weisz’in iktidar gücünü elinde tutmak için manipülasyon ile gaddarlık arasında gidip gelen Lady Saray’ın soylu kibrini, Emma Stone’un gizli ajandasını masum yüzünün arkasına saklamayı başaran Abigeil’in hırslarını aktarmadaki başarıları filmi daha da yukarılara taşıyor.
Eleştirinin tamamı için: Evrensel
Habertürk
Yazar: Mehmet Açar
“Sarayın Gözdesi”, tarihsel gerçeklere sadık kalmayan bir film... Sarah ve Abigail'in hasta kraliçenin gözdesi olma konusunda girdikleri rekabet dışında hikâyenin çoğu kurmaca... Kraliçe Anne'in hayatı boyunca yakın bir ilişki sürdürdüğü eşi de filmde tümüyle pas geçilmiş. Kaybettiği bebekler için çektiği acı doğru ama tavşanlar hayal ürünü... Gerçeklerden kopuk olması rahatsız edici olsa da “Sarayın Gözdesi”nin kendi içinde tutarlı bir film olduğu kesin. Sonuçta, Lanthimos tarihsel gerçekliği değil, hayal edilmiş bir hikâyeyi getiriyor karşımıza. Ve bu, gerçekten seyre değer, iyi bir hikâye...
Eleştirinin tamamı için: Habertürk
Sabah
Yazar: Olkan Özyurt
Köpek Dişi, The Lobster, Kutsal Geyiğin Ölümü gibi filmleriyle tanınan yönetmen Yorgos Lanthimos'un ilk defa senaryosunu kendisinin yazmadığı bir yapım olan Sarayın Gözdesi, bir anlamda İskoçya Kraliçesi Mary'nin antitezi gibi. O filmin, kadın yönetici iktidarda muktedir olduğunda farklı bir yönetimin mümkün olabileceği tezini sanki çürütüyor. Konu iktidar, güç olunca kadınların da kendi aralarındaki mücadelesinde en az erkekler kadar yıkıcı olabileceğini savlıyor.
Eleştirinin tamamı için: Sabah
T24
Yazar: Atilla Dorsay
Oyunculuk ise tek sözcükle görkemli. Böylesine bir kadın triosu hemen hiç görülmemişti. Olivia Colman, Rachel Weisz, Emma Stone...Üçünü birbirinden ayırmaya, birini öbürlerinin önüne çıkarmaya imkan yok. Öylesine bir takım dengesi kurmuşlar... Ama diğerlerini tanısak da hiç bilmediğimiz Olivia Colman’ın kraliçe Anne’ına hayranlığımızı belirtelim. Bugün 45 yaşında olan (1974 doğumlu) İngiliz Colman, özellikle TV için çalıştı. Lanthimos’un Istakoz’da da rol verdiği Colman, bu rolle sinemada zirveye çıkıyor. Filmin doğru saydıysam tam on dalda Oscar’a aday olduğunu söyleyeyim. En iyi film, yönetmen, özgün senaryo, görüntü, kurgu, kostüm ve ‘production design’ dedikleri yapım düzeyi dallarında. Ve de üç oyuncu dalında: Olivia Colman başrol; Rachel Weisz ve Emma Stone yardımcı oyuncu olarak... Şansları açık olsun.
Eleştirinin tamamı için: T24
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Sonuç? Benim için Lanthimos’un en iyi filmi hâlâ ‘The Lobster’, ‘Sarayın Gözdesi’ ise görsel albanisi ve tarih-sel ihtişamı içinde izlenmesi zevkli bir yapım ama çok da özel bir yeri tarif etmiyor. Mesela sinemasal zihnimiz aynı sularda yüzüp daha derine inen Stephen Frears’ın ‘Tehlikeli İlişkiler’ini (‘Dangerous Liasions’) de hatırlatıyor. Ayrıca kadınlar üzerinden bir hikâye anlatırken ‘İskoç Kraliçesi Mary’ türünden sosyolojik bir bakışa yeltenmiyor (her filmden aynı perspektifleri beklemeye hakkımız yok ama yine de benzer sulara dalındığında bu konuda neler söylüyor türünden bir hissiyatın peşine düşüyoruz). Sonuç? İzlenmesi keyifli, oyunculuk performansları güçlü ve ‘Oscar gecesi’ adı fazlaca anılacak bir yapım var karşımızda; bu özellikleriyle de görülmeyi hak ediyor.
Eleştirinin tamamı için: Hurriyet
Milliyet
Yazar: Nil Kural
Lanthimos sinemasına yabancı olmayanlar yönetmenin zalim mizahının böyle bir hikâyede nasıl yeşerdiğini, sivri diyalogların eğlencesini tahmin edebilir. Buna oyuncuların da birbirleriyle yarışan başarıda performanslarla bu saray entrikası içinde en az yönetmen kadar eğlendiğini eklemek gerek. Yönetmen, müziğinden çarpık kadrajlara abartılı giyimlere saraydaki kadın rekabetinin zekasını ve iktidar oyununu nefes aldırmadan sunuyor. Lanthimos’un insanlara karşı takındığı alaycı bakış, İngiltere sarayı gibi bir ortamda yönetmenin sinemasının zirvelerinden birine dönüşüyor.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Evrensel
“Sarayın Gözdesi”, Abigail’in düştüğü bok çukuru, Saray’ın çamurla imtihanı, Kraliçenin çürüyen bedeni üzerinden Aristokrasinin şatafatlı görüntüsünün ardındaki gerçeği iktidar ve çevresindekiler üzerinden anlatıyor hiç kuşkusuz. Ama bugün dünyanın dört bir yanında yükselen şatafatlı iktidarlar ve onların etrafında kümelenip paye kapmaya çalışanlara dair de ipuçları bulabiliyoruz filmde. Yórgos Lánthimos’un maharetlerinin yanında filmin en büyük gücü Olivia Colman, Rachel Weisz ve Emma Stone’dan mürekkep oyuncu kadrosu. Olivia Colman’ın paranoyak ve zayıf Kraliçe Anne’in iniş çıkışlarını; Rachel Weisz’in iktidar gücünü elinde tutmak için manipülasyon ile gaddarlık arasında gidip gelen Lady Saray’ın soylu kibrini, Emma Stone’un gizli ajandasını masum yüzünün arkasına saklamayı başaran Abigeil’in hırslarını aktarmadaki başarıları filmi daha da yukarılara taşıyor.
