Hesabım
    Kü'fa: Cin Kapanı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Kü'fa: Cin Kapanı

    Yerli korku sularında bir başka yavanlık!

    Yazar: Burçin Aygün

    Türk sinema evreni ve korku diyarının bitmek bilmeyen serüveninde yeni bir perdeye daha hoş geldiniz. Çok uzun yıllardır Hollywood tarafından sömürülen ve bazı efsanevi yapımlar haricinde sömürülmeye devam eden tür, ülkemiz topraklarında ise bambaşka bir formda yoluna devam ediyor. Hasan Karacadağ’ın her izleyiciye göre farklı yorumlar alan Dabbe serisinin getirdiği muhteşem gişe hasılatları, başka isimlerin de heveslenmesine yol açtı. Birkaç yıldır dur durak bilmeyen Türk korku ve gerilim filmleri, özellikle de cinler ile birlikte türün seyircisini avlamaktan bıkmıyor.

    Tek tük özel-yerli-korkular ayrı bir yerde durmak üzere, büyük kısmı sadece gişeyi hedef alan projeler sinema aşıklarını üzmekten de geri durmuyor. Bu hafta vizyonda karşımıza çıkan Kü’fa: Cin Kapanı filmi de ne yazık ki bunlardan bir tanesi olarak perde ile buluşuyor. Pek tabii bu söylediğimiz sert sözlerin filmin ekibinden öte, içeriği ile ilgili olduğunu da not düşmüş olalım.

    İlk filmini çeken yönetmen Aykut Karagöl her ne kadar iyi niyetli olduğunu belli etse de, janrın hayranları için taze, şaşırtıcı ve heyecan vaat aden bir iş ortaya koymaktan uzak kalmış. Şimdiye kadar benzerlerini ıkına sıkıla izlediğimiz ya da mecbur kaldığımız Türk korku filmlerine böylece bir yenisi daha katılmış. Karagöl’ün üzerinde öyle ya da böyle emek harcadığı belli olan ancak pek çok konuda sakil bir film olmaktan öteye gidemeyen Kü’fa: Cin Kapanı, basit, tahmin edilebilir ve hepsinden de önemlisi korkuseverler için hiçbir yenilik içermeyen “yavan” bir yemek. Bundaki en büyük neden ise şaşırtması umulan ancak bu konuda hiç başarılı olamayan hikayesi.

    İki sevgili ve çiftin arkadaşları, miras kalan eski bir köy evine “dinlenmeye” giderler, izbe ve tekinsiz nedir, ne değildir’i öğreten didaktik(!) anlatımla dehşet dolu bir serüvene mahkum olurlar. Gittikleri eski köy evi, tahmin de edilebileceği üzere çok kötü bir geçmişe sahiptir, bu metruk yapının önceki sakinleri pek de tatlı olmayan tecrübeler edinmiştir. Sırlar yavaş yavaş ortaya çıkar, çok daha iyilerine defalarca tanık olduğumuz özel efektlerin “en sıradan”larına tanık olduğumuz, gore mantığı ile “yedirilen” kanlı organlarla beraber macera devam eder. Bu noktada senaryo oyunculara pek bir şey sunmadığından ötürü de, izleyici olarak oradan oraya koşturan, şok olmak “zorunda kalan” karakterlerin artık Hakk’ın rahmetine kavuşmasını beklemek zorunda kalırız.

    Kü’fa: Cin Kapanı’nın anlam verilmesi güç detaylarından bir tanesi de, halen gerekliliğini, sebebini çözemediğimiz bir kadına giren varlığın illa ki boğuk bir erkek sesiyle kulakları “bayram” ettirip durması. Türk korku sinemasının en meşhur (lakin başarısı tartışmalı) filmlerinde de sık sık yaşadığımız bu “coşku” Cin Kapanı için katlanılması zor bir detaya dönüşüyor. Bilinçli ya da değil; Karagöl’ün bol bağırtılı karakterleri seyirciyi germekten öte sıkıyor.

    Bir tür Ruh Tahtası (orijinal adı ile Ouija)’ya da denk geldiğimiz hikaye, tam da beklendiği gibi sona eriyor, siz de salondan sıkıntının verdiği bunalmışlıkla ayrılıyorsunuz. Yavan özel efektler, bilindik bir hikaye, ortalama performanslarla tatmin etmekten uzak olan Kü’da: Cin Kapanı en azından kısa süresi ile can acıtıcı olmaktan uzaklaşıyor.

    Bu haliyle birlikte film, sadece vakit geçirmek isteyenler için “olsa da olur, olmasa da olur”lar arasındaki yerini alarak, Türk korkusu okyanusunda kaybolup gidiyor.

    burcinaygun@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top