Habertürk
“Sarayın Gözdesi”, tarihsel gerçeklere sadık kalmayan bir film... Sarah ve Abigail'in hasta kraliçenin gözdesi olma konusunda girdikleri rekabet dışında hikâyenin çoğu kurmaca... Kraliçe Anne'in hayatı boyunca yakın bir ilişki sürdürdüğü eşi de filmde tümüyle pas geçilmiş. Kaybettiği bebekler için çektiği acı doğru ama tavşanlar hayal ürünü... Gerçeklerden kopuk olması rahatsız edici olsa da “Sarayın Gözdesi”nin kendi içinde tutarlı bir film olduğu kesin. Sonuçta, Lanthimos tarihsel gerçekliği değil, hayal edilmiş bir hikâyeyi getiriyor karşımıza. Ve bu, gerçekten seyre değer, iyi bir hikâye...
Sabah
Köpek Dişi, The Lobster, Kutsal Geyiğin Ölümü gibi filmleriyle tanınan yönetmen Yorgos Lanthimos'un ilk defa senaryosunu kendisinin yazmadığı bir yapım olan Sarayın Gözdesi, bir anlamda İskoçya Kraliçesi Mary'nin antitezi gibi. O filmin, kadın yönetici iktidarda muktedir olduğunda farklı bir yönetimin mümkün olabileceği tezini sanki çürütüyor. Konu iktidar, güç olunca kadınların da kendi aralarındaki mücadelesinde en az erkekler kadar yıkıcı olabileceğini savlıyor.
T24
Oyunculuk ise tek sözcükle görkemli. Böylesine bir kadın triosu hemen hiç görülmemişti. Olivia Colman, Rachel Weisz, Emma Stone...Üçünü birbirinden ayırmaya, birini öbürlerinin önüne çıkarmaya imkan yok. Öylesine bir takım dengesi kurmuşlar... Ama diğerlerini tanısak da hiç bilmediğimiz Olivia Colman’ın kraliçe Anne’ına hayranlığımızı belirtelim. Bugün 45 yaşında olan (1974 doğumlu) İngiliz Colman, özellikle TV için çalıştı. Lanthimos’un Istakoz’da da rol verdiği Colman, bu rolle sinemada zirveye çıkıyor. Filmin doğru saydıysam tam on dalda Oscar’a aday olduğunu söyleyeyim. En iyi film, yönetmen, özgün senaryo, görüntü, kurgu, kostüm ve ‘production design’ dedikleri yapım düzeyi dallarında. Ve de üç oyuncu dalında: Olivia Colman başrol; Rachel Weisz ve Emma Stone yardımcı oyuncu olarak... Şansları açık olsun.
Hurriyet
Sonuç? Benim için Lanthimos’un en iyi filmi hâlâ ‘The Lobster’, ‘Sarayın Gözdesi’ ise görsel albanisi ve tarih-sel ihtişamı içinde izlenmesi zevkli bir yapım ama çok da özel bir yeri tarif etmiyor. Mesela sinemasal zihnimiz aynı sularda yüzüp daha derine inen Stephen Frears’ın ‘Tehlikeli İlişkiler’ini (‘Dangerous Liasions’) de hatırlatıyor. Ayrıca kadınlar üzerinden bir hikâye anlatırken ‘İskoç Kraliçesi Mary’ türünden sosyolojik bir bakışa yeltenmiyor (her filmden aynı perspektifleri beklemeye hakkımız yok ama yine de benzer sulara dalındığında bu konuda neler söylüyor türünden bir hissiyatın peşine düşüyoruz). Sonuç? İzlenmesi keyifli, oyunculuk performansları güçlü ve ‘Oscar gecesi’ adı fazlaca anılacak bir yapım var karşımızda; bu özellikleriyle de görülmeyi hak ediyor.
Milliyet
Lanthimos sinemasına yabancı olmayanlar yönetmenin zalim mizahının böyle bir hikâyede nasıl yeşerdiğini, sivri diyalogların eğlencesini tahmin edebilir. Buna oyuncuların da birbirleriyle yarışan başarıda performanslarla bu saray entrikası içinde en az yönetmen kadar eğlendiğini eklemek gerek. Yönetmen, müziğinden çarpık kadrajlara abartılı giyimlere saraydaki kadın rekabetinin zekasını ve iktidar oyununu nefes aldırmadan sunuyor. Lanthimos’un insanlara karşı takındığı alaycı bakış, İngiltere sarayı gibi bir ortamda yönetmenin sinemasının zirvelerinden birine dönüşüyor